Görüşler

Cafer Talha Şeker yazdı: Osmanlı medeniyetini sahiplenen Müslüman kışkırtmalara alet olur mu?

Cafer Talha Şeker yazdı: Osmanlı medeniyetini sahiplenen Müslüman kışkırtmalara alet olur mu?

ORSAM Araştırmacısı Cafer Talha Şeker, 1 Ocak gecesi Ortaköy’de yaşanan IŞİD katliamını kaleme aldı.

CAFER TALHA ŞEKER

Ülkemizde ne hutbe okumak suçtur ne de Noel kutlamak. Hutbe, camilerde değil de sokaklarda herkese okunursa ve Noel kutlayanlar fazla gürültü yaparak kutlamayanları rahatsız ederlerse bu fiiliyatlar suç olmalıdır çünkü böyle faaliyetler iddia ettikleri maksadı aşmıştır.

Son yıllarda dünyanın en gelişmiş ülkelerini de vuran terör, İstanbul’da pusuya yatmıştı. Aralık 2016’nın son hutbesinde, Müslümanların Noel kutlamasının doğru olmadığı doğru bir şekilde camilerde okunmuş ve halk arasında (bazıları maksadını aşan üslupta olsa da) Noel karşıtı tebliğler yapılmıştı. 1 Ocak gecesi eğlence mekânlarında ise dileyenler istediği kutlamayı yapmak üzere toplanmıştı. Bir terörist, yeni bir fitne ateşini yakmak üzere gecenin soğuğunda İstanbul Boğazı kıyısında Türkiye’nin boğazına zehir döktü. Bu saldırı, ülkeyi vuran diğer saldırılardan çok farklı değildi ancak terörist İstanbul sokaklarında kaçarken ülkede kabilecilik yapan bir grup onun bu faaliyetini İslami değerlere, hutbede kendi inancının dayatılmasına vs bağlamaya başladı. Hutbe, camideki insanlara kendi hayat tarzını mı dayatmıştı? Noel karşıtı tebliğler, terörü mü teşvik etmişti? Terörü lanetlerken suçu Diyanet’e ve Noel karşıtı tebliğlere yıkma çabalarını samimi bulabilir miyiz?

KÜRESEL PROPAGANDA VE TERÖR

Diyanet İşleri Başkanlığı, CHP’nin kurduğu (dini değil) siyasi bir müesseseydi. Kuruluş maksadı, dini ve dine inananları devlet eliyle kontrol altına almaktı. Dolayısıyla Cumhuriyet’in benimsediği (Fransız modeli) laikliğin “din ve devlet işlerini birbirinden ayırma” iddiası ihlal edilmişti. Çünkü din, siyasete alet ediliyordu. Ezanın Türkçe olarak okutulduğu günlerde imam hatiplerin açılması da gene CHP’nin din eğitimini elde tutma politikasıydı. Ancak tüm bu kurumlar zamanla muhafazakârların eline geçince Diyanet’in ve imam hatiplerin kurucuları rahatsız olmaya başladı.

Müslümanlar, 14 asırdır her cuma günü hutbe dinlerler. Bu hutbeler bazen siyasete alet edilmiş olsa da cuma ibadetinin farzıdır ve yerine getirilmesi gerekir. Tarihimizde gayrimüslimlere zulmü emreden ve dini günlerini aşağılayan bir kayıt yoktur. Osmanlı medeniyeti, (daha önceki Müslüman devletler gibi) Hristiyanlar ve Yahudilerle birlikte yaşayan Müslümanların kurduğu bir medeniyetti. Bu medeniyeti sahiplenen hiçbir Müslüman kışkırtıcı şekilde Noel düşmanlığı yapmaz ve bu fitnelere alet olmaz. Bir Müslümanın Noel kutlaması haram olduğu gibi Noeli kutlayan gayrimüslimlere müdahale etmesi veya onların inançlarını aşağılaması da haramdır. İslamiyet’in emr-i bi’l ma’ruf nehy-i anil münker (doğruları bildirmek, yanlışları reddetmek) müessesesi vardır. Bunu terk etmek de haramdır. Her Müslüman içinde yaşadığı şartlar ve imkânlar dâhilinde uygun bir dille bu vazifeyi elinden geldiği kadar yerine getirmekle mükelleftir. (Bunun içine sadece Noel kutlayan dindaşlarını kibarca ikaz etmek girmiyor. Trafikte kul hakkına girmeden araba kullanmayı teşvik, cami bahçesinde sigara içmeyi önlemek, çevreyi kirletenleri uyarmak gibi tebliğler de giriyor elbette. Kurallara uymadan araba sürmek, durakta sigara içmek, yere çöp atmak, sıraya girenlerin önüne geçmek de haramdır ve fitneye yol açmadan uygun dille bunları yapanları ikaz etmek de emr-i bi’l ma’ruf nehy-i anil münker sayılır.)

Terörün hedefi çatışmayı artırmaktır. Canımız yanabilir, birbirimizi eleştirebilir, hatta kızabiliriz ama böyle zamanlarda koyu kabilecilik kabul edilemez.

Dolayısıyla her Müslümanın, “Noeli kutlayan Müslümanlara” kavgaya yol açmayacak uygun bir dille emri maruf yapması farzdır. Bu farz, salahiyeti yüksek olan makamlar eliyle yapılırsa elbette daha iyi ve isabetli olur. Çünkü fertlerin birbirine kibarca bile olsa müdahalesi zordur. İşte bu minvalde Diyanet’in 2016’da okuttuğu son hutbe bu vazifeyi yerine getirmiştir. Kısa bir süre sonra bir saldırganın Noel kutlanan bir mekânda ortalığı kan gölüne çevirmesini ülkede kimseye zarar vermeden emr-i maruf vazifesini yerine getiren tebliğlere bağlamak iyi niyetli değildir. Çünkü cuma hutbesi, sokaktan geçen insanlara dayatılmamış, camiye gelen Müslümanlara yapılmıştı. Bu hutbede insanları şiddete teşvik eden hiçbir emare yoktur. Ancak 1 Ocak katliamından hemen sonra bazı kişiler ağız birliği ederek son cuma hutbesini hedef aldılar. “Terör” ve “İslam” kelimelerini birbirinin türdeşi olarak göstermeye çalışan küresel propagandaya hizmet ettiler. “Her Müslüman terörist olmayabilir ama her terörist Müslümandır” anlayışının zihinlere işlenmesine katkı sağladılar.

Dilerim Türkiye Müslümanların rahatça emr-i maruf ve nehy-i münker yapabildiği, isteyenlerin Noeli kutlayabildiği ülke olarak yaşamaya devam etsin.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de bazı (sözde) aydınlarımız köşelerindeki veya sosyal medyadaki yazılarında “1 Ocak’ta katledilen herkesin şehit sayılması” gerektiğini, birilerinin bu insanları şehit sayıp saymayacağını tartışmaya açtı. Tebrikler! Ne güzel bir meseleye parmak bastınız! Ne kadar aydınmışsınız! Ne güzel çözüm teklif ediyorsunuz!

Acaba bu aydınlarımız dini manada şehitliğin ne olduğunu bilmiyor olabilir mi? Bir Müslüman zulme maruz kalarak ölürse şehit olur. Şehitliğin mertebeleri vardır. Ancak dini manada şehitlik sadece Hz. Muhammed’in son peygamber olduğuna inananlar için geçerlidir. Gece kulübünde veya sokakta katledilen masum bir gayrimüslime şehit demek ya cahilliktir ya da şovmenlik. “Bunu ısrarla niçin şehit saymıyorsunuz?” diye sormak ise “terör” ile “İslam” kelimelerini türdeş gösterme gayretinden bağımsız değildir. Ülkemizde bu gayrete hizmet edenler bilerek veya bilmeyerek kabilecilik yapıyorlar.

Asya ve Afrika’da kabileler neyse Avrupa’da siyasi partiler öyledir. Partiler modern, kabileler ilkel görüldüğü için ilki “iyi” ikincisi “kötü” zannedilir. Oysa (bazı Afrikalıların da dile getirdiği gibi) hem partiler hem de kabileler sosyo-ekonomik çıkarlar icabı cem olmuş siyasi insan topluluklarıdır. Önemli olan bunların aralarındaki münasebet, hukuk ve aynı ülkeyi paylaşma becerisidir. Bu noktadan bakıldığında Türkiye’de muhtelif siyasi partiler var olsa da aslında ülkenin iki büyük kabilesi vardır: “Laikler” ve “Muhafazakârlar”. İlki Cumhuriyet’i kuranlar, ikincisi de bugün onu elinde tutanlardır. 1920’lerdeki Milli Mücadele’de ikisi birlikte yer almıştı ancak günümüzde Türkiye’yi terörle vuranların hedefi bugünkü Milli Mücadele’de bu iki kabilenin arasını iyice açmaktır. Zira Türk-Kürt ve Sünni-Alevi ayrımından fazlasına ihtiyaç duyulduğu belli oluyor.

HEDEF ÇATIŞMAYI ARTIRMAK

Son dönemde Türkiye’de terörün artışı toplumu huzursuz ediyor. Bu huzursuzluk ortamında bazı aydın geçinenler particilikten ziyade kabilecilik yapıyorlar. 1 Ocak gecesi yaşanan katliamı sorgularken meseleyi “Noeli kutlayan laikler” ve “Noeli kutlamayan muhafazakârlar” üzerinden ele almak koyu kabileciliktir. Nitekim bu teröristin son cuma hutbesinden veya Noel karşıtlığından beslendiğini nereden biliyorsunuz? Hatta beş vakit namaz kılan bir Müslüman olduğundan kim emin olabilir? Terörün dini mi olur?

Terör faaliyetlerinin hedefi toplumu koyulaştırmak ve çatışmayı artırmaktır. Canımız acıyor olabilir, birbirimize kızabiliriz, eleştirebiliriz ve hatta herkesin bir kabilesi olabilir ama böyle zamanlarda koyu kabilecilik kabul edilemez. Koyulaşmak, terörün hedefine hizmet olur. 2016’nın son hutbesinden terör çıkaranlar, “İslam” ile “terör” kelimesini birleştirmeye çalışanlardır. Dilerim ülkemiz, Müslümanların rahatça emr-i maruf ve nehy-i münker yapabildiği ve dileyenlerin Noeli kutlayabildiği bir ülke olarak yaşamaya devam etsin. Diyanet işini yapmıştır. Aynı hutbenin 2017’nin son cuma gününde tüm camilerimizde bir kez daha okunmasını temenni ettiğim gibi meşum saldırıya maruz kalan gece kulübü sahilinde 2018’in en büyük Noel kutlamasının gerçekleştirilmesini dilerim. Kutlamalara isteyen katılır eğlenir, isteyen tenkit eder ve kendi tebliğini yapar. Osmanlı’nın refah dönemlerinde olduğu gibi Türkiye’de Müslüman ve gayrimüslimin huzur içinde olduğu bir toplum bu anlayışla mümkündür. Mesele, kabilecilik veya particilik değil medeniyet meselesidir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir