Görüşler

Muzaffer Şenel yazdı: Almanya’da Nazizm geri mi geliyor?

Muzaffer Şenel yazdı: Almanya’da Nazizm geri mi geliyor?

İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Muzaffer Şenel, Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi’nin yükselişini kaleme aldı.

MUZAFFER ŞENEL

Avrupa’nın en karışık seçim sistemlerinden birine sahip Almanya’nın başkenti Berlin’de önümüzdeki 18 Eylül Pazar günü yapılacak eyalet parlamentosu seçimleri için geri sayım başlamışken, giderek yükselen aşırı sağ parti AfD (Alternative für Deutschland- Almanya için Alternatif-) nedeniyle ülkede alarm zilleri çalıyor. Şubat 2013’te kurulan AfD, 7 ay sonraki Eylül 2013 seçimlerinde Bundestag’a (Alman Meclisi) girme şansını kıl payı kaçırmıştı. Aynı AfD, 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise Almanya’ya ait 96 koltuğun 7’sinin sahibi oldu. 13 Mart 2016‘da  Baden-Württemberg, Rheinland-Pfalz ve Saksonya-Anhalt eyaletlerinde yapılan seçimlerde oy oranını artırarak her üç eyalette de meclise girdi.

Geçtiğimiz hafta sonunda ise Mecklenburg-Vorpommern’da eyalet seçimleri yapıldı. Hatırlayalım, Bundestag’da Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in temsil ettiği eyalette 1,3 milyon seçmen bulunmakta. Irkçı, İslamofobik, yabancı düşmanı söylemleriyle Neo-Nazilere selam veren sağcı popülist AfD Partisi bu seçimelrde yüzde 20’nin üzerinde oy aldı. Diğer tüm partiler ise oy kaybına uğradı. Merkel’in mülteci politikası üzerine yoğunlaşan seçim, hem Merkel’in geleceği hem de AB mülteci politikasının geleceği açısından dikkate değerdir. Diğer taraftan gelecek yıl yapılacak federal seçim öncesi Alman seçmeninin yönelimlerini göstermesi açısından da önemli bir sınav olarak görülmelidir. Türkiye açısından ise Ankara’nın mülteci politikasına destek veren Merkel’in Şansölyeliğini zayıflatacak herhangi bir siyasi gelişme risk olarak görülmelidir. Mecklenburg-Vorpommern, 80 milyonluk Almanya’da küçük bir eyalet olsa da burada yapılan seçimlerin Alman toplumunun yaşadığı travmayı göstermesi açısından dikkatlice irdelenmesi gerekmektedir.

Avrupa barışına tehdit mi?

Önce iyi haberden başlayalım, artık Almanya’nın hiçbir parlamentosunda Naziler resmen temsil edilmeyecekler. Mecklenburg-Vorpommern Eyalet Meclisi’nde  2006’dan  beri Milliyetçi Demokrat Parti (NPD) ile yer alan Neo-Naziler artık olmayacaklar. Onların yerine siyasi yelpazede, radikal Neo-Nazilerle popülist aşırı sağ arasında bir yere konumlandırabileceğimiz AfD yer alacak. NPD vari açıklamalarla halkı korkutarak oy toplayan ve gücünü konsolide eden AfD, salt yaygın bir çaresizliğin ifadesi olarak görülemez. Şüphesiz halkın taleplerini dile getiren popülizm, radikallikten farklıdır. Fakat halkı tek bir unsura (enik, dini grup ve/ya ideolojiye) hapsetmeyi hedefleyen popülizm ile radikalizm örtüşebilir. Nitekim bugün AfD’nin savunduğu görüşler ve uygulamayı hedeflediği politikalar ile Neo-Naziler arasında neredeyse hiç fark yoktur. Nazizm, PEGIDA gibi İslamofobik bir hareketin de güçlü desteğini alan AfD ile popülizm formatında Almanya siyasetinde yeniden canlanıyor.

AfD’nin destekçilerinden biri hiç kuşkusuz anti-İslam, bir hareket olarak ortaya çıkan PEGIDA. Economist dergisinin Ocak 2015’te yaptığı bir ankette her 10 PEGIDA’lıdan 9’u AfD’ye oy veriyor. AfD ve PEGIDA gösteriler arasındaki örtüşmeye dikkat çeken Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’e cevaben  AfD üyesi Alexander Gauland da iki grubu aynı hareketin doğal müttefikleri olarak nitelemişti. Siyaseten yeni sağ olarak nitelendirilen AfD’nin kullandığı siyasi dil retorik açıdan ırkçılık sınırını geçmektedir. Bu nedenle özelde Almanya barışı genelde de Avrupa barışı derin bir kriz ile karşı karşıyadır. Muhafazakar Hristiyan Birlik Partilerinin (CDU/CSU) çifte vatandaşlığın kaldırılması ve burkanın yasaklanması gibi talepleriyle AfD çizgisine yaklaşmaları, durumun ciddiyetini göstermesi açısından önemlidir.

AfD neden yükseliyor?

Neo-Nazilere teğet geçen protest AfD dışındaki tüm partiler, Suriye krizinin etkilerinin Almanya’ya ulaşmasıyla birlikte ciddi oy kaybına uğramıştır. Seçimlere “sınırları iyice kapatalım” ve “sığınmacı kaosunu durduralım” gibi sloganlarla giren AfD daha önce sandığa gitmeyen Alman seçmeni mobilize etmekte başarılı oldu. Muhafazakar partilerin oylarını artırma amacıyla seçim öncesinde kullandıkları AfD benzeri manevralar da muhafazakâr seçmenin gözünde AfD’yi ve söylemini meşru kıldu ve güçlendirdi. Seçmenler, mülteciler başta olmak üzere bazı konulardaki taleplerine dair farkındalık yaratmak için AfD’ye oy vermiş olabilir.

Mülteci akımını yönetemeyen Berlin’den memnun olmayan kitleyi harekete geçiren AfD’nin yükselişini durdurmak, sadece Almanya’nın geleceği açısından değil tüm Avrupa’nın geleceği açısından hayati derecede önemlidir. AfD’nin yükselişine AB’nin vereceği tepki ayrıca merak konusudur. Zira yükselen ırkçı aşırı sağ, İkinci Dünya Savaşı külleri üzerine insan hakları temelinde hukuki kurumsallaşma ve ekonomik bütünleşme ekseninde inşa edilen AB barışını tehdit etmektedir.

Mülteciler başta olmak üzere mevcut siyasi ve ekonomik krize güçlü bir cevap üretemeyen sağ ve sol siyasi partilere göre AfD, AB normlarına aykırı olsa dahi bir çözüm sunuyor. Akademik kökeni güçlü olan, iyi eğitimli, toplumsal statü sahibi kişilerce kurulan AfD örneği bize Almanya’da tüm hukuki kısıtlamalara rağmen milliyetçiliğin/ırkçılığın aşılmadığının; derinlerde varlığını sürdürdüğünün de bir göstergesidir. AfD’nin seçim başarısının Avrupa’daki tüm aşırı sağ partiler tarafından açıkça tebrik ve takdir edilmesi Almanya siyasetinin Avrupa ölçeğindeki etkisini göstermektedir.

Çanlar kimin için çalıyor?

Her ne kadar Almanya’daki Müslümanlar, Avrupa’da herhangi bir Müslüman ülkeye göre daha özgür ve rahat yaşasalar da aşırı sağın yükselişi karşısında korkuya kapılmış durumdadırlar. İyi haber ise henüz aşırı sağın ana akım siyasal güç haline gelmemiş olmasıdır... Bir diğer iyi haber ise İslamofobi ile mücadele konusunda giderek artan bir bilinçlenme, farkındalık, kurumsallaşma ve sivil toplum hareketliliği görülmektedir. Ancak günün sonunda, tüm bu olumlu gelişmelere rağmen son manzara alarm zillerinin çalmasına neden oluyor.

Her ne kadar Almanya’nın 1930’lardaki duruma dönmesi söz konusu olamazsa da, AfD benzeri aşırı sağın kuvvetlenmesi bu ülkede yaşayan özelde Türkleri genelde tüm Müslümanları baskı altında bırakmaktadır. Çünkü artık mesele öteki Yahudi değil, öteki Roma değil; öteki Müslümanlardır. Bunun en somut örneğini mültecilere verilen tepkilerde görmekteyiz. Irkçı aşırı sağın hedefinde Müslümanlar yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’nin AB üyeliğine karşı mevcut, yaygın muhalefetin daha da şiddetlenme eğilimine girmesi durumu ortaya çıkmaktadır.

AfD’nin yükselişi Berlin üzerinde baskıyı artırırken Merkel ve ekibinin göçmenler politikasından herhangi bir taviz vermesi durumu içinden çıkılmaz bir hale getirecektir. Bu nedenle tüm Avrupa’nın Merkel’in göçmen politikasına vereceği destek ve üzerine alacakları yük sadece Almanya’nın geleceğini değil tüm Avrupa’nın kaderini belirleyecektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir