Görüşler

Halil Turhanlı yazdı: Burma’da vahşet günleri

Halil Turhanlı yazdı: Burma’da vahşet günleri

‘Gerçekliğe ve Geleneğe Karşı’ kitabının yazarı Halil Turhanlı, Arakan Müslümanlarının çektiği dramı ‘Burma’ tarihinin arka planını irdeleyerek analiz ediyor.

George Orwell genç yaşta sömürgeci imparatorluğun polisi olarak Burma’da ( şimdiki adıyla Myanmar’da ) can sıkıcı beş yıl geçirmişti. Ama bu dönem onun ilk romanı Burma Günleri’ne kaynak ve malzeme oldu.

Asya kökenli Amerikalı gazeteci Emma Larkin ( asıl adı değil ) Burma’da George Orwell’i Bulmak başlıklı politik gezi kitabında Orwell’in izlerini takip ediyor, görev yaptığı yerleri ziyaret ediyor, politik düşüncülerini biçimlendiren deneyimlerini zihninde canlandırıyor. Larkin kitap boyunca Myanmar sözcüğünü kullanmıyor. Ülkeden eski adıyla, Burma olarak söz ediyor. Bunun nedeni Myanmar adını sömürge sonrası dönemde Burma’yı uzun yıllar yöneten, ülkenin tarihini kendileriyle başlatmak ve yeniden yazmak isteyen generallerin vermiş olması.

Larkin, Burma’nın Orwell’in sadece ilk romanını esinlemediğini, 1984‘e ve Hayvan Çiftliği’ne de kaynak olduğunu belirtiyor. Gerçekten, Orwell sömürgeci güç için istihbarat toplamakla yetinmemiş, suç oranının çok yüksek olduğu bu ülkede soyguncu çetelerini de izlemişti. Kolonyal güvenlik görevlisi olarak oradaki denetim ve disiplin yöntemlerini, gözetim ağını da ayrıntılı olarak öğrenmiş, edindiği bu bilgilerden özellikle 1984’ü yazarken hayli yararlanmıştı.

Larkin’in kitabı bundan on iki yıl önce, 2005 yılında yayımlanmıştır. Sömürge sonrası Burma’da da ağır bir baskı rejiminin hüküm sürdüğünü yazdı. Ama ülkeye gelen turistlerin egzotik manzaraların gerisindeki polis rejimini göremediklerini de ekliyor.

Larkin’in kitabını yazdığı tarihten sonra Myanmar’da Müslümanlara karşı girişilen etnik - dinsel temizlik dolayısıyla şiddet çıplak gözle görünür bir hal aldı. Myanmar şimdilerde Orwell’in romanını yazdığı günden çok daha kanlı ve şiddet dolu bir coğrafya. Günümüzde Arakan Müslümanlarına yapılan katliamlar Orwell’in tahayyül gücünü, onun distopik fantezilerini ziyadesiyle aşıyor.
Arakan eyaletinde Rohinga Müslümanlarına karşı ordunun ve silahlanmış Budist çetelerin giriştikleri kıyım ve vahşet giderek tırmanıyor, dehşet verici boyutlara ulaşıyor. Binlerce Müslüman kıyımdan kaçıyor, derme çatma sallarla nehri aşarak Bangladeş’e ulaşmaya çalışıyorlar. Ancak çoğu bunu başaramıyor. Kaçarken askerler ve Budist çeteler tarafından vuruluyorlar ya da salları devriliyor, nehirde boğuluyorlar. Ölümü göze alarak sınırı aşabilenler Bangladeş’e mülteci kamplarında çok güç koşullarda yaşamaya çalışıyorlar. Bazıları dağlara kaçıyor. Erkekler, kadınlar, çocuklar… Kadınlardan bazılarının kolları arasında bebekler var. Dünyanın ezici çoğunluğu vahşet karşısında ilgisiz kalıyor, izlemekle yetiniyor. Katliamlar toplu öldürmeler Ruanda, Bosna, Kosova’da yaşanan kıyımlarla kıyaslanacak boyutlara erişiyor.

17-10/16/ekran-alintisi.JPG

BAĞIMSIZLIKLA ARTAN KATLİAM

Arakanlı Müslümanlar yıllardan beri yaşadıkları bu bölgeden zorla sürülüyorlar. Bu toprakların onların yuvası olmadığını söyleniyor. Kamplarda tutuluyorlar. Varlıkları tanınmıyor. Vatandaş statüsünden yoksun bırakılıyor, yabancı sayılıyorlar. Bütün hukuki korumalardan yoksunlar. Onlara hak tanıyan, haklarını güvenceye alan bir hukuk düzeni mevcut değil. Tam aksine, yürürlükteki hukuk düzeni onları en temel haklardan yoksun bırakıyor. Agamben’in kavramıyla hukuki korumadan yoksun “çıplak hayat“ yaşıyorlar. Bütün katliamcılar kitlesel kıyımlara girişmeden önce bunu yaparlar. Kurbanlarını hukukun dışına çıkarır, onlara yaşamaya değer bir hayatları olmadığını hissettirmeye çalışırlar. Amaçlanan hayatla son bağlarını da gevşetmek, dirençlerini kırmaktır.

Myanmar’da Budistler ile Müslümanlar arasındaki çatışmalar oldukça eskiye dayanıyor. Çoğunluğu oluşturan Budistlerin eskiden beri saldırgan taraf olmaları dikkat çekiyor. Uzun yıllar İngiliz sömürgesi olan Burma 1948 yılında sömürge statüsünden kurtuldu ama Budistlerin Müslümanlara zulmü da bu tarihten sonra giderek tırmandı. Bağımsızlığın kazanılmasından sonra uzun sürecek bir iç savaş başladı. Budistler sömürge döneminin geriye kalanları olarak gördükleri Hıristiyanlara ve sömürge sonrası düzeni tehdit eden unsurlar olarak ötekileştirdikleri Müslümanlara karşı şiddete başvurdular.

1962 yılında iktidara el koyan ordu Budistlerle karşı iyi ilişkiler kurdu, onları kolladı, ülkede hegemonyalarını sağlamlaştırmaları için her türlü kolaylığı sağladı Budist tapınaklarının inşasına ağırlık verdi Budist rahipler ülkede daha bir ağırlık kazandılar. Budistler 2012 yılında Müslümanlara karşı önceden ayrıntılı olarak planlanmış pogromlar gerçekleştirdiler. Bugün vuku bulan katliamlar bir bakıma o pogromların uzantısı.

Myanmar’ın etnik ve dinsel yapısı oldukça karmaşık. Bütün eyaletlerinde olduğu gibi Arakan’da da çoğunluğu Budistler oluşturuyor, bölgede Rakhine adıyla biliniyorlar. Rohingyalar adıyla anılan Müslümanlar azınlıktalar. Bengal’den geldikleri, köklerinin oraya dayandığı söyleniyor. Bu hepsi için değilse de bir kısmı için doğru.

Budistler çoğunlukta oldukları halde Müslümanların Budizmi kaldırmayı amaçladıklarını, bu nedenle de tehdit oluşturduklarını belirtiyorlar. Böylelikle Budist nüfus arasında korku yaratıyor, Müslümanlarını katletmek için asılsız, yapay gerekçeler oluşturuyorlar. Amaçları etnik - dini temizlik yoluyla ülkeyi tamamen Budistleştirmek.

Max Weber, Protestan ahlakının kapitalizmin gelişmesindeki itici gücünü vurgular. Weber’e göre Batı’nın günümüzde de varlığını koruyan ekonomik düzenini bu dünyanın sunduğu maddi imkanlardan geri durma düşüncesini yıkan, çalışma ve biriktirme anlayışı üstüne kurulu Protestan ahlakı biçimlendirmiştir. Doğu’da ise böyle bir anlayış gelişmemiştir. Weber, Doğu inançları arasında saydığı Budizmin maddi dünya ile ilintisi olmadığını vurgular. Ona göre Budizm’in sosyo - ekonomik ve politik felsefesi, herhangi bir toplumsal hareketle bağlantısı bulunmamaktadır.

Güneydoğu Asya toplumları Weber’in Budizm’in dünyevi olmadığı, dünyevi iktidarla bağları bulunmadığı tezini yanlışlıyor. Güneydoğu Asya’da Budizm bütün versiyonlarıyla, bütün mezhepleriyle maddi hayatın, ekonomik ve politik ilişkilerinin, iktidar mücadelelerinin içinde. Askeri güçlerle iç içe. Bu durum bölgenin inanç dünyasına hakim olan Theravada Budizm’i açısından tarihsel olarak çok belirgin. Myanmar’daki Budistler de Theravada koluna bağlılar. Bugün orada rahipler Müslümanlara yönelik katliamlara, şiddete meşruiyet kazandırıyorlar.

Budist rahiplerin Arakan Müslümanlarına karşı girişilen etnik - dini kıyımlardaki rollerini, bunun nedenlerini anlayabilmek için Sri Lanka’ya, oradaki BB ( Bodu Bala Sena - Budist İktidar Gücü ) olarak bilinen radikal milliyetçi örgüte bakmamız gerekiyor. Çünkü bu örgüt Myanmar’da katliama onay veren, hatta katliamı kışkırtan Budist rahipleri eğitiyor, onlara kaynak ve okul oluyor. Myamnmarlı Budistler kıyımlara inançlarını eklemlemeyi burada öğreniyorlar. 2012 yılında kurulan ve Kolombo’da üstlenen bu radikal milliyetçi örgüt ülkedeki etnik ve dinsel azınlıklara özellikle de Müslümanlara karşı önce nefret söylemleri geliştirdi, ardından kıyımlara girişti.

DEVLETLEŞEN DİN ANLAYIŞI

Myanmar’da Budizm 1961 yılında devlet dini olarak kabul edildi. Dolayısıyla dünyevi iktidarın payandası ve ulusal kimliğin kurucusu. Hemen hemen bütün Güneydoğu Asya’da olduğu gibi orada da siyasallaşmış bir din. Toplumsal hiyerarşileri, eşitsizlikleri adaletsizlikleri meşrulaştırıyor. Devletin zulüm politikalarına, kıyımlara araç oluyor. Budist rahipler ultra milliyetçi bir söyleme başvuruyorlar ve ülkenin ötekileştirici, dışlayıcı hukuk düzenini biçimlendirmede son derece etkililer. Ordu ve Budist rahipler 2015 seçimlerinden kısa bir süre önce Müslümanları hukuk düzeninin dışına atan süren yasalar çıkarmak için yine işbirliği yaptılar.

Bu tutum Budizmi şiddete yer vermeyen bir inanç olarak bilenleri de hayli şaşırtıyor. En azından Güneydoğu Asya’nın bazı ülkelerinde öyle değil ve Myanmar Budizm’in radikal milliyetçi tonlar, koyu etnik - dini ayırım tonları taşıdığı ülkelerden biri.
Doğu’yu romantize eden Batının liberal bir kesimi Budizm’in barışçıl bir din olduğuna hep inandı ve bunu inatla savundu. Aslında bu bakış oryantalizmin bir diğer yansıması. Budizmin bütünüyle, her koluyla, her tarikatıyla şiddet yanlısı bir inanç olduğu elbette söylenemez. Ama devlet dini kabul edildiği ve devletlerin kurucu ideolojilerinin bir boyutunu oluşturduğu Güneydoğu Asya’da devlet şiddetini onayladığı, hatta Myanmar örneğinde görüldüğü üzere devlet şiddetini kışkırttığı, bu şiddete fiili olarak iştirak ettiği de gerçek. Modern Asya’da Budizm milliyetçilik ve militarizmle kaynaşmış bir halde. Sorun Budizmin özünün çatışkılı olmasından kaynaklanıyor. Budizm özündeki çatışkı nedeniyle böylesine kanlı bir işbirliğini gerçekleştirebiliyor.

M.Şükrü Hanioğlu, Sabah’daki Pazar yazılarından birinde bir süre önce Arakan’daki Müslümanlara karşı girişilen katliamı ele almış, Budizm ile şiddet ilişkisine değinmişti. Şiddetin Budizm’in “asli karakteri olarak sunulmaması gerektiğini belirtiyor, aksi halde bunun belirli bir inanç sistemini ötekileştirmek dışında yarar sağlamayacağını vurguluyordu. ( Arakan’da Medeniyetler Çatışması mı Yaşanıyor ? , 10 Eylül 2017)

İtirazda bulunacağım. Budizm salt şiddetten ibaret değil elbette, ama ikili bir öze sahip; yani asli karakteri itibariyle kısmen şiddete açık. Çatışıklı bir özü var. Özünde çelişkiler barındırıyor ve başlangıçtan itibaren siyasal.

Vladimir Tikhonov editörlüğünü de yaptığı Budizm ve Şiddet başlıklı kitaba yazdığı önsözde Hıristiyanlık ve Budizmin şiddeti meşrulaştırmada benzer argümanlar geliştirdiğine dikkat çekiyor. ( Buddism and Violence. Ed. V.Tikhonov and T.Brekke. Routledge, 2013 ) Tikhonov’a göre Budizm bir yönüyle şiddeti din dışı dünyadaki hakikat, sevgi ve özlem konusundaki bilgisizliğe bağlı yaygın bir kötülük görüyor. Ancak Buda’nın kanunlarının erken dönem yorumlayıcıları şiddeti kesin ve mutlak olarak reddetmiyorlardı. Dahası, sadece öğretisini ve kanunlarını yorumlayanlar değil, Buda’nın kendisi de belirli koşullarda şiddetin gerekli olduğunu düşünüyordu. Tikhonov’a göre Buda yaşadığı dönemde krallara hükümdarla şiddetten uzak durmaları yönünde tavsiyede bulunmamıştı.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir