Görüşler

İlyas Kemaloğlu yazdı: ABD’nin Suriye operasyonunun düşündürdükleri

İlyas Kemaloğlu yazdı: ABD’nin Suriye operasyonunun düşündürdükleri

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, ABD öncülüğündeki Suriye operasyonunu analiz ediyor.

Soçi Zirvesi’nden sonra Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin Ankara’da tekrar bir araya gelerek Suriye sorununu bir kez daha görüşmeleri, hatta anayasanın hazırlanmaya başladığını açıklamaları, bölge barışı için yeni umutlar doğurmuş, acaba “Suriye’de gerçekten de sona mı yaklaşılıyor?” sorusunu gündeme getirmişti. Ancak Ankara’daki görüşmeden yalnızca bir hafta geçmişti ki, ABD başkanlığındaki Batılı güçlerin Suriye’ye askerî operasyon düzenlemeleri, Suriye sorununu daha da karmaşık hâle getirdiği gibi Rusya’nın tepkisi ve tutumu dolayısıyla muhtemel bir Rusya-ABD çatışmasından dahi söz edilmesine yol açtı.

ABD’nin düzenlediği operasyonun gerekçesi, Esad’ın sivil halka karşı kimyasal silah kullanması. Rusya, bu olayı provokasyon olarak nitelendirirken Batı da kanıtları paylaşma konusunda acele etmiyor. Konuyla ilgili kesin bir sonuca varmak mümkün olmasa da bazı çelişkili noktalara değinmek gerekiyor. Bunlardan ilki, Esad’ın böyle bir adım atmasının hiç de mantıklı olmaması ve işine yaramaması. Zira Rusya’nın izlediği Suriye politikası ve kendisini himaye etmesi Esad’ın konumunu güçlendirirken, Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün çabaları da Suriye’de barışın sağlanması sürecinde önemli adımı oluşturuyordu. Böyle bir ortamda Esad’ın Batı’nın müdahalesine yol açacağını bile bile kimyasal silah kullanması ve şimdiki konumuna zarar vermesi, pek gerçekçi değil. Kaldı ki bu operasyon Rusya’nın konumuna ve prestijine de zarar veren bir gelişme olduğundan ve Kremlin’in şimdiki Şam rejimi üzerindeki etkisi bilindiğinden dolayı da Esad’ın bu adımı aması mantıklı değil.

Diğer taraftan Batı’nın bu operasyonu düzenleme tarihi dikkat çekici. Kimyasal silah kullanımı (kim kullanırsa kullansın) şüphesiz kabul edilebilir bir durum değil. Ancak Batılı ülkelerin bugüne kadar yüzbinlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın göçüne yol açan Esad’ın politikasına sessiz kalmışken Rusya’nın Suriye’de iyice güçlendiği ve Batı’nın günümüzde sorun yaşadığı üç ülkenin burada söz sahibi olduğu bir süreçte müdahalede bulunması, ister istemez ABD’nin niyetindeki samimiyetinin sorgulanmasına sebep oluyor. Diğer bir deyişle Esad rejimi gerçekten de kimyasal silah kullansa bile operasyonun gerçekleştirilmesinin tek sebebi bu değil. Sebeplerden biri de İran, Türkiye ve özellikle de Rusya’nın Suriye’deki gücüne darbe vurmak.

Suriye’ye gerçekleştirilen operasyonu ve özellikle de Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimalinin konuşulmasını, ayrıca ABD’nin iç politikadaki sorunları ve eleştirileri unutturan ya da arka plana iten bir gelişme olarak görmek gerekiyor. Benzer bir etkiyi, 1999’da cinsel saldırı suçlamalarıyla başı dertte olan Bill Clinton’un Belgrad operasyonu yaratmıştı. Yine bu süreçte ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini taşıma süreci de (14 Mayıs’ta resmî olarak sonuçlanacağı planlanmaktadır) gündemin dışında kalmakta ve bu süreç sessiz bir şekilde ilerlemektedir. Bu da gerek ABD’nin gerekse de İsrail’in işine yarayan bir gelişme.

Bu operasyonun Suriye’ye sorunu açısından uzun vadede ne tür sonuçlara yol açacağını şimdilik kestirmek güç olsa da uluslararası arenadaki genel dengelerle ilgili bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün. Gerçekleştirilen operasyon, ABD’nin Rusya ile yürüttüğü Soğuk Savaş’ta (ve özellikle de bunun dozunun artması hâlinde) hangi ülkelerin kendisine doğrudan destek vereceğini göstermiş oldu. Operasyona katılımdan da anlaşılacağı üzere bunlar İngiltere ile Fransa. Bu ülkeler aynı zamanda Orta Doğu’da daha güçlü konuma sahip olmak isteyen ülkeler. Rusya ile ticarî münasebetlere önem veren Almanya ile Hollanda ise örneğin açıkça operasyonun dışında kalacaklarını beyan ettiler. Bu bağlamda ABD’nin istediğini tam olarak elde edemediğini söyleyebiliriz. Zira Washington, Avrupa’nın tamamının Rusya ile sorun yaşamasını, Rusya’dan enerji kaynaklarını alımını durdurmasını, ticarî münasebetlerini kesmesini istiyor.

Washington’un merak ettiği konuların başında Rusya, Türkiye ve Çin’in vereceği tepki de vardı. Donald Trump’ın sosyal medyadan yaptığı ilk açıklamadan sonra en zor durumda şüphesiz Rusya kaldı. Zira operasyonun kapsamı ve hedefler belli olmadığından dolayı Rusya’nın ne tür bir cevap vereceği de belirsizdi. Genel olarak Rus yetkililer soğuk kanlı davranarak “tweet savaşına” girmeyeceklerini bildirdiler. Bu husus aslında gerginliği azaltan bir husus oldu. Atılan tweetin hedefinde açıkça Rusya (“Bekle bizi Rusya” vs…) olmasına rağmen yapılan operasyonda Rus üsleri, askerleri, hava sahası vs ile herhangi bir şekilde karşı karşıya gelinmemesine özenin gösterilmesi de daha sonraki süreçte bu tansiyonu azalttı. Bu ise özellikle yeni ve gerçek bir savaşın ortaya çıkmasını şimdilik engelleyecek. Zira burada ister bilerek ister yanlışlıkla Rus askeri ve ya askerî teknolojisinin vurulması durumunda Rusya, bir şekilde kendisini cevap vermek zorunda hissedecekti. İngiliz Başkanı Winston Churcill’in II. Dünya Savaşı döneminde belirttiği gibi “bu tür durumlarda cevap vermek yerine geri çekilmek, hem rezil olmak hem de nihayetinde savaşa girmek anlamına gelmektedir.” Kendi halkı, müttefikleri, düşmanları vs’nın gözünde prestij kaybı anlamına geldiğinden dolayı Moskova da bir şekilde cevap vermek zorunda kalacak. Dolayısıyla belirtildiği gibi vurulan hedeflerin en azından doğrudan Suriye’deki Rus asker ve müesseselerini hedef almaması, en azından büyük çapta bir savaşın çıkmasını şimdiden engellemiş bulunuyor.

ABD’yi bu operasyon sonrasında en memnun eden açıklama şüphesiz Türkiye’den geldi. Operasyon, Esad rejimini ve kimyasal silah üretimi yapan müesseseleri hedef aldığından dolayı Ankara’nın operasyonu desteklemesi anlaşılabilir bir durum olsa da orta ve uzun vade açısından Ankara’nın bu tutumu, burada birlikte hareket ettiği Rusya ve İran ile işbirliğini devam ettirmesini zorlaştıracak. En başta bu iki ülkenin gözünde Türkiye, güven kaybına uğradı. Bu husus özellikle yeni yeni düzeltmeye başladığımız Rusya ile münasebetler açısından önem arz ediyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, burada yeni bağımsız oluşumların ortaya çıkmaması, Rusya ile Türkiye’nin önem verdiği konuların başında geliyor. Kremlin’in Türkiye’nin gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Operasyonu ile ilgili olumlu yaklaşımı, Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’ye barışı getirme konusunda elde ettikleri başarı, bütün bunlar artık gözden geçirilecek ve son operasyon belki de tekrar dengelerin değişimine yol açacak. Kaldı ki operasyonu düzenleyenlerin amaçlarından biri de “Biz de varız!” mesajını vermekti. Bütün bunlar ve Türkiye’nin Suriye’deki konumu ile bölgeye barış getirme isteği ve çabası göz önünde bulundurulduğunda operasyon sonrasında Türkiye’nin açıkça tarafını belli etmesinden ziyade sessiz kalması daha doğru olacaktı.

Esad rejimi gerçekten kimyasal silah kullansa bile operasyonun gerçekleştirilmesinin sebeplerden biri de İran, Türkiye ve özellikle de Rusya’nın Suriye’deki gücüne darbe vurmak.

Türkiye şimdiye kadar son yıllarda yaşanan Rusya-Batı gerginliğinde dengesini iyi korumuş hatta zaman zaman bu gerginlikten kendi çıkarı doğrultusunda istifade etmişti. Ancak öyle anlaşılmaktadır ki, bu gerginlik artarak devam edecek. Taraflar arasında diplomatik temaslar, minimum seviyede olduğu gibi karşılıklı olarak diplomat sayısını da azaltmaktadırlar. Yine Avrupa ülkelerinin Rusya’dan gaz alımı dışında da ihracat ithalattaki kalemlerin sayısı gittikçe azalıyor. Hem Trump’ın hem de Putin’in yeni seçilmiş olmaları ve görevlerinin daha uzun bir süre devam edecek olması da yakında iyileşmenin olmayacağının önemli işaretlerinden. Kaldı ki Trump’ın çevresindekilerin Rusya karşıtı olması ve Trump’ın kendisinin de Amerikan kamuoyununda “Rusya’nın müdahalesi olmadan seçildiğini” ispatlama gayreti, ara sıra ortaya çıkan diyalog ışığını hemen söndürüyor. Dolayısıyla gerginliğin arttığı ve Washington’un bu gerginliğe daha fazla ülkeyi çekmeye çalıştığı bir ortamda Türkiye’nin eskiden olduğu gibi denge politikasını devam ettirmesi çok kolay olmayacak.

Peki, Rusya ile ABD arasındaki gerginliğin sebebi yalnızca Suriye meselesi mi? Tabii ki hayır. Suriye, tarafların kozlarını paylaştığı, silahlarını sergilediği, bilek güreşi yaptığı alanlardan biri. Her iki ülke de birbirini tehdit olarak algılamakta ve karşılıklı olarak dünya barışı için tehdit olduklarını ileri sürmekte. Tarafların çıkarları Kafkasya, Karadeniz, Orta Asya, Orta Doğu’da, ayrıca askerî, enerji ve diğer alanlarda çakışıyor. Dolayısıyla özellikle diyaloğun minimum seviyeye indirildiği ortamda gerginliğin azalması da kolay değil. Uluslararası düzen açısından olumsuz husus ise tarafların kendi çıkarları doğrultusunda tüm yolları meşru görmeleri ve uluslararası yasaları ihlal etmeleri. Bu da gerek uluslararası kuruluşların gerekse de genel olarak uluslararası sitemin işleyişini de işin içinden çıkılmaz hâle getiriyor. Bu dönemin bir başka özelliği de tarafların silahlanmaya devam etmeleri. Bu silahlanma yarışının belki de tek olumlu yönü, tarafların bu silahları en azından birbirlerine karşı kullanmaktan çekinmeleri. Zira Rusya ile ABD’nin sahip olduğu teknolojilere bakıldığında onların tüm dünyayı yok etmeleri an meselesi. Dolayısıyla her şeye rağmen III. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali düşük. Bunun yerine taraflar, Suriye örneğinde de görüldüğü gibi yarışı “üçüncü ülkelerin topraklarında” sürdürmeyi tercih edecek. Yani başka ülkeler yok olacak, başka halklar ölecek ve yurtsuz kalacak. Dolayısıyla özellikle dış güçlerden yardım ve destek uman ülke ve halkların, artık dışarıdan bugüne kadar kimseye bir faydanın gelmediğini anlamalarının vakti geldi.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir