Görüşler

Ceyhun Çiçekçi yazdı: Filistin için daha ne yapabiliriz?

Ceyhun Çiçekçi yazdı: Filistin için daha ne yapabiliriz?

Türkiye-İsrail arasındaki yoğun diplomasi trafiği ve normalleşmenin toplum vicdanındaki meşruiyetinin sorgulandığı bugünlerde kullanılan kritik argümanlardan biri, normalleşme sonucu Türkiye’nin Gazze’ye dair politikalara daha müdahil olabileceğidir. Peki, Gazze üzerinde etkili olmanın başka yolları da mevcut mu? Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan ve Filistin meselesi üzerine çalışan Ceyhun Çiçekçi kaleme aldı.

Bugüne kadar Filistin için pek çok şey yaptık elbette. Kimi olumlu kimi olumsuz sonuç verdi. Türkiye-İsrail ilişkilerinde gelinen nokta itibariyle bu yazı, bugüne kadar yapılagelenlere nazaran farklı birtakım önerilerde bulunacak. Bunu yaparken de siyasilerimizin dillendirdiği güncel bir söylemi baz alacak.

Türkiye-İsrail ilişkilerinin çeşitli yapısal ve konjonktürel sebeplerle eski rayına oturması gerekliliği hep konuşulageldi. Şimdi artık iki taraf da bu gerekliliği kabullenmiş durumda ve fakat ‘kuyruğu dik tutarak’ masadan ayrılmak istiyor. Türkiye açısından durum daha da çetrefil bir hal arz ediyor. İsrail’i uzun zamandır ‘şeytanlaştırdığımız’ göz önünde bulundurulursa tamir edilecek ilişkileri kamuoyuna anlatmak da ayrı bir çabayı gerektiriyor. Bu süreçte şahsen en çok dikkatimi çeken argüman, İsrail ile ilişkilerimizin düzelmesi durumunda Gazze’de daha da aktif bir konuma geleceğimizi formüle edendi. Yani bu argümanla birlikte Gazze’ye giden yolun İsrail’den geçtiğini kabullenmiş oluyoruz. Bu yazı da bu kabulü temel alıyor.

Cevabını aradığımız temel soru: İsrail’deki politik süreçleri etkileyebilecek kapasitemiz var mı?

İsrail’deki Türk Diasporası

Bilenleriniz elbette vardır. İsrail’de aslında ciddi bir Türk diasporası var. Kitlesel nüfus hareketlerine sebep olması hasebiyle, özellikle de 6-7 Eylül olayları sürecinde ve sonrasında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmış Türk Yahudilerinin önemli bir kısmı, tedricen İsrail’e göç ettiler. Bu gidişleri, kuşkusuz kendi istekleri hilafınaydı. Pek çoğu hala memleketlerini özlemle yâd ediyor.

İsrail’de yerleşik Türk Yahudilerinin sayısı da hiç öyle azımsanacak bir derecede değildir. Yaklaşık olarak 100 bin Türk Yahudisi en az iki kuşaktır İsrail’de ikamet ediyor. İsrail nüfusunun toplamda 8 milyon civarında olduğunu aklımızda tutarsak buradaki Türk Yahudisi nüfusunun kapasitesine dair de fikir edinebiliriz. Direkt Türkiye’den İsrail’e göç edenlerin sayısının 30 bin civarında olduğu varsayılıyor. Diğerleri Türkiye’yi ya hiç görmemiş ya da arada bir gelip gitmişlikleri var.

 İsrail’de yerleşik Türk Yahudilerinin sayısı azımsanacak derecede değildir. Yaklaşık 100 bin Türk Yahudisi en az iki kuşaktır İsrail’de ikamet ediyor. 

Türkiye’deki Türk Yahudilerinin ağırlıkla Sefarad olduklarını da hesaba kattığımızda, kuvvetle muhtemel Likud ve Shas partileri arasında seçim yapıyorlar. Bir diğer ifadeyle, seküler sağ ile dindar sağ arasında bir konumları var. Yani hali hazırdaki İsrail koalisyon hükümetinin mühim iki bileşeninden bahsediyoruz.

İsrailli Araplar

Bir diğer kapasite sahibi unsur da İsrail’de yaşayan Arap nüfus. Yaklaşık olarak İsrail nüfusunun %20’sine tekabül ediyorlar. Bu da 1.7 milyona varan bir rakam ortaya çıkarıyor. Kaldı ki 2015 seçimlerinde bu sayısal varlıklarını bütüncül bir siyasi güce devşirebilmeyi de başardılar. Seçim sürecinde oluşturulan Müşterek Liste, Knesset’e 3. büyük parti olarak girdi. Hali hazırda 120 sandalyeli mecliste 13 milletvekiliyle temsil ediliyorlar. Serdettikleri politik söylem, İsrail soluna denk düşüyor. Zaten oluşturulan liste de komünist, sosyalist, İslamcı ve Filistin milliyetçisi profiller içeriyor. Her halükarda, olası bir sol koalisyon hükümetinde İşçi Partisi ile birlikte iktidara gelecekleri bekleniyor. Yakın zamanlarda muhalefetten milletvekillerimizin Müşterek Liste vekilleriyle görüşmeleri olduğunu biliyoruz. Fakat bu temasların içeriği ve Türkiye’nin dış politikasına sistematik katkısı tartışmalı. Eminim ki Arap Baharı öncesinde, sürecinde ve sonrasında ‘yumuşak güç’ dendiğinde yukarıda sayılan kitleler hiç akla gelmemiştir. Biz o dönemler sadece Sünni Müslüman Arapları hedefliyor görünüyorduk. Fakat aslında etkileyebileceğimiz, sempatisini toplayabileceğimiz daha geniş bir kitle var. Kendimizi bu konuda sınırlamamamız gerekiyor. Bir imparatorluk bakiyesi ve aynı zamanda geçiş coğrafyası olan ülkemizin, doğal olarak kimliği de çoğulcudur. Bu kimlik deryası, Ortadoğu’da her kapıyı açabilir lakin stratejik kullanımına ihtiyaç var.

İmparatorluk bakiyesi ve aynı zamanda geçiş coğrafyası olan ülkemizin, kimliği de çoğulcudur. Bu kimlik deryası, Ortadoğu’da her kapıyı açabilir lakin stratejik kullanımına ihtiyaç var.

Bu yazının ebatları gereği olabildiğince kısa değinmeye çalıştım. İsrail’de temas kurulabilecek, etki edilebilecek kitleler de elbette çeşitlendirilebilir. Yukarıda anılan iki kesim, Türkiye’nin en rahat irtibat kurabileceği kesimlerdir. Böylece İsrail siyasetinde bir şekilde etkin olunabilir. Yine tekrarlamak gerekir; Gazze’ye giden yol İsrail’den geçiyorsa tabii…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir