Görüşler

Af meselesinin siyasi ve felsefi sorgulaması

Af meselesinin siyasi ve felsefi sorgulaması

Türk siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapan Kutlu Kağan Dalkılıç, genel af tartışmaları bağlamında af meselesinin siyasi ve felsefi arka planını değerlendiriyor.

f meselesi gündemimizi sıkça işgal eden, dönem dönem birçok siyasi iktidarın icrâ ve yetki alanına girmiş ancak üzerinde gerek felsefî gerekse hukukî olarak yeterince tartışılamamış, affa dair kavramların sınırları yeterince belirlenememiştir. Kamuoyu ve siyaset nezdinde bu belirsizlik, af meselesini ilgilendiren kavramların analizini zaruret haline getirmekle birlikte, meseleyi aydınlatmak adına oldukça önemlidir. Af meselesi ele alınırken hukuk, yargı, adalet, egemen güç, devlet, meşrûiyet, kanun, otorite gibi kavramların yerli yerine konması meseleyi çözümlemek için anahtar konumundadır.

Af için bir tanım yapmak gerekirse, en genel anlamıyla, kanunlar tarafından suç olarak kabul edilen belirli bir fiilin, yargı yoluyla belirli bir ceza karşılığında uygulamasına karşı, hukuk dışı bir irade tarafından kısmen veya tamamen bu cezanın ortadan kaldırılmasıdır. Hukuk dışı irade yoluyla yargıya müdahale edilmesi af meselesinin en temel karakteridir. Hukuk dışı bu irade modern devlette ancak ve ancak siyasi güç yani meşrû otorite olabilir. Bu durum yargı ile siyasi otoritenin ilişkisinin sınırlarını tanımlamak ve işbu müdahalenin meşrûiyetini hukuk felsefesi bağlamında tartışmak için oldukça önemlidir.

Hukuk, bir değerler dünyasıdır ve bu normları insan belirler dolayısıyla tüm bu değerler kümesi insanın kendi içinden doğan, bizzat insan eliyle kurulan bir yapıdır. Bu değerler kümesinin en geniş anlamıyla dayandığı nihaî nokta adalettir. Hukuk, böylelikle insan eliyle adaleti tesis etmek için ortaya çıkmıştır. Adalet ve hukuk ise yargı ile somutlaşır. Yargı en genel tanımıyla kurumsal olarak adaleti cisimleştiren yapıdır.

Af ele alınırken hukuk, devlet, meşrûiyet, kanun, otorite gibi kavramların yerli yerine konması meseleyi çözümlemek için anahtar konumunda.

Yargının bağımsız olabilmesi ve adalet denilen hakkı yerine koyma, ölçüyü belirleme mekanizmasını çalıştırabilmesi ancak devlet denilen örgütlü meşrû organla mümkündür. Devlet bir toplumun en üst düzey kurum ve organlarının tamamlanmış olmasını gerektirir. Devletin meşrûiyeti ise üç ana erkin birbirinden ayrıldığı kuvvetler ayrılığında görülür. Siyasi güç yani yürütme sınırlandırılamaz ise kuvvetler ayrılığı ortadan kalkar ve bir meşrûiyet krizi başlar. Zira meşrûluğun temeli adalettir ve bu kendini kurumların bağımsız karar alabilmesinde gösterir. Meşrûluğu sarsılmış bir devlet, devlet olmaktan uzaklaşır ve giderek despot bir yapıya dönüşür. Bu durum tarihte devletin meşrûiyetini sağlamak adına siyasi gücün, otoritenin sınırlandırılması gereğini doğurmuştur.

Siyasi güç, tarihte adaletin sınırlarını çok defa imha ve ilga ettiğinden, yargının bağımsız ve özerk olması şartı ile siyasi yürütme organıyla yargının sınırlarının ayrılması, adaletin tesisi ve devletin meşrûiyetinin teminini zorunlu kılmıştır.

Durmuş Hocaoğlu ‘Af Üzerine Felsefi Bir Egzersiz’ başlıklı yazısında, siyasi otoritenin hukuk dışı bir irade olarak ‘affetme’ gibi bir amaçla hukuka ve yargıya müdahale edemeyeceğini katî biçimde vurgular. Hocaoğlu’na göre bu durum gerek kuvvetler ayrılığına gerekse adalet ve meşrûluk ilkelerine bizzat aykırıdır ve cebri bir müdahale niteliğindedir. Affetme eylemi adaletin teminatı olan devlet ve kurumlarının işleyiş dengesini yerle bir eder. Bu durum siyasi gücün yargıyı devre dışı bırakması ile bir tecavüz hükmündedir ve bunun neticesi adaletin somutlaşamamasıdır. Adaleti tesis etmekle görevli siyasi gücün devletin bağımsız bir kurumu olması gereken yargıya müdahalesi adaleti bozacağından, adaletin bozulduğu her yerde az ya da çok bir zulüm doğacaktır.

Af düzenlemesi form ve hukuka uygun olsa bile maşerî vicdanda adalet sınavını geçemeyecektir.

Hocaoğlu, devletin kurumları arasındaki bu müdahaleyle adalet dengesinin bozulmasının keyfîlik doğuracağını, bunun sonucunda egemen gücün keyfî tasarruflarda bulunmasının meşrûlaşacağını vurgular. Böyle bir meşrûlaştırma egemen siyasi güce, hukuk ve adalet dışı bir affetme yoluyla, hukuk ve adalete aykırı biçimde baskı kurma ve zulmetme yetkisini de tanımış olacaktır.

Modern devletin en önemli vasfının, keyfî tasarruflara karşı tedbir ve yaptırım gücüne haiz bir organizma ve enstrüman olduğunu hatırda tutarsak, bu meşrûluk problemi af yetkisi ile birlikte devleti ceberut bir aygıta dönüştürecek potansiyeldedir.

Thomas Hobbes, 1651’de kalema aldığı ‘Leviathan’ın 21’inci bölümünde otoriter bir ‘despot devlet’i savunurken adaletsizlik ve zulmün meşrû ve tartışılamayacak keyfî tasarruflar olduğunu şöyle anlatır: “Uyruğun özgürlüğü egemenin sınırsız gücüyle tutarlıdır. Ancak bu özgürlükler, öldürmeye ve yaşatmaya kadir egemen gücün sınırlandığı anlamına gelmez. Çünkü egemenin hangi gerekçeyle olursa olsun bir uyruğa yapabileceği hiçbir şey, adaletsizlik olarak adlandırılamaz; zira her uyruk egemenin yaptığı her bir eylemin âmilidir. Dolayısıyla, devletlerde bir uyruk egemen gücün emriyle öldürülebilir ve yine de ne uyruk ne de egemen birbirlerine haksızlık etmiş olmayabilir”. Bu durum despotik bir devletin sınır tanımazlığı adına hatırı sayılabilecek örneklerdendir.

Af ile ilgili söylenebilecek şeylerden sonuncusu, kanunen meşrû olduğu gerçeği keyfî tasarrufu ortadan kaldırır iddiasıdır. Bu iddia olsa olsa ‘Formel Hukuk’ adına doğru kabul edilebilir, ancak unutulmamalıdır ki ‘Formel Hukuk’, ‘İdeal Hukuk’ kaidelerine aykırı olarak düzenlenemez. İdeal Hukuk ise adalet etrafında maşerî vicdanla şekillenir. Bir kanun yapılırken forma uygun olabilir, hukuka da uygun olabilir ancak adalet çerçevesinden bakıldığında bu uygunluk bozulursa, formun da kanunun da maşerî vicdanda karşılığını bulamayız. Maşerî vicdan adalet terazisinin eğilip bükülmeden ortaya konması adına kolektif hükmün uygulanmasında kendini gösterir. Mecelle bu hakikati şöyle zikreder: “Nâsın ekseriyeti yanlış üzere ittifak etmez.”

Bu anlamda af düzenlemesi form ve hukuka uygun olsa bile maşerî vicdanda adalet sınavını geçemeyecektir. Affın bir o kadar yanlış ve zararlı sonuçlarına uğramadan evvel; köklü, bağımsız ve adil bir hukuk düzeni tesis edecek düzenlemelerin yollarını aramak, adaletin ve meşrû bir devlet olmanın en temel noktasıdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir