Görüşler

Fatma Nil Döner yazdı: Ege’nin iki yakasında sosyal demokrasi

Fatma Nil Döner yazdı: Ege’nin iki yakasında sosyal demokrasi

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Fatma Nil Döner, CHP’nin Türkiye’deki konumunu Yunanistan’ın köklü partisi PASOK ile kıyaslayarak değerlendiriyor.

FATMA NİL DÖNER

Son günlerde Ankara-Atina ilişkileri 15 Temmuz sonrası Yunanistan’a sığınan darbeci askerlerin iadesi talebi ve her siyasi kriz sonrası gündeme gelen Ege Denizi üzerinde karşılıklı hak iddiaları ile şekilleniyor. Tarihten gelen Kıbrıs, kıta sahanlığı, hava sahası, adaların askeri statüsü ve azınlık hakları gibi siyasi problemlere rağmen, her iki ülke benzer dinamiklerle demokratikleşme ve piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşıyor. Bu süreç Yunanistan’da 1967-74 yılları arasında cunta yönetimi ile Türkiye’de ise darbelerle kesintiye uğruyor. Bu yazıda şu anda iki ülkede de muhalefette bulunan sosyal demokrasi geleneğinin temsilcileri Cumhuriyet Halk Partisi-CHP ve Panhelenik Sosyalist Hareket’in (PASOK) tarihsel dönüşümü, ideolojileri ve parti yapıları üzerinden bir karşılaştırmada bulunacağım. “Sosyal demokrat” diye tanımlanan bu partilerin yaşadığı krizle ilgili bir inceleme bu partilerin geleceği hakkında bizi düşünmeye sevk edecektir. Her iki ülkede de kendi sosyal demokrat partilerinin içinde bulunduğu durum sıradan insanların kahve sohbetlerini süslerken, referandum sonrası Deniz Baykal’ın CHP’nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi adayının belirlenmesinde PASOK modeli önerisini yapması bu konunun detaylı bir şekilde değerlendirilmesini adeta zorunlu kıldı.

Partilerin kuruluş dönemlerine baktığımızda, her iki parti de kökten bir siyasal dönüşümün ürünleri. CHP, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisiydi. 1923’ten 1950’de çok partili hayata geçişe kadar tek parti olarak kaldı. PASOK ise 1974’de cunta yönetimi sonrası Andreas Papandreu liderliğinde kuruldu. CHP’den farklı olarak, PASOK muhalefet partisi olarak siyaset sahnesinde yerini aldı; ne var ki, bu parti, 1977 ve 1981 seçimlerinde oylarını katlayarak büyük bir başarı elde etti ve 1981’de yüzde 48 oy oranı ile iktidara geldi. CHP çok partili hayata geçişten itibaren tek başına, 1979’dan itibarense koalisyon ortağı olarak dahi iktidarda yeniden yer alamadı. PASOK ise kuruluşundan itibaren 40 yıllık süre içinde hem iktidarda hem muhalefette etkili roller üstlenmiş, Yeni Demokrasi Partisi ile birlikte siyasal sistemi iki-partili sistem olarak şekillendirmiştir. Bu süreç içinde PASOK yaptıklarıyla, CHP ise yapamadıklarıyla sıkça eleştirilmiştir.

İdeolojik olarak hem PASOK hem de CHP zaman içinde kurucu söylemlerinden uzaklaştı. Fakat CHP’de kurucu söylem partinin 1992’de tekrar açılmasından sonra yeniden önem kazandı. PASOK kuruluşundaki sınıf tabanlı Marksist söyleminden 70’lerin sonunda vazgeçti. Bu karar bir evi, bir dükkanı, bir arabası olan tipik bir Yunan ailesi için mülkiyet hakkının korunacağı garantisini verdi ve merkezde yer alan toplumsal kitlenin çekimser oylarını partiye yönlendirdi. Hatta Andreas Papandreu kendi imajında da değişiklik yaptı ve kravat kullanmaya başladı.  Bugünkü Başbakan Alexis Tsipras’ın kravat kullanmaması nedeniyle yapılan eleştirileri düşündüğümüzde Papandreu’nun bu hareketi kitlelerin sempatisini kazanmak için atılmış önemli bir adım olarak görülebilir. PASOK’un genellikle milliyetçilik ve popülist demagojiyle süslenmiş olan sosyalist söylemi antikapitalist, antiemperyalist ögeler de içeriyordu. Fakat pratikte bu parti iktidarda iken NATO ve Avrupa Topluluğu karşıtı bir duruş sergileyememiş, hem Papandreu hem de sonrasında Kostas Simitis kemer sıkma politikalarını uygulamak zorunda kalmıştır. CHP’ye baktığımızda kurucu ideoloji, Kemalizm ve Altı Ok üzerinden şekillenmiştir. 1930’larda Kemalist ideolojinin bürokratizasyonu ile militer kökenli ulus devlet, homojen toplum ve laiklik anlayışı elitist devlet yönetimini kontrol altına almıştır. CHP ancak 1970’lerde Bülent Ecevit liderliğinde sosyal demokrasiye geçiş yapabilmiş ve bu sayede farklı kesimlerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek vaatlerde bulunarak, yeni programlar hazırlamıştır. 12 Eylül sonrasında kapatılan parti 1992’de tekrar açılmış, bu dönemde Kemalizm odaklı görüşler gerçek bir sosyal demokrasinin kurulmasına engel olmuştur. Ulusalcı-popülist ideoloji ve pratikte CHP’nin Kürt sorunu, 28 Şubat ve başörtüsü serbestisi konularındaki tavrı partinin sosyal demokrasiden ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır. 

SEÇMEN TABANLARI

“PASOK ve CHP’ye kimler oy veriyor?” diye sorarsak, iki partinin seçmen kitlelerinde de bir farklılık olduğunu görebiliriz. PASOK kuruluşunda sistemden paylarına düşeni alamayanların partisi olarak, ekonomik büyümeyi yakalayan fakat adil dağılıma önem vermeyen sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nin karşısında yer aldı. Hem söyleminde hem de icraatlarında, AT ve sonrasında AB’den gelen fonlarla, kırsala hizmet etti ve karşılığında kırsal oyları da topladı. CHP ise çok partili hayata geçişten sonra, ancak 1970’lerde Ecevit döneminde “toprak işleyenin, su kullananın” retoriği ile kırsaldan destek alabildi. PASOK zamanla imtiyazları olmayanların partisi olmaktan toplayıcı (catch-all) parti anlayışına doğru evrildi. Popülist politikalarla toplumun her kesiminden oy almaya çalışan, ideolojik olmayan bir örgütlenme ve baskın liderlik anlayışıyla hareket eden, merkeze yakın bir parti haline geldi. CHP ise kuruluş ideolojisinde yer alan elitist ve kimi zaman militarist duruştan ayrılamadı. PASOK ise cunta deneyiminin ve AB reformlarının etkisiyle ordu ile ilişkisini güvenlik konularıyla sınırlı tutup sivilleşmiş parti yapısını korudu. Kısaca, CHP sosyal demokrasiye, PASOK merkeze yaklaştıkça oylarını arttırdı.

Parti içi demokrasi anlayışını incelediğimizde,  hem PASOK’un hem de CHP’nin baskın liderler tarafından yönetildiğini görüyoruz. PASOK’ta Yunan siyasi tarihinden gelen gelenek ile yarı-verasete dayalı bir başkanlık hakimdir. Andreas Papandreu’nun oğlu Georgos (Yorgo) Papandreu hem bakanlık hem de parti başkanlığı yapmıştır. CHP’de olduğu gibi, PASOK’ta da ulusalcılar (gelenekçiler) ve reformcular ayrımı parti içi gerilimleri arttırır. Fakat unutmamak gerekir ki siyasi partiler durağan yapılar değildir, sürekli değişim içindedir. Örneğin PASOK 2004’te örgütsel bir değişikliğe gitmiş ve bu değişiklikler 2005 parti kongresinde Manifesto olarak açıklanmıştır. Parti başkanın tabandan gelen parti üyeleri ve partiye üye olmayan PASOK’un arkadaşları (οι φιλοι του ΠΑΣΟΚ) tarafından seçilmesi kuralı, parti içi demokrasiye bir katkı sağlamıştır. Bu bağlamda G. Papandreu 2004 yılında parti başkanlığına bir milyon vatandaşın oyu ile seçilmiştir. Baykal’ın son günlerde PASOK modeli diye önerdiği model işte budur. Bu modele ek olarak milletvekili adaylarının yerelde belirlenmesini sağlayacak bazı düzenlemeler yapıldıysa da listeler parti genel merkezi tarafından hazırlanmıştır. Bu atılım, CHP’nin 2015’te milletvekili aday listelerini belirlemek için yaptığı önseçimle benzerdir. 2005 Manifestosu’nda PASOK özellikle gönüllülerin ve sivil toplum kuruluşlarının çalışması, internet üzerinden örgütlenme, şeffaflık, bireylerin ve yerelin karar alma süreçlerine katılımı üzerine odaklanmıştır. 

Tüm bu çabalara rağmen PASOK günümüzde çok büyük kan kaybetmiş durumdadır. Kuruluşundan itibaren PASOK patronaj, yolsuzluk ve adam kayırma vakalarından kendini uzak tutamamıştır. Bu, parti için çok büyük bir eleştiri kaynağıyken, yaşanan ekonomik krizin faturası da PASOK ve kişisel olarak G. Papandreu’ya kesilmiştir. Seçimlerden ortalama yüzde 40 oy oranıyla çıkan parti, bu nedenle 2015 seçimlerinde ancak yüzde 4.8 oy alabilmiştir. PASOK ile kıyasladığımızda CHP yüzde 25 oy oranı ile hâlâ kilit bir parti konumundadır. Ne var ki, muhalefetin güçsüzlüğü ve alternatif politikalar yaratamaması, M.A. Dağıstanlı’nın ifade ettiği gibi ‘örgütlü pasiflik’, seçmenlerin CHP’yi gönülsüz bağlılıkla desteklemesine neden olmaktadır. Çözüm ve alternatifler konusunda ekonomik kriz nedeniyle PASOK’un imkânları kısıtlı olsa da iki partinin de risk alıp siyasa oluşturma yollarını çeşitlendirmesi gerekmektedir. İlk olarak parti içi demokrasiyi güçlendirip yerelde harekete geçmeleri şart görünüyor. Buna ilaveten sosyal demokrasi geleneğine uygun olarak toplumun dönüşümünü iyi okuyup kadınların, gençlerin, emekçilerin ve azınlıkların taleplerine göre politika üretmeleri; iletişim devrimine ayak uydurarak yeni nesil siyasete dahil olmaları her iki partiyi de güçlendirecektir.

 

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir