Görüşler

Korku kültürümüze karşı tevhid

Korku kültürümüze karşı tevhid

Kutsal İkona kitabının yazarı Turgay Bostan, coğrafyamıza hâkim olan korku kültüründen doğan marazları yazıyor.

TURGAY BOSTAN

İstiklâl Marşımız “Korkma!” diye başlar. Bu söz tesadüfen söylenmiş bir söz değildir.

Büyük şair ve ahlâk abidesi Mehmet Akif Ersoy’un bunu bilerek söylediği aşikârdır. Çünkü o “güç” karşısında boyun eğmeği zül sayanlardandı. O bir tevhid ehliydi ve “Mutlak Güç” ten başka bir “güç” ün önünde secde edilmeyeceğini bilen feraset sahibi bir şahsiyetti.

Oysa yaşadığımız coğrafyada işler hiç de onun dediği gibi değildir.

İster kabul edelim ister etmeyelim, şark kültüründe “korku” en belirleyici unsurlardan biridir. Bu yüzden birey tek başına bir hiçtir. Tek başına hak arayamaz, kavga edemez, söz söyleyemez. Hep bir gruba, topluluğa, cemiyete, cemaate, tarikata, şeyhe, şaha, padişaha ihtiyaç duyar. Her probleminde illa bir partiliden, vekilden, emmiden, dayıdan referans arar.

Böylelerinin en büyük korkusu “sürüsü” nü kaybetmektir.

Aradığı huzuru, “sürüsü”nde bulur. “Sürübaşı” ne derse, ne yaparsa ona ra- zıdır. Sürüsü ile yürür, sürüsü ile büyür; sürüsü ile öter, kükrer, vurur, kırar, keser, biçer, döker, yakar...

Ezberlerinin bozulmasından hoşlanmaz. Alışılmışın dışına çıkmak onları ürkütür. Biri onların yerine ölçsün biçsin, arasın sorsun, bulsun, getirsin ister...

Taş taşımak ona göre daha kolaydır. Çünkü akılları onlara yüktür. Bilgiyi aramak, okumak, yazmak, ezberlemek, deneylemek, icat etmek, yeni yeni maceralara; keşi ere yelken açmak zor, zahmetli bir iştir.

En çok değişimden korkarlar. Ne kadar kötü olursa olsun, düzenin değişmesinden ürkerler. Kolay kolay “hayır” diyemezler.

Reddemeyenin, kaçış yolu “yalan”dır. “Sürübaşı”nın yalanı kendi yalanına meşruiyet kazandırdığı için onu ayıplamaz.

Güdülmeyi severler. Hatta zevk alırlar. Çağırırsın gelirler, bağırırsın susarlar, kızarsın sinerler. Onlar için “söz” de sopadır. Bu dili; hacı, hoca, vaiz, şeyh, şah, sultan, padişah, diktatör, despot, lider kendi çıkarına göre kullanır.

Dün Francolar, Pinochetler vardı. Bugün Esadlar, Sisi- ler İslam coğrafyasında at koşturuyor. Müslümanlar da onların güç ve menfaat kavgasının kurbanı oluyor.

Birey damgalanmak ve yaftalamakla tehdit edilir: “Bizim dinimizden, cemaati- mizden, tarikatımızdan, davamızdan ve partimizden ayrılırsan zındıksın, günah- kârsın, isyankârsın, hainsin ve dahası cehennemliksin.”

Böyle toplumlarda bazı günahlar işleyene göre değişir.

Başındaki lideri ya da mürşidi hangi günahı işlerse işlesin, onun varlığı Allah’ın bir lütfudur. Ona söz söylenemez, eleştirilemez: O dokunulmazdır. Aslında nasıl güdüleceğini de liderine ya da mürşidine o gösterir.

Lideri de onun anladığı dilden yani “korku dili”nden konuşur. Başarısının sırrı da budur...

Papizm ise en üst dini otoriteyi anlatır ve kısaca “papacılık” demektir.

Şark toplumları kaç bin yıldır bu “korku dili”nden masallar dinledi, dini nasihatler işitti, tehdit edildi, eğitildi, uyutuldu, aldatıldı.

Dinimizi, ahlakımızı, kültürümüzü, hukukumuzu, adaletimizi, bürokrasimizi, hâsılı olan olmayan her türlü şeyimizi bu dil belirledi.

Bu dille aklımızı öldürdük. Bu dille ahlakımızı, vicdanımızı, namu- sumuzu, şere mizi kaybettik. Öyle ki kişi kendi korkularıyla bile yüzleşmekten korkar hale geldi.

Korku insanoğlunun en temel duygularından biridir. Problem, korkunun kültür haline gelmesidir. Bu kültür ta bebekken anne, baba yanında başlar; okulda devam eder. Ve hayatın her döneminde; askerlikte, işte, karakolda, sokakta, hastanede, devlet dairesinde hâsılı yaşama dair her ortamda karşımıza çıkar.

Bu dille yüzlerce nesil büyüdü. Görünen o ki gelecek nesiller de bu dille büyüyecek

Ta genlerimize işleyen bu “korku kültürü” birçoğumuzu ikiyüzlü, kindar, kalleş, müfteri ve tneci yaptı, yapmaya devam ediyor.

Korku dili” ile şekillenen bir toplum medeniyet üretemez.

Çünkü “korku dili” yaratıcı düşünceyi yok eder. Sonuçta despot demokratlar, şablon kirliler, eyyamcı aydınlar, taklitçiler ve intihalciler üretir.

GÜÇ'ÜN TANRILAŞMASI SEZAROPAPIZM

Tehditten anlayan bir toplumu demokrasiyle ikna etmeye çalışmak beyhude bir gayrettir. Bu yüzdendir ki “güç” coğrafyamızda her geçen gün daha fazla tanrılaşıyor.

“Güç” tanrılaştıkça, kafalar Orta Çağ’a hatta bazen daha geriye, “tanrı kralcılık” anlayışına kadar gidiyor.

“Güç” ün tanrılaşması da ister istemez “Sezaropapizm” kavramını akıllara getiriyor.

Bu kavram siyaset bilimciler tarafından yakın geçmişte ortaya atılsa da uygulaması ta Mısır ravunları dönemine uzanır.

Kelimenin etimolojisi şöyle: Sezar; otokrat, diktatör, lider anlamına gelir. Papizm ise en üst dini otoriteyi anlatır ve kısaca “papacılık” demektir. Şark toplumları kaç bin yıldır bu “korku dili”nden masallar dinledi, dini nasihatler işitti, tehdit edildi, eğitildi, uyutuldu, aldatıldı.

O halde en basit şekliyle Sezaropapizmi iktidara ve dine tek başına hükmetmek diye tanımlamak mümkün.

Bizans tarihçilerinden Diyakoz Leo, X. yüzyılda İmparator Tzimiskes dönemi için şunları söylemişti: “Bu dünyada iki güç ta- nıyorum: Ruhban sınıfı ve İmparatorluk. Tanrı, ruhların korunması görevini birincisine, vücutların korunması görevini ise ikin- cisine emanet etmiştir. Bunlar zarar görmedikçe dünyanın huzuru yerinde olacaktır.”

Bu yüzden Roma döneminde küçük bir Yahudi mezhebi olan Hristiyanlık, Bizans İmparatoru Konstantin tarafından resmi din haline getirildi. Böylece imparator, ruhban sınıfını kendi kontrolüne alarak sorunu kökünden çözdü.

Yine de Hristiyan ruhban sınıfı ile siyasi otorite zaman zaman güç savaşına tutuşmuştur. Bazen ruhban sınıfı otoriteyi yön- lendirmiş, bazen de bizzat kendisi otorite haline gelmiştir. Bu da mezhep savaşlarını körüklemiş ve bu savaşlar birçok insanın hayatına mal olmuştur.

Günümüzde de durum bundan farklı değildir.

Çağımızın Sezaropapistleri de dine ve devlete hükmetmek istiyor. Kendine karşı çıkan her şeyi ezip geçiyor.

Sezaropapistler şöyle düşünür: “Din benim dediğim gibidir. Benim adaletim ve merhametim herkese yeter. Başka şey aramak lüzumsuzdur.”

Nasıl konuşurlar? “Biz” derken aslında “ben” demek isterler. Niye böyle derler? Çünkü kendi karar ve yargılarına aşırı güvenirler. Başkalarının düşüncelerini küçümser ve onlara katlanamazlar.

Nasıl bu hale gelirler? Çünkü sürüsü onları ilahlaştırır.

Sonuç: Kendilerini sadece tarihe veya Tanrı’ya karşı sorumlu hissederler. Hukuktan ve yargıdan kendilerini muaf tutarlar.

TEVHID YA DA TEHDIT IŞTE ASIL MESELE BU

Gücün, korkunun, tehdidin, cehaletin ve menfaatin düşmanı tevhiddir.

Tehvidin sloganı: La ilahe illallah’tır.

Hz. Muhammed, ilk vahiyden sonra üç yıl şöyle dedi: “Allah’tan başka tanrı yoktur deyin, kurtulun.”

Bir Müslüman namazlarında günde en az 20 kez Fatiha Suresi’ni okur. Allah’ına “O’ndan başkasının önünde eğilmeyeceği- ne, O’ndan başkasına ibadet etmeyeceğine, O’ndan başkasından yardım istemeyeceğine ve O’ndan başkasından korkmayacağına” dair söz ver verir.

Tam 14 asırdır Müslümanların ibadetlerinde milyonlarca kez tekrar ettikleri bu dua, yüreklerinde gerçek anlamını bulmuş mudur? Soru bu...

Cehalet, menfaat, korku ve tehdit bü- tün sapkınlıkların temelini oluşturur. Bu davranış biçimleri insandaki “insanlığı” yok eder.

Dikta yönetimleri bunun için kötüdür. Böyle rejimlerde bütün şahsiyetler yok olur ve diktatörün şahsiyetinde erir. Milyonlar- ca menfaatçiden tek bir “ben” oluşur.

Ancak tevhide inanan, bunlardan mü- nezzehtir. O hakikatin yolcusudur; korkmaz, “güç”e tapmaz ve Allah’tan başkasının önünde eğilmez.

Tevhidin zıddı şirktir. Şirk; menfaat, cehalet, korku ve tehdit ortamında yeşerir. Tehdide boyun eğen bir nevi müşrikken, tevhid ehli aynı zamanda iman ehlidir. O özgür, bağımsız, korkusuzdur.

Müşrikte tevhid arayışı yoktur, olamaz. O daima gücün ve menfaatin adamıdır. Israrla kendine mürşid arar. Onların kirlerini benimser. Akli ve kri bakımdan onu taklit eder.

Müslümanlar, çamurdan putları kırmış, helvadan putları azık etmiştir. Ama sanal putları; duyguları, korkuları ve kabulleri hâlâ diridir. Akılları, bu putlardan oluşan surlarla çevrelenmiştir.

Gerçek Müslüman, hiç kimseyi kendine sahip yapmaz. Kaderini ve hürriyetini başkasının eline bırakmaz ya da satmaz. Sahibi olduğunu ileri sürenin iddiasına sessiz kalmaz. O tevhid ehlidir. Hakikat üzere tek başına yürür. Yere düşer, çamura düşer, ateşe düşer ama pisliğe bulaşmaz.

İslam’ın büyük mezhep imamları Ebu Hanife, Şa i ve Ahmet bin Hanbel, “Sadece bu görüş haktır.” dememiştir.

Ebu Hanife: “Benim delilimi bilmeden, fetvama göre amel eden kişinin yaptığı haramdır. Eğer bir kimse daha iyi rey ileri sürerse o tercih edilmelidir.”

İmam Şa i: “Ey Ebu İshak! Benim her konudaki görüşümü taklit etme. Bizzat kendin düşün. Din budur. Düşüncede, imanda taklit caiz değildir, tamamen ya- saklanmıştır.”

İmam Ahmet bin Hanbel: “Dininiz üzerine inceleme yapın. Masum olmayan kimseyi taklit etmek yerilmiştir. Bu tutum kavrayış gücünü köreltir.”

Lideri de onun anladığı dilden yani “korku dili”nden konuşur. Başarısının sırrı da budur...

Papizm ise en üst dini otoriteyi anlatır ve kısaca “papacılık” demektir. Şark toplumları kaç bin yıldır bu “korku dili”nden masallar dinledi, dini nasihatler işitti, tehdit edildi, eğitildi, uyutuldu, aldatıldı.

O halde en basit şekliyle Sezaropapizmi iktidara ve dine tek başına hükmetmek diye tanımlamak mümkün.

İslam Peygamberi ise, “Ümmetimin ih- tilafında rahmet vardır” demiştir. Din böyle diyor. Ama “güç” böyle demiyor. Ne diyor: Benim krim mutlak doğrudur, benim gibi düşün; konuş deyince konuş, sus deyince sus. Beni takip et. Bana destek ol. Öl deyince seve seve öl.”

Bu Firavunlar zamanında böyleydi. Hitler, Stalin zamanında da böyle. Hatta yakın geçmişte bile böyle...

Zalim hükümdarlar, despotlar, diktatörler her zaman vardı. Her zaman var olacaktır. Dün Francolar, Pinochetler vardı. Bugün Esadlar, Sisiler ve daha niceleri, özellikle İslam coğrafyasında, at koşturuyor. Müslümanlar da onların güç ve menfaat kavgasının kurbanı oluyor.

Hz. Muhammed’in dediği gibi kurtuluş tevhitte ise ümmet olarak artık bir 14 asır daha beklemeyelim.

Korkularımızı bir yana atalım, cehaletten kurtulalım, menfaatlerimizden vazgeçelim...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir