Görüşler

Kadir Temiz yazdı: G-20 Zirvesi küresel yönetişim ve Türkiye

Kadir Temiz yazdı: G-20 Zirvesi küresel yönetişim ve Türkiye

Çin’de gerçekleştirilen G-20 Zirvesi, küresel yönetişime dair ne tür mesajlar verdi? Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde Çin’in uluslararası politikaları üzerine araştırmalarını sürdüren Kadir Temiz kaleme aldı.

KADİR TEMİZ

Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı 2015 yılındaki G-20 Antalya Zirvesi’nin ardından 2016 Zirvesi, Çin’in en popüler turist destinasyonlarından biri olan Hangzhou’da gerçekleşti. Hangzhou için Çinliler “Gökyüzünde Cennet, Yeryüzünde Hangzhou” deyimini sıklıkla kullanırlar. Bir bakıma misafirlerini “yeryüzü cenneti”nde ağırlayan Çinliler için asıl zor mesele yeryüzünde halihazırda devam eden siyasi ve ekonomik sorunların somut reçetelerini misafirlerine anlatmak oldu. Çin’in uzun yıllardır sorumluluk almaktan kaçındığı küresel çatışma bölgeleri başta olmak üzere, küresel ekonomik büyüme ve kalkınma sorunları ile nasıl yüzleşeceği sorusu da zirve boyunca gündemdeki yerini korudu.

Kapsayıcılığın artırılması

Kuruluş yılı olan 1999’dan 2008’e kadar bakanlar seviyesinde toplanan G-20 ancak 2008 ekonomik krizinden itibaren devlet lideleri seviyesinde toplanmaya başladı. G7/8 gibi dar çerçevede yapılan zirvelerden daha önemli bir hale gelmesinin ana sebebi ise kapsayıcılığı artırarak kalkınmakta olan ülkelerin de gündem belirlemesinin önünü açmak olarak izah edilebilir. Halihazırda G-20 üyesi ülkeler dünya nüfusunun %70’ini ve dünya ticaret hacminin %80’ini oluşturuyor. Kapsayıcılığı artırmak amacıyla Çin bu sene zirveye Mısır, Laos, Tayland, Senegal, Çad ve Kazakistan’ı da davet etti.

Hangzhou zirvesinin temel konusu daha öncekilere benzer bir şekilde “İnovatif, Canlı, Bağlantılı ve Kapsayıcı bir Dünya Ekonomisine Doğru” olarak belirlendi. Bu çerçevede de zirve boyunca ekonomik büyüme ve sürürülebilir kalkınma gibi kronik sorunlara somut çözümler üretme amacı sürekli vurgulandı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin zirve öncesi açıklamasından da anlaşıldığı üzere Hangzhou Zirvesi’nde otuza yakın somut çözüm önerisi sunulması planlandı. Wang Yi, küresel ekonomik büyüme, finansal sorunlar için yapısal reformlar ve sürdürülebilir kalkınma için BM’nin 2030 gündeminin uygulanmasını zirvenin öncelikleri arasında sıraladı.

Yeni ekonomik dinamizm

2000’li yıllar boyunca Çin’in ekonomik büyüme performansı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan enerji güvenliği ve askeri kapasite sorunları sürekli “tehdit” veya “bütünleşme” tezleri ile açıklanmaya çalışıldı. Buna göre Çin ister küresel sisteme bir “tehdit” isterse de küresel sistemle “bütünleşen” bir aktör olsun kendi içine kapanmamalıydı. Tehdit seviyesi yükseldiğinde “çevreleme”, bütünleşme süreci hızlandığında da “dönüştürme” stratejileri Çin’i kendi başına bir aktör olarak okumayı zorlaştırdı. Küresel siyasi ve ekonomik sorunlarda daha fazla rol ve sorumluluk alması gereken Çin vurgusu Hangzhou zirvesinde de gündemdeki yerini korudu. Bu okuma, fazlasıyla Avrupa-merkezci ve Çin’i dışarıdan anlamaya çalışan bir okuma olarak özelde Çin ve genelde Batı dışı toplumlarda ortaya çıkan yeni ekonomik dinamizm ve siyasi yönetim farklılıklarını halen görmezden gelmektedir.

Çin özelinde ortaya çıkan ancak Batı dışı toplumların küresel siyasi ve ekonomik katkısını görmezden gelen bu tavır Türkiye dahil bir çok ülkeyi alternatif ekonomik ve siyasi düzen arayışına itmektedir. Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve son yıllarda Çin’in başını çektiiği AAYB (Asya Altyapı ve Yatırım Bankası) ve Yeni İpek Yolu Projesi yeni düzenin bir bakıma ilk işaretlerini verdi. Ancak bu sayılan kurum ve organizayonların her biri mevcut muadillerinin bir alternatifi değil tamamlayıcısı olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla G-20 her ne kadar kapsayıcılık ve içerik açısından diğer zirvelerden farklı olsa da mevcut küresel ilişki biçimlerinin dışında, alternatif bir oluşum değildir.

Bu çerçevede Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in zirvenin hem açılış hem kapanış konuşmasında açıkça G-20 gibi küresel ölçekli toplantıların kapsayıcılığının artırılmasını vurgulaması önemliydi. Xi’ye göre bu tarz toplantılar zengin ülkelerin bir araya gelip kendi sorunlarını tartıştığı elit toplantılara dönmemeliydi. Xi Jinping’in belki de zirveye damgasını vuran en önemli açıklaması dışa açık ekonomi ve serbest ticaret vurgusu oldu. 1980’li yıllarda “Washington Uyumu” olarak bilinen neo-liberal politikaların en temel hedeflerini zirve açılışında vurgulayan Xi Jinping kalkınmakta olan ülkelerin küresel ekonomik büyümeden aldıkları payların artmasını ve rekabet ortamının oluşturulmasını tavsiye ediyordu. Xi Jinping’in bu vurgusu iç politikada Çin’in açılım reformları ve liberal ekonomi politikalarına şüpheyle yaklaşanlara bir mesaj olduğu gibi dış politikada da Avrupa ve ABD’nin Çin’in ekonomik büyümesine karşı şüpheci tavırlarına bir cevap oldu.

Türkiye’nin aktif diplomasisi

Zirve Türkiye açısından da oldukça verimli geçti. G-20 troykası içinde olması dolayısı ile hem açılış hem de kapanış konuşmalarında, geçtiğimiz sene yapılan Antalya Zirvesi’nin önemi ve başarısı liderler tarafından gündeme getirildi. Türkiye zirve boyunca 15 Temmuz darbe girişiminin milletçe akamete uğratılmasının hemen ardından güven tazeleyerek kaotik atmosferden çıktığını da ortaya koymuş oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın diğer ülke liderleri ile ikili ve çok taraflı görüşmeleri yeniden bir güven atmosferinin kurulduğunun göstergesi oldu. Bunun yanı sıra Türkiye zirvenin ev sahibi olan Çin ile de üç kritik anlaşma imzaladı.

Zirve boyunca dile getirilen önemli tartışmalardan biri de Türkiye’nin Euro-Atlantik ittifakından uzaklaşıp daha fazla “Doğu”ya kayması oldu. Ancak 15 Temmuz sonrası Türkiye hem AB ve ABD hem de Çin ve Rusya ile kurduğu yeni ilişki biçimleri ile yeni dinamik ve aktif diplomasisinin bir tarafa yönelmekten ziyade dengeli bir diplomasi olacağı mesajını vermektedir. Aslında eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da gerek Ukrayna krizi ortaya çıktığında gerekse Suriye krizinin ilerleyen aşamalarında ısrarla üzerinde durduğu dış politika perspektifi de benzer bir denge stratejisi öngörüyordu. Rusya ve AB ile gerilen ilişkilerin bir tarafa yönelmekten ziyade yeniden denge startejisine dönmesi bu zirve boyunca tartışılan konularda da ortaya çıktı. Böylece Türkiye, Suriye krizi ile ortaya çıkan terörizm tehdidi ve mülteci sorunlarını bölgedeki aktörlerle beraber çözebilme imkânını ortaya çıkarmış oldu.

'Yeryüzü cenneti' vaadi

Zirve sonuç bildirgesinde somut çözümler yerine üye ülkelerin iyi dileklerini içeren bazı öneriler dile getirildi. Bu tarz zirvelerden beklenen de bu iyi dileklerin BMGK gibi karar alma gücüne sahip uluslararası kurumlarda ve büyük güçler arasında somut çözüm önerilerine dönüşmesi. Bu anlamda zirve ile ilgili yapılan büyük sistemik dönüşümleri de kapsayabilecek abartılı analizlerin bir çoğunun ne kadar hatalı olduğu da ortaya çıkmış oldu. Evet, G-20 kapsayıcılık ve gündeme getirdiği sorunlar bakımından çok önemli bir birliktelik ancak tek birliktelik değil. Zirvenin bu sene Çin’de gerçekleşmesinin Çin’in küresel liderliği, sistemik güç geçişi ve ABD’ye alternatif bir güç olması vs. gibi abartılı analizlerle de hiç bir ilgisi yok. 2017 zirvesi Hamburg’da yapılacak ve Almanya’nın ev sahipliği muhtemelen benzeri sorunları yeniden masaya getirecek. Dolayısı ile G-20 gittikçe daha önemli bir platform oluyor ama henüz Batı dışındaki ülkelerin ekonomik dinamizmine paralel siyasal, sosyal ve kültürel bir dinamizm ortaya çıkmadı. Doğu cephesinde Hangzhou ile “yeryüzü cenneti” vaadi dışında değişen bir şey yok, aynı Batı cephesinde olduğu gibi…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir