Görüşler

Hasip Saygılı yazdı: Dünden bugüne Boşnak ruhu

Hasip Saygılı yazdı: Dünden bugüne Boşnak ruhu

FSMVÜ’den Doç. Dr. Hasip Saygılı, Boşnak ruhunun 1992-1995 savaşında Bosna’nın kimlik ve şahsiyetini kurtardığını söylüyor ve bu ruhun bazı güncel tartışma konularımıza da ışık tutabileceğini ileri sürüyor.

İstanbul’da geçen ay Dünden Bugüne Bosna-Hersek ve Aliya İzzetbegoviç Uluslararası Sempozyumu düzenlendi. Bu sempozyumda 1992-1995 Bosna Savaşında Boşnak ruhunu  konu alan bir tebliğ sundum. Tebliğimde halen güncelliğini sürdüren biz Türkleri de birinci derecede ilgilendiren bazı meseleleri biraz daha açmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Problem sahalarımızın aynı zamanda üzerinde hak ve çıkarlarımızı gerçekleştireceğimiz zeminler olması konuya eğilmenin beyhude bir çaba olmayacağı ümidini vermektedir.

Yugoslavya’da sosyalist rejimin çökmesinden ardından Boşnakları otantik yurtlarından arındırma projesinin silah ve şiddetle uygulamaya konulması 1992-1995 döneminde Son Bosna Savaşı’nın çıkmasına sebep olmuştur. Bu savaş güçler dengesi açısından adil bir savaş değildi. Ancak Boşnaklar Aliya İzzetbegoviç’in dirayetli liderliği altında moral ve motivasyonlarını  harekete geçirerek ağır bir bedel ödeme pahasına kimliklerin yeniden tescil ettirmişlerdir. 

Bosna’nın varlığını yeniden tescil ettirdiği son savaş bir bakıma kimlik ve şahsiyetin de gösterildiği bir saha olmuştur.

Boşnakların sosyal psikolojilerine dayanak sayılabilecek yetenek ve karakterleri hakkında kaynaklarda birçok kayıt bulunmaktadır. Günümüzde de Boşnaklar tarafından çok sevilen –tercih ettikleri söyleyişleriyle- Sultan Fatih Mehmed’in kendileri hakkında insan türünün en güzel kaynağı şeklinde beyanda bulunduğu kabul edilmektedir. Boşnaklığın kurucu atası olarak anılabilecek Gazi Hüsrev Bey’in (1480-1541) annesinin Sultan II. Bayezıd’ın kızı Selçuk (Selçuka) Hatun’un olduğu ve babası Ferhad Bey’in de 1485’te Memluklerle yapılan muharebede şehit olduğu hatırlanırsa Bosna fatihi sultanın ifadesinin bağlama aykırı düşmeyeceği anlaşılır. Daha ötesi imparatorluğun geniş coğrafyası içinde nispeten çok az bir nüfus ile yüksek makamlarda yüksek oranda temsil imkânı bulmaları dikkat çekicidir.

Diğer taraftan asker olarak imparatorluğun sadece Batı hududunda Venedik ve Habsburglara karşı değil, kuzeyde Rusya ve doğuda İran seferlerine de katıldıkları ağır kayıplar vermelerine rağmen askerlik şereflerine halel getirmedikleri malumdur. 1736-1739 yıllarında Habsburglara karşı yapılan Hekimoğlu Ali Paşa sevk ve idaresindeki Bosna savaşında Boşnakların gösterdikleri gayret ve kahramanlık savaşa tanık olan Kadı Ömer Efendi tarafından kayda geçirilmiştir. Ömer Efendinin anlatımına göre sadece erkekler değil Bosnalı kadınlar da harp esnasında muharip olarak cesaretle görev yapmışlardı. Boşnak hanımların da erkekleriyle beraber kadın kıyafetlerini çıkarıp savaşçı asker kıyafeti giyip hücuma geçmelerinin ayrıntıları Kadı Ömer Efendinin tarihinde lirik bir tarzda tasvir edilmiştir. “…kadınlar da eski Bosna adetleri üzere yiğitlere yaraşır bir heyecan ile gayrete gelip, kadınca giysileri atarak savaş elbiseleriyle cenk meydanında boy gösterdiler. Başlarına savaş erlerine özgü kalpaklar, keçe külahlar, sırtlarına çabuk ve çevik yürümelerine yarayacak poturlar giyerek hizmette bulunmak üzere, yiğitçe bir tavır takınıp durdular. … erkeklerinden çok kadınları ve kızları yürekli yiğit, bahadır, uzun boylu, aslan yürekli, korkusuz, gayretli hatun kişilerdi. Çoğu kez erkeklerin işlerini onlar görürlerdi. Savaşta ve dövüşte düşmana karşı durmada, çatışmada, öldürmede de kesinlikle sayılı savaşkan erkeklerinden ayrılıkları ve eksiklikleri yoktu. Eser Boşnakların kadın ve çocukları dâhil bütün kesimlerinin harbin gerektirdiği şartlara süratle uyum sağladıklarının birçok örneğini de sunmaktadır. Bosna Tarihi’nde canlı şekilde ifade edilen Boşnakların harp esnasındaki dayanışma ve fedakârlığı son Bosna savaşında da silah, teçhizat, asker sayısındaki dengesizliği telafi edecek şekilde rol oynamış görünmektedir.

Boşnak ruhunun çetin zamanlarda mukavemet ve sebatı nasıl canlandırdığının bir başka misali de ile 1780 yılına aittir. Yapılan anlaşma gereği sultan birkaç kasabanın Avusturya’ya terkini irade eder. Bosna paşası İstanbul’a “Baş vererim, bir taş vermen” cevabını verir. Hadisenin hikâyesini bu veciz sözü kapağına zarif bir hilal istifi içinde resmeden Zemzem mecmuasının Kasım 1996 sayısından öğrenmiştim. Anılan tarihte Bosna’da kurmay binbaşı rütbesiyle vazifeli bir subaydım.

Daha ilginci ise dört nesil sonra, 1906 yılında bir başka paşa da padişaha Kosova’da aynı mahiyette hayır cevabı verecektir. Boşnak/Arnavut bir aileden gelen Mitroviçe’deki 18. Nizamiye Tümen Kumandanı Şemsi Paşa da Sultan Abdülhamid’in Karadağ hududundaki Plava ve Gosina arasındaki küçük bir arazi kesimini terk emrini yerine getirmeyi reddedecek bir dirayet göstermiştir. Paşa padişaha çektiği telgrafta Ben vatanımdan bir karış yeri düşmana teslim etmemeği ahdetmiş bir kulunuzum. İradenizin tatbikinde ısrar buyurduğunuz takdirde bunu yapacak başka bir kulunuzu gönderin diyecektir. Bölge ahalisinin gayreti ile Şemsi Paşa’nın hamiyet ve dirayeti birleşince sultanın fermanı sonuçsuz kalacaktır.

19. yüzyılın büyük hukukçu ve devlet adamı Cevdet Paşa şahsi gözlemleriyle zenginleştirdiği konumuz olan Boşnakların sosyal psikolojileri ile ilgili günümüzde de geçerli tespitler yapmaktadır. Bosna’ya 1864 yılında müfettiş olarak gönderilen paşa bölgede kaldığı sürece Bosnalıların mizaç ve psikolojileri üzerinde dikkat çekici değerlendirmeler yapmaktadır. İstanbul ile mukayese edildiğinde Saraybosna halkının üstün niteliklerini takdirkâr ifadelerle aktarmaktadır. Payitahtta en yüksek makamlarda bulunanların da katıldığı toplantılarda konuşulan mahrem konuların hemen ertesi gün halkın diline düşmesinin olağan olduğunu hatırlatan Cevdet Paşa şehirde kuracağı Boşnak Alayları ile ilgili yaptığı toplantılarda konuşulanların hiçbir şekilde dışarı sızmadığını biraz da hayretle ifade etmektedir. Hemen hepsi güzel ve alımlı  Boşnak kadınlarının son derece namuskâr olmaları yanında, kılık kıyafet ve davranışlarında da özenli olduklarını ifade etmektedir. Halkın yeme, içme ve eğlenceye düşkünlüğünü tasvir eden paşa ancak bu tarz ortamların asla müptezelleşmediğini de ısrarla kaydetmektedir.

“Öteden beri şecâ’at ve bahâdırlıkla ma’ruf gazi Boşnaklar” Cevdet Paşa’nın ikna etmesi ile kurulacak alaylara asker olurlar. 40 yıl kadar devlete küskünlük sebebiyle asker vermeyen Boşnaklardan alaylar süratle kurulur. Paşa bu alaylara padişah namına sancak da verir. Cevdet Paşa, Boşnak kahramanlık ve hamiyetinin bu alaylar kurulurken ne kadar önemli olduğunu sık sık vurgulamıştır.

Yukarıda zikrettiğimiz örnekler ile Cevdet Paşa’nın “Gazi Boşnaklar” hakkındaki mizaç ve psikoloji tespitleri arasında bir bütünlük ve devamlılık olduğunu ileri sürebiliriz. İşaret ettiğimiz devamlılık Osmanlı idaresinin bölgede bitmesinden sonra yaşanan kopuş ve kırılmalara rağmen son Bosna savaşında tekrar ortaya çıkmıştır. Bahsettiğimiz ruh, 200 bine yakın can kaybı gibi ağır bedeller ödenmesi pahasına Boşnakların tarihten silinmesinin önüne geçmiştir. 1996-1997 döneminde savaş sırasında muhtemel şehitler için hazırlanmış henüz isimleri doğal olarak yazılmamış ve tabii ki mezarlara dikilmemiş ay yıldızlı mezar taşları görmüştük. Bu da Boşnakların kendi davaları için her türlü fedakârlığı göze aldıklarının karinesi sayılmalıdır.

Boşnak sosyal psikolojisi tarihi kültürel dayanaklarından son savaşta olabildiğince faydalanmıştır. Baki Mescidi Mütareke İstanbul’unda Eyüp Sultan türbesinin rolünü oynamıştır.  Boşnak dostlardan duyduğuma göre Fatih Mehmed Sultan, Saraybosna’yı fethettiği gece bu şehir acaba gelecekte İslamların elinden çıkar mı diye vesveseye düşmüş. Rüyasında Hz. Peygamberi gören sultana “hayır, bu şehir edebiyen Müslüman yurdu olarak bakidir” müjdesi verilmiş. Ertesi gün Fatih bu müjdeye hürmeten Baki Mescidinin inşasını başlatmış. Saraybosna’nın düşmek üzere olduğunda Fatih’e yapıldığına inanılan vaad moral ve motivasyon sağlamış.

Bosna’nın varlığını yeniden tescil ettirdiği son savaş bir bakıma kimlik ve şahsiyetin de gösterildiği bir saha olmuştur. Avrupa tarafından asırlar boyu “Türk’ten ziyade Türk” diye tavsif edilen Boşnaklar kendilerinin kültür kodlarını inkâr eden “dördüncü millet” tuzağını da parçalamışlardır. Boşnaklığı anmadan “dördüncü millet” nitelemesi ile Aliya İzzetbegoviç’in ifadesiyle “renksiz, kokusuz ve tatsız bir millet fikri, bir çeşit saf su ortaya çıkıyor  Milletin adını anmaktan sakınma “biz hiçbir şeyiz ve böyle olduğumuz için hayatta kalmamıza izin verecekler yanılgısıydı. Üsküdarlı Sıdıka Hanımın asil torunu Aliya İzzetbegoviç’in bu şahsiyetli tutumu, ülkemizde Türk adını anmama için “İbrahim milleti” “aziz milletimiz” “bu millet” tercihlerini bir daha düşünmeye vesile olabilir.

Bu savaş olmasaydı, kültürde kimin kim olduğu bilinmeyecekti” derken İzzetbegoviç,  gayrimüslimlerle yoğun evlilikler, Müslüman Türk isimlerinin terkedilme eğilimi ve “dördüncü millet” gibi kültürel aşınma ve kopuşun kimliği yutma tehlikesinin de önlendiğini ifade ediyor olsa gerektir. 1996-1997 kışında cuma namazlarında camilere sığmayan her yaş ve sosyal tabakadan cemaatin karın buzun üzerinde namaz için saf tuttuğunu gördüğümüzde biz de aynı kanaate varmıştık. Anılan devirde Türkiye’den gelen bazı şahısların Türk karşıtlığı odaklı kozmopolit bir Müslümanlık namına, Boşnakların “Biz de Türküz” mealindeki ifadelerine “hayır, siz Türk değilsiniz, Slav asıllısınız” gibi ideolojik bir körlük ve önyargı ile tepki gösterdikleri bilinmektedir. Oysa şahsen Gazi Hüsrev Bey’e camisinde cuma namazlarında “ruh-ı şerifi içün” hâlâ fatiha’nın Türkçe talep edildiğine tanık olmuştuk. Bu çerçevede son savaşta Boşnak kimlik ve şahsiyetinin tescilini sağlayan sosyal psikolojinin  sağlıklı bir tespitinin yapılması lüzumuna kaniyiz. Önyargılardan mümkün mertebe arınmış bir hasar tespitinin ortaya konulması Boşnaklar ve Türkiye için psikolojik bir tatminden öte gelecekte ilişkilerin sağlam sürdürülebilir bir zemin üzerinde yürütülmesine de katkı sağlayabilecektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir