Görüşler

Donald Trump: Zoraki tercih kılavuzsuz kaptan

Donald Trump: Zoraki tercih kılavuzsuz kaptan

Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden Prof. Dr. Ramazan Gözen, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ı ve beraberinde getirdiği belirsizlikleri kaleme aldı.

PROF. DR. RAMAZAN GÖZEN

Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasının ya da Hillary Clinton’ın kaybetmesinin ciddi etkileri ABD toplumu kadar dünya ve Türkiye gibi ülkeler üzerinde de görülecektir. Seçim sonrasında yazılan “Trump kazandı, dünya kaybetti” şeklindeki veciz bir tweet, bu etkilerin niteliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu. Diğer bir açıdan bakılırsa Amerikan seçim sonuçları, ABD’nin dünya sistemi içinde bulunduğu hal ve şartların da bir sonucudur aslında. Amerikan iç ve dış siyasetinin yüz yıldır dünya sistemini nasıl şekillendirdiği; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile Soğuk Savaş’ın en nihayetinde ABD savaşları olduğu ve bu savaşlar sonunda kurulan dünya düzenlerinin ABD ilke, politika ve kurumlarının etkisi altında oluştuğu dikkate alındığında Trump’ın kazanmasının dünya siyaseti için ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşlabilir.

CLINTON EKOLÜ KAYBETTİ

Belki totoloji gibi görülecek ama aslında “Trump kazanmadı, Clinton kaybetti” demek de mümkündür. Kavramsal ve ideolojik açıdan bakacak olursak, Trump’un kazanması ABD siyasetinde ve dış politikasında 26 yıldır devam eden ve Clinton’ın da temsil ettiği ekolün kaybetmesidir. Clinton ekolünden kastım; Başkan (Baba) Bush’un 1990-1991’de başlattığı Amerikan imparatorluğu ütopyası ya da macerası, daha sonra (2003’te) oğul Bush tarafından Irak’ın işgal edilmesi ve nihayet Arap Baharı sürecinde Obama-Clinton’ın öncülük ettiği Mısır, Libya, Suriye ve diğerlerine dönük uyguladığı neo-emperyalist dış politika anlayışıdır. Bu süreç, ABD’nin Soğuk Savaş sonrasındaki yeni savaş paradigmasını, bazılarının üçüncü dünya savaşı dedikleri post-modern savaşları ifade etmektedir. Son dönemdeki ABD neo-emperyalizminin en kritik noktasında yer alan siyasetçi, Obama’dan daha çok, onun Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dı. Hatta Hillary Clinton, bu süreçte hem kocası Bill Clinton’dan hem de başkan Obama’dan çok farklı/ayrı bir rol ve etkiye sahip olmuştur. Clinton, 2010 İran Nükleer Anlaşması’nda İsrail lehine tutum takınarak, 2011 Libya müdahalesinde ve Esad’ın düşürülmesi politikasında askeri müdahaleciliği savunarak; İran, Libya, Suriye ve hatta Mısır darbesi konularında şahin bir politika izleyerek Obama’dan çok farklı ve hatta ona karşı bir tutum takınmıştı. Clinton’ın 2013 yılında dışişleri bakanlığından ayrılması da Arap Baharı sürecinin devamı konusunda Obama ile farklılaşmasından kaynaklanmıştır.

NEOLİBERAL POLİTİKALAR

Bu kısa tarihle anlatmak istediğim şey şudur; Dışişleri Bakanı Clinton politikaları, Orta Doğu’da kaosun doğmasında ve böylece özellikle IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin ortaya çıkmasında başrol oynamıştır. Bu sonucun oluşumunda sadece Clinton’ın doğrudan bir rolünün olup olmadığı tartışmalı bir konu olsa da rakibi Donald Trump seçim kampanyası boyunca bu noktayı yoğun bir şekilde kullanmış, hatta Obama ve Clinton’ın IŞİD’in mucitleri olduğunu savunmuştur. Trump’ın seçim kampanyasında kullandığı malzemelerinin arasında en etkili unsurların Orta Doğu, İslam karşıtlığı, IŞİD ve ilgili konular olduğu bilinmektedir. Zira Trump, Clinton ekolünün 26 yıllık dış politika felsefesi ve uygulamalarının geldiği noktanın, Amerikan kamuoyunda çok olumsuz bir algıya sahip olduğunun farkındaydı. Trump, on yıllardır uygulanan bu dış politikanın öncelikle Amerikan toplumunun güvenliğini tehdit ettiğini (örneğin 11 Eylül saldırıları), evlatlarının yabancı topraklarda ölmesine yol açtığını, ülkeyi ekonomik olarak daha fakir hale getirdiğini, yeni sosyolojik sorunlar ürettiğini iddia ederek ve bu sorunlar üzerinde sörf yaparak seçimi kazanmıştır.

Clinton ekolünün doğurduğu başka bir sorun da dünyanın içinde bulunduğu sorunlar ve bunların Amerikan toplumuna da yansımış olmasıdır. Clinton’ın da temsil ettiği neoliberal ekonomi politikaları ve küreselleşme süreci esasen bu dinamiklerin kendinden kaynaklanan sorunlardan değil ama yukarıda belirttiğim müdahaleci, militarist, neo-emperyalist yayılmacı politikalardan dolayı, beklenen ya da planlanan sonuçları doğurmamıştır. Neoliberalizm, dünyada zenginliğin yaygınlaşmasını, özgürlüğün gelişmesini, güvenliğin ve barışın güçlenmesini ve en nihayetinde daha istikrarlı bir dünya düzeninin kurulmasını öngören bir teoridir. Ancak Bushların, Clintonların ve hatta Obama yönetimlerinin uyguladıkları ekonomik ve askeri politikalar ne bu ideallerin oluşmasını sağlamış ne de Amerika’nın kendi vatandaşlarının daha iyi bir konuma gelmesine yol açmıştır. Bilakis, Amerikan militarizmi hem dünya ekonomisi,  güvenliği ve barışında hem de Amerika’nın özellikle orta sınıf vatandaşlarının yaşam kalitesinde ciddi düşüşlere yol açmıştır. 2008’de başlayan ABD mali ve ekonomi krizi militarist politikaların sonucu olup, hem Amerikan toplumunu hem de dünyanın büyük bölümünü tahrip etmiştir. Obama yönetimi ve oluşumunda Clinton’ın da bulunduğu ABD politikaları, bu tahribatı gidermediği gibi yukarıda bahsettiğim neo-emperyalist politikaların da katkısıyla bu tahribatı daha da şiddetli hale getirdi.

Trump, işte bu nedenle seçimi kazanmıştır. Halk, Clinton ekolü politikalarına ‘tepki olarak ve başka alternatifi olmadığı için’ ya da Trump bu olumsuz sonuçları çok iyi istismar ve propaganda malzemesi ettiği için Trump’a 538 delegelenin çoğunluğunu elde etme şansı verdi.

İÇ VE DIŞ SİYASETTE BELİRSİZLİK

Burada vurgulamak istediğim şudur: Trump, ABD siyasetinde ilk defa bütüncül siyasi felsefesi, ideolojisi, programı ve hatta güçlü bir projesi olmadığı halde seçimleri kazanan kişidir. ABD toplumunu, dünyayı, Türkiye’yi bekleyen felaket işte bu belirsizliktir. Amerikan siyasetinin pek çok ülkede olduğu gibi yüzyıllardır kapsamlı ve öngörülebilir liberal veya realist programlar çerçevesinde geliştiği ve dünyanın da başarılı ya da başarısız bu çerçevede şekillendiği dikkate alınacak olursa, Trump’ın iç ve dış politikasının, kılavuzsuz bir kaptanın okyanusta yönünü bulmaya çalışması gibi bir seyir takip edeceğini iddia etmek mümkündür. Pragmatizm olarak bile tanımlayamayacağımız Trump’ın iç ve dış siyasetinin hiçbir temel, ilke, norm, hukuk ve hatta kuralı dikkate almadan, bir işadamının kâr-zarar kaygıları çerçevesinde ve güncel veya konjonktürel gelişmelere göre oluşma potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum.

Bu belirsizliğin görüleceği alanlardan biri ABD’nin büyük güçlerle geliştireceği ikili ve bölge politikaları ise, diğeri de Türkiye bağlamında geliştireceği diyalog ve ilişkilerin niteliğiyle ilgili olacaktır. Trump’ın, ABD’nin altmış yıllık NATO, AB ve OECD gibi temel politikalarını örneğin Rusya/Putin ile ilişkilere ne ölçüde feda edip etmeyeceği, Çin’le rekabet amacıyla Asya-Pasifik dengesini sarsıp sarmayacağı, artık işlevselliği sorgulanan BM gibi güvenlik-barış kurumlarını ABD ve Rusya gibi güçlü ülkelerin şahsi çıkarına göre harcayıp harcamayacağı, ABD’nin geleneksel İsrail yandaşlığını İran’ın nükleer silahlarını yok etmek amacıyla askeri bir saldırıya kadar götürüp götürmeyeceği ve IŞİD ve diğer terör örgütleriyle savaş uğruna Esad ve diğer diktatörleri destekleyip desteklemeyeceği; en önemlisi de dünyanın her yerinde yangın varken ABD’yi kendi içine çekip izolasyonist bir politika izleyip izlemeyeceği gibi pek çok belirsizlik mevcuttur.

HEDEFE ULAŞMA ŞANSI VAR MI

Bu belirsizliklerden etkilenecek ülkelerin birinin de Türkiye olması kaçınılmazdır. Trump’ın  önceki başkanların sahip olduğu geleneksel Türkiye bakışını koruyup korumayacağı, Türkiye’nin bölgesel, küresel ve kurumsal hassasiyetlerini, güvenliğini ve ekonomik istikrarını dikkate alıp almayacağı, özellikle son dönem gündem maddeleri olan FETÖ’yle mücadele ve Fetullah Gülen’in iadesi, PYD/PKK’ya ABD desteği, IŞİD ile mücadele, Suudi Arabistan-İsrail-İran dengesi, Rusya ile yakınlaşma, NATO ve AB üyelik süreci, ekonomik istikrarın sürdürülmesi gibi konularda Trump’ın nasıl bir tutum takınacağı gerçekten muammadır. Trump siyasetinin bu belirsizliği elbette ki tamamen olumsuzluk ya da felaket anlamına gelmeyebilir. Zira kılavuzsuz bir kaptanın da hedefine ulaşma şansı mevcuttur ama bu şans yüzlerce diğer olumsuz alternatiften sadece biridir ve en kötülerini de dikkate almakta yarar vardır.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir