Dr. Sinan Levent, ‘Japon Turancılığı’ kitabında ilginç bilgilere yer verdi

Dr. Sinan Levent,  ‘Japon Turancılığı’ kitabında ilginç bilgilere yer verdi

Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi Sinan Levent, ‘Japon Turancılığı’ kitabında ilginç bilgilere yer veriyor. Levent, “I. Dünya Savaşı sonrasında Batı devletleri karşısında yalnızlaşan Japonya çıkışı yeni bir Asya düzeni kurmakta buldu. Bunun için de Turan ideolojisine sarıldı ” diyor.

[Karar]
DENİZ BARAN

Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Bölümünde Öğretim Üyesi olan Dr. Sinan Levent’in Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan geçen mart ayında çıkan ‘Japon Turancılığı’ kitabı Turancılık ideolojisi konusunda bildiklerimizi gözden geçirmemize yol açıyor. Japonya’daki Turancılık faaliyetlerini mercek altına alan kitabın yazarı Sinan Levent sorularımızı yanıtladı. 

Neden ‘Japon Turancılığı’ konusuyla ilgilendiniz?

Türkiye’de Turancılık sadece Macar ve Türk Turancılığı bağlamında biliniyor. Ben bu ezberi bozmak istediğim için konuya ilgi duydum.

Kitabınıza göre bugün Turancılık deyince kafamızda canlananlar zaman içinde asıl anlamın deforme olmasıyla ortaya çıkmış. Esasında ‘Turancılık’ kavramının kökeni nedir?

Asıl anlamın deforme olmasından kastınız, coğrafi bir terimden ırka dayalı siyasi bir mefhum halini alışı sanırım. Turan kelimesi esasen Farsça kökenli olup kökeni “Tür”dur. Tarihi süreç içerisinde zamanla Tür kelimesi, Turan halini almıştır. Anlam itibariyle Turan, Fars kralının oğlu Tür’un toprağı ya da ülkesidir. Tür terimi ile ilk karşılaştığımız yer, eski dönemde Farsların kutsal kitabı olarak da tabir edilen Avesta ve meşhur Fars kökenli şair Firdevsi’nin Şehnâme’sidir. Aslında, 19. yüzyılın ortalarında beyaz ırkın üstünlüğü iddiası ve Hintliler ile İngilizler arasında ortak tarihi bir bağ kurma çabalarının bir neticesi olarak bu coğrafi terim, mezkur bölgeden çıktığı iddia edilen söz konusu halkların siyasi birliğini savunan Turancı ideolojiye bürünmüştür.

O halde bizim şu an Ziya Gökalp gibi yazarlardan edindiğimiz Turancılık kavramı doğru sayılmaz...? Hatta Zeki Velidi Togan’ın da bu şekilde düşündüğüne atıf yapmışsınız sanırım kitapta?

İdeolojilerde o doğru, bu yanlış demek doğru değil. Tutarlı bir yol çizebilen ve belli bir insan topluluğunu arkasına alabilen her özgün fikir incelenmeye değerdir. Ziya Gökalp’in öne sürdüğü düşünceye de Türkiye’deki siyasi ideoloji tarihine kazandırdığı bir katkı olarak bakmak da fayda var. Ziya Gökalp’in Turancılığında Macar ya da Japonların iddia ettiği gibi kapsamlı bir Avrasya coğrafyası halkları yok. Dolayısıyla böylesi bir ideolojinin Turancılık değil de, Türkçülük olabileceğini söylemiştir Zeki Velidi Togan.

Turancılığın İslam’la bağdaştırıldığı yaklaşımlara yorumunuz nedir?

Olmaz, yani ne siyasi anlamda tutar ne de akademik anlamda altını doldurabildiğiniz tutarlı ve gerçekçi bir araştırma olur. Eşyanın tabiatına aykırı. Birinde ümmetçi, din mefhumu üzerinden bir argüman yürütülüyor ve aidiyet inanca, imana dayalı. Diğerinde ise, ırk önemli olan faktör. Benim bu kitapta bahsettiğim noktalardan birisi, bu ideolojinin Japonya versiyonu özelinde tam da burası. Yani, Japonlar (Imaoka hariç) Batı Asya’daki (=Orta Asya ve Orta ve Yakın Doğu) Müslümanlar (Araplar vs.) ile Müslüman olmayan Turan kökenli olduğu iddia edilen halkları aynı çerçevede ele alıyordu. Başka bir deyişle; din, yani İslam ile ırk, yani Turancılık aynı keseye konuluyordu. Bu da özünde tutarsızlığı beraberinde getirmiştir.

Bir yerde din derken, ihtiyaç duyulduğunda Turan diyerek ırka vurgu yapılması, Japon Turancılığının inandırıcılığını sorgulattığı gibi uygulamasını da imkansızlaştırmıştı. Bu ayrıca Japonların mezkur coğrafyadaki halklara dair ne kadar sığ bilgilere sahip olduğunu göstermesi açısından da mühimdir. 

Turancılığın, o dönem Batı’da yaygınlaşan bir eğilim olan Aryanizm’e tepki olarak doğduğunu söylemek mümkün mü?

Evet söylemek mümkün. 19. yüzyılın ortalarına kadar coğrafi bir isim olarak nitelendirilen Turan terimi, sonrasında yeni bir boyut kazandı. Dil bilimsel, dahası ırk bilim teori kavramı olarak ele alınma eğilimi gösterdi. İngiliz İmparatorluğu’nun Hindistan’ı işgal etmesinden sonra Avrupa’da Sanskrit çalışmaları popüler hale geldi. Hindistan ve Avrupa arasında kan bağı olduğu tartışmaları dil bilgisel olarak ispatlanmaya çalışıldı ve Hint-Avrupa Dil Ailesi’nin varlığını iddia eden tezler doğdu. Batı ile Doğu arasındaki farkı vurgulamak adına Aryan ırk teorisi dillendirilmeye başlandı. Buna bağlı olarak, Batı’nın üstünlüğünü savunan Aryanın (=beyaz ırk) zıttı anlamında Turan ırkı kavramı ortaya çıktı diyebiliriz.

16-05/23/harita.jpgDoktor Sinan Levent, Japon Turancılığının gelişimini I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan gelişmelere bağlıyor.  Levent, “Japonların mezkur coğrafyadaki halklara dair sığ bilgisi vardı” diyor.

JAPONYA’NIN AMACI YENİ BİR ASYA DÜZENİ KURABİLMEKTİ

Japonya’da Turancılığa neden ihtiyaç duyulmuş?

Japonlar, Batı Asya’daki Turan kökenli oldukları iddia edilen ve çoğu Batılıların sömürgesi altında olan Asyalı halkları, 1930’lu yıllarda hızla kutuplaşan uluslararası siyasi konjonktürde tarafına çekme arzusundaydı. Japonya’nın I. Dünya Savaşı sonrası Versay ve Vaşington Antlaşmaları’yla kurulan yeni dünya düzenindeki yerini yadırgaması ve bunu her defasında Batılılara hissettirmesi Japonya’yı Batılı büyük güçlerden uzaklaştırmış ve kendi liderliğinde yeni bir Asya düzeni kurmaya itmiştir. Fakat şunu belirtmek isterim ki, Turan kökenli olduğu iddia edilen halklarla Japonlar arasındaki ilişkiye, Japonlar abi-kardeş ya da ast-üst ilişkisi şeklinde bakmaktaydı. Yani Alman-Japon ilişkilerinde olduğu gibi eşit şartlarda müttefiklikten bahsedilemezdi.   

TÜRKLERLE TEMASLARI YOKTU

‘Japonların Türk Turancılığı hakkında çok da bilgisi yok. Bu nedenle Türklerle temasa geçip bir ortak hareket etme çabasının da olduğu söylenemez’

Japon Turancılarının Türkiye ile ilişkileri nasıl, nasıl bakıyorlar?

Japon Turancılarla Türkiye’dekiler arasındaki ilişki en azından benim araştırdığım kadarıyla, Macar-Japon Turancılar kadar yoğun değil. 1930’lu yıllardaki Turan Cemiyeti Başkanı Muharrem Feyzi Togay’ın Türkiye’deki Japon diplomatik temsilciliği üzerinden sığ münasebeti dışında bir etkileşim ya da temas bulamadım. Bir de, şimdi tam tarihini hatırlamıyorum ama 1930’lu yılların ikinci yarısıydı sanırım, Japon Turan Cemiyeti’nden Atatürk’e samuray kılıcı hediye edildiğine dair kısa bir habere rastlarsınız dönemin Türk gazetelerinde. Yani, Japonların Türk Turancılığı hakkında çok da bilgisi yok, temasa geçip ortak hareket etme çabasının da olduğu söylenemez.

Japon Turancılığı başarılı olsaydı Doğu Türkistan’ın on yıllardır maruz kaldığı baskılar olmazdı diyebilir miyiz?

Diyemeyiz. Tarihte şöyle olmasaydı böyle olur muydu gibi yaklaşımlar doğru değil. Kaldı ki, Doğu Türkistan’da dediğiniz gibi bir durum olsaydı, bu sefer buradaki halkın Japonların tahakkümü altında olmayacağını kimse garanti edemezdi.

I. DÜNYA SAVAŞI SONRASI BÜYÜK DEVLET ALGISI

Macaristan, Japon Turancılarının önde gelen isimlerinden Imaoka’yı uzun süre ağırlamış. Bunda nasıl bir stratejik amaç güdülüyor?

Bu, Macar Turancılığının teorik kapsama alanı ve Macaristan’ın içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik konjonktürle ilgili. Macaristan’da Türkiye’dekinden farklı olarak Japonları, Tunguzları, Moğolları aynı Turan kökenli olarak görme eğilimi vardı. Ayrıca, Japonya I. Dünya Savaşı sonrasında Paris Barış Konferansı’na katıldı, Versay ve Vashington konferanslarına iştirak ederek beş büyük devletten biri oldu bu durum, Japonya için milli davalarında yardım alabilecekleri büyük bir devlet algısı oluşturdu.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN