Görüşler

Cafer Talha Şeker yazdı: DAEŞ Cumhuriyeti kurulabilir mi?

Cafer Talha Şeker yazdı: DAEŞ Cumhuriyeti kurulabilir mi?

Vahşi eylemleriyle küresel ölçekte nefrete yol açan terör örgütü IŞİD’in ‘devlet olma’ iddiası birgün uluslararası düzlemde kabul görür mü? Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği’nden Cafer Talha Şeker kaleme aldı.

[Karar]
CAFER TALHA ŞEKER
Devlet-i İslamiye fi Irak ve Şam (DAEŞ) ismiyle kendini tanıtan hareket, önümüzdeki yıllarda bölgedeki sınırların hukuken değişmesi halinde “DAEŞ Cumhuriyeti” ismiyle yeni ve meşru bir devlet olarak Birleşmiş Milletler’de tanınabilir mi? Bugün bu sualin cevabını kesin bir surette vermeye kalkarsak komplo teorisi sunmuş oluruz ancak yakın tarihe bakarak fikir yürütürsek gayet akademik bir teori geliştirebiliriz. O halde iki dünya savaşı sonrasında “Ortadoğu” denen coğrafyada kısaca bazı devletlerin nasıl kurulduğuna bakalım ve DAEŞ sorumuzun cevabı kendiliğinden oraya çıksın.

Büyük devletlerin DAEŞ’i önümüzdeki birkaç sene içinde meşru bir devlete dönüştürebilecekleri ihtimali tarihi hakikatlerden uzak bir varsayım değildir.

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’nda topraklarının büyük kısmını kaybedip enkazıyla Küçük Asya’ya yığıldıktan kısa bir süre sonra Anadolu’da biri meşru diğeri gayrimeşru görülen iki devlet ortaya çıktı. İstanbul Hükümeti o günkü şartlarda meşruiyetini korusa da Ankara’yı mesken tutan “milliyetçi” hareket için aynısını söylemek mümkün değildi. Savaşın galipleri İngiltere ve Fransa’nın diplomatik yazışmalarına ve siyasi ifadelerine baktığımızda Londra ve Paris’in Ankara’daki hareketi “gayrimeşru” ve “tehlikeli bir direniş” hareketi olarak gördüğünü müşahede ediyoruz.

Oysa bu devletlerin arşivleri aynı günlerde İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar’ın Anadolu’daki irade ile sürekli temas halinde olduğunu ispatlamaktadır. Avrupalı devletlerin Osmanlı Sultanı ile temasları devam ettiği bir sırada diplomatik üslup icabı “gayrimeşru” gördükleri Ankara’daki iradeyi birkaç sene içinde dayattıkları bir antlaşma ile tanıdıkları bir vakadır. Küçük Asya’da bu tarihten sonra İstanbul’un Ankara’ya bağlandığı yeni bir tarih başladı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan başka Suudi Arabistan Krallığı’nın kuruluşu da benzerlik arz etmektedir. Büyük Harp’ten sonra Arabistan Yarımadası’nda biri çölün doğusunda diğeri batısında olmak üzere birbirinden nefret eden iki siyasi irade öne çıkmıştı. Savaştan sonra Hicaz’daki Şerif Hüseyin’in Londra’daki kredisi bittiğinden kendisini yıkmaya gelen İbni Suud’a karşı İngiliz desteği almaktan mahrum kaldı ve çöktü. İbni Suud, Şerif Ailesi’ni Hicaz’dan ihraç ettiği gibi bölgeyi de ilhak etti. Suudi Devleti bu tarihlerde Batı dünyasında çöldeki bedevi oluşumlardan birisi olarak görülüyordu. Meşruiyeti belli değildi. Suudiler’in hareketi 1920’li yıllarda kendisinden ayrılan ve “İhvan” ismini kullanan bir grup aşırı Selefi lider yüzünden bölündü. (Bu hareketin Mısır’daki İhvan-ı Müslimin ile alakası yoktur.) Bugünkü Irak – Kuveyt – Suudi Arabistan sınırlarının buluştuğu bölgede ve Doğu Arabistan sahillerinde dolaşan İhvan Hareketi, 2013’ten sonra Irak ve Suriye sınırı etrafında ortaya çıkan DAEŞ ile üslup ve tarz olarak tamamen aynıdır. İhvan, İngiliz Krallığı’nın İbni Suud, Iraklı siyasetçiler ve Amerikan petrolcüleriyle pazarlıklarının sürdüğü günlerde zikredilen bölgelerde devlet olduğunu iddia ederek vergi toplayıp düzen kurmaya çalışıyordu. Ancak İngilizler’in Suudiler ile anlaşma sağlamasıyla birlikte 1929’da İhvan çökertildi. Suudiler, Hindistan’dan gelen İngiliz silahlarıyla karada savaşırken İngiliz Hava Kuvvetleri de havadan İhvan’ı vuruyordu. Böylece ilerleyen günlerde bölgede meşruiyeti tanınacak devlet İhvan Hareketi değil İbni Suud’un krallığı oldu.

DAEŞ yeni bir oyun değil, eski bir filmin yeniden sahnelenmiş halidir. Ya İhvan Hareketi gibi tarihe gömülecek ya da Suudi Arabistan gibi meşruiyet kazanacaktır. 

1916’da Londra – Paris arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması gereği savaş sonrasında Suriye’nin Fransa’ya bağlı kalması kararlaştırılmıştı. Ancak İngilizler’in savaş sonrası politika değişikliğine gitmesi ve Suriye’de İngiliz destekli bir Haşimi iktidarı kurmaya çalışmaları Fransa’nın sabrını taşırdığı için Fransız Ordusu bölgede operasyonlara girişti. Suriye’de halk Türkiye’nin yardımını beklediyse de o günlerde bu mümkün olmadı. Fransızlar 1916 antlaşmasına göre hakları olan Suriye’yi aldılar ve 2. Dünya Savaşı’na kadar elde tuttular ancak benzer meşruiyet sıkıntıları Suriye’de de yaşandı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş döneminde Basra Körfezi’nde Kuveyt, Katar, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi yeni bağımsız devletler ortaya çıktı. Bu devletlerin doğuşu, bölgede sözü geçen yeni süper güç ABD’nin desteği ile olduğundan bu ülkeler BM’nin yeni üyeleri oldular ve meşruiyetleri fazla tartışılmadı.

Bağımsızlığını elde etmiş milletlerin istiklal mücadeleleri ve iradeleri elbette göz ardı edilemez ancak yukarıda ismi geçen devletlerin doğuşu şu veya bu şekilde ismi geçen büyük oyuncuların desteği veya rızası sayesinde gerçekleşmiştir. Bugün kimse Türkiye Cumhuriyeti, Katar Emirliği veya Suudi Arabistan Krallığı’nın meşruiyetini sorgulayamaz ancak bazı devletler bu ülkelerin sınırları etrafında oyun kurmaktan çekinmeyeceklerdir. Dolayısıyla günümüzde BM’nin daimi üyesi olan büyük devletlerin her fırsatta lanetleyip mahalli ve küresel ölçekte ciddi bir güvenlik meselesi olarak sundukları DAEŞ’i önümüzdeki birkaç sene içinde herkesin kabul edebileceği meşru bir devlete dönüştürebilecekleri ihtimali tarihi hakikatlerden uzak bir varsayım değildir. Ancak günümüzde küresel ve mahalli aktörlerin sayısı 1920’li yıllardakinden çok daha fazladır. Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki gücü ve sözü bir asır öncekinden çok farklıdır. Bu yüzden DAEŞ’in Irak ve Suriye arasında yeni bir devlet olarak ortaya çıkışını Ankara, Tahran ve Riyad’a kabul ettirmek çok zor olsa da imkânsız değildir. Zira tarihin bazı yönlerini tekrar ettirmek isteyen ve bu hesapları yapan birileri daima vardır.

Binaenaleyh DAEŞ yeni bir oyun değildir. Eski bir filmin yeniden çekilerek sahnelenmiş halidir. Ya İhvan Hareketi gibi tarihe gömülecek ya Suudi Arabistan gibi meşruiyet kazanacaktır. Yakın gelecekte ABD dış politikasında atılması beklenen radikal adımlar, Avrupa, Çin ve Rusya’daki ekonomik gelişmeler DAEŞ’in geleceğini belirleyecektir. Dev enerji rekabeti ve petrolün hatırına bölgedeki pek çok vaka böyle başlamış veya sonlanmıştır. Komplo teorileri yalanlanabilir ama tarih yalan söylemez.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir