Görüşler

Mehmet Ali Büyükkara yazdı: Yeni siyaset belgesi Hamas’ın İslamcılığında ne getirdi, ne götürdü?

Mehmet Ali Büyükkara yazdı: Yeni siyaset belgesi Hamas’ın İslamcılığında ne getirdi, ne götürdü?

İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, Hamas’ın yeni siyaset belgesini yorumluyor.

PROF. DR. MEHMET ALİ BÜYÜKKARA

1 Mayıs günü Katar’da ilan edilen yeni siyaset beyannamesi aslında Hamas’ın şimdiye kadarki mücadelesinde İsrail’le ilişkiler bağlamında ciddi bir revizyonu ihtiva etmiyor. 1967 işgali öncesi sınırların kabul edildiği ifadesi tabii ki İsrail’in de facto kabulü anlamına gelmekte. Ancak belge, “siyonist kimliği ile birlikte” İsrail’in hiç bir şekilde tanınmayacağını aynı zamanda deklare etmekte. Yine “nehirden (Şeria’dan) denize (Akdeniz’e) kadar” tarihi Filistin topraklarının siyonistlerce işgal edilmiş olduğu belirtilmekte ve buranın kurtarılmasının Hamas’ın asıl gayesi olduğu açıkça ifade edilmekte. Yani Hamas, zaten fiilen siyasi muhatabı olan İsrail’in bu durumunu belgeye geçirmiş oluyor ama bunun nihai bir durum olmadığını da alenen belirtiyor. Ayrıca siyonist işgali meşrulaştıran Oslo Anlaşması da dahil her türlü uluslararası sözleşmeyi tanımadığını bildirerek mevcut siyasal pozisyonunda bir değişikliğe gitmiyor. Kudüs’ün başkent oluşunda, Yahudi yerleşimciler sorunu ile mültecilerin geri dönüş hakları konularında da halihazırdaki duruşlarına aykırı bir revizyon bu belgede mevcut değil.

BEYANNAMENİN ORİJİNAL TARAFI

Aslen bu beyanname, Hamas’ın özellikle intifadalardan sonra zaten değişmiş siyasi duruşunu yazıya döken bir belge oluşuyla önem kazanıyor. 1988’deki kuruluş beyannamesi birçok yönüyle fiili olarak geçerliliğini kaybetmişti ve Hamas’ın bugün izlediği siyasi usul ve yöntemleri yansıtmaktan uzak kalmıştı. Dört yıldır üzerinde çalışıldığı söylenen yeni belge, yeni siyaset yapma biçimini yansıtıyor. Bu siyasi tarzın yeni ruhu örgütün 1988’deki kuruluş ruhundan bazı yönleriyle farklı. Sözü uzatmadan söylemek gerekirse 1 Mayıs beyannamesi, dini karakterli siyasi bir hareketin “dini referanslarını mümkün olduğunca azaltma ve bütünüyle siyasete odaklanma çabası” olarak okunabilir. Raşid Gannuşi’nin başında olduğu Tunus’daki İslamcı Nahda hareketinin, beraberce bünyesinde tuttuğu siyasal parti ile dini cemaati geçen yıl bu zamanlarda birbirinden ayırması konumuzla yakından ilgili. Hemen arkasından Mısır İhvanı’ndan bazı yetkililer kendilerinin de aynı tarz bir yapılanmaya kısa sürede geçeceklerini söylemişlerdi fakat bu sözün arkası gelmemişti.

Bu beyannameyle Hamas, Nahda’nın yaptığını mı yaptı? Hayır, bunu henüz söyleyemiyoruz. Fakat Hamas için bu yeni durumun, Nahda’nın başlatmış olduğu trendin biraz mahcupça bir ifadesi olduğunu belirtiyoruz. Bunu anlayabilmek için 1988 kuruluş beyannamesiyle 1 Mayıs beyannamesinin çok da detaylı olmayan mukayeseli analizini yapmak yeterli olacaktır. Hamas siyasal hareketi “İslami bir hareket” olmaktan çıktı mı sorusunun cevabı hayır olacaktır. Besmeleyle başlayan bir girişin ardından gelen ilk maddede bu özellik açıkça belirtiliyor. Merceiyyetin her yönüyle İslam olduğu ifade ediliyor. Fakat kuruluş belgesindeki onlarca ayet ve hadisten hiçbirisi yeni belgede mevcut değil. Dini naslardan arınmış bir metin söz konusu olsa da İslam’ın konuyla ilgili genel maksatlarının özlü ama gayet vurgulu şekilde dile getirildiği görülüyor. Bir dini metin görünümündeki 1988 belgesinden bu belgeye gerçekleşen intikali mühim bir yenilik olarak değerlendirmek mümkün.

Hamas’ın yeni siyaset belgesi İsrail razı olsun diye hazırlanmadı. İsrail razı olmadığı için siyonist rejim destekçisi emperyal güçlerin tavrında da değişiklik olmayacak. Fakat Hamas rahatlayacak.

Kuruluş beyannamesinin 2. maddesinde Hamas, Filistin İhvan-ı Müslimin cemaatinin bir kanadı olduğunu beyan etmişti. Yeni beyannamede böyle bir madde bulunmuyor. Hamas lideri Halid Meşal’e bu hususun sorulması üzerine, kendilerinin “bağımsız bir Filistin hareketi” olduklarını bildirmiş, bununla birlikte küresel çapta zaten İhvan düşünce ekolünü yansıtan bir çizgi üzerinde bulunduklarını, bundan ayrılmadıklarını söylemek ihtiyacı hissetmiş. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, basında çıkan birçok yorumda ifadesini bulduğu şekliye, sanki Hamas’ın Mısır’daki İhvan’a bağlı olduğu, şimdi ise ondan ayrıldığı şeklindeki analizlerin isabetsiz oluşudur. Daha önceki haliyle bile böyle bir bağlılık mevcut değildi. Filistin İhvanı, Arap ülkelerindeki benzerleri gibi zaten organik olarak Mısır İhvanı’ndan bağımsızdı. Dolayısıyla bu adımın Mısır’la ilişkileri düzeltmek için atıldığı şeklindeki ifadeleri zorlama yorumlar olarak görmek gerekiyor. Burada Hamas’ın gözettiği hedef belli ölçüler içerisinde Nahda’nın Tunus’ta gözettiği hedeftir ve bu yönüyle söz konusu adım İslami bir hareket için hayli kritik bir tercihtir.

Hamas’ın kuruluş beyannamesinde geçen 36 adet cihat vurgusu yeni beyannamede çok azalmıştır (tespitime göre 1 adet). Buna rağmen 23. maddede cihadın Filistin halkının meşru bir hakkı ve asli bir görevi olduğu belirtilmektedir. Cihat vurgusu dramatik olarak azalsa da söz konusu direnişin (el-mukaveme) “tüm araç ve yöntemlerle” devam edeceğinin ve bunun hem İslam şeriatının hem de uluslararası kanunların kendilerine verdiği bir hak olduğunun beyanı (madde 25), bu minvalde bir müdafaa aracı olarak “silahın” da eskisi gibi kullanılacağına (madde 26) ve militarizmin siyasi mücadelenin bir parçası olduğuna işarettir.

Kuruluş beyannamesindeki “hareketin evrenselliği” vurgusu (mesela 7. madde) yeni beyannamede “hareketin yerliliği”ne dönüşmüştür. 1. maddede Hamas tanıtılırken “İslami” olmanın yanında “Filistinli milli” bir hareket olduğu belirtilmektedir. Bu vurgu metin boyunca sıkça tekrar edilmektedir. Hamas bu karakterini zaten sürekli gündeme getirmekteydi ve sözde “küresel cihat” konseptiyle hareket eden örgütlerle amaç ve yöntemde bir benzerliğinin olmadığının altını her fırsatta çizmekteydi. Zira İsrail, “el-Kaide ile Hamas’ı eşitleyen” bir algının yaygınlaşması için gayret sarfetmektedir.

Yeni beyannamenin İslamcılık bağlamındaki diğer bir orjinal tarafı, Yahudilik yerine siyonizme odaklanmış olmasıdır. İlk beyannamede ise tam aksi bir görüntü söz konusuydu. Hatta bir hadis-i şerife referansla, “öyle bir savaş zamanın geleceği, Müslümanlardan canını kurtarmak için kaçan Yahudilerin saklandıkları taş ve ağaçların bu kişileri haber vereceği, sadece gargat ağacının bunu yapmayacağı” mühim bir ihbar olarak rivayet edilmekteydi ve Hamas’ın bu nebevi sözün gerçekleşmesi için gayret göstereceği bildirilmekteydi (madde 7). Oysa yeni belgede Hamas’ın, Yahudilerle değil siyonistlerle meselesi olduğu ve bu karşıtlığın dini bir boyutunun olmadığı beyan edilmektedir (madde 16). Zira siyonizm insanlık suçu olan ırkçılığın bir türüdür ve bunun aracı olarak Yahudiler kullanılmaktadır. Bu nedenle yok edilmelidir (madde 14,15). Bu yaklaşımın da ciddi bir revizyon olduğu gözden kaçmamaktadır.

Yeni beyannamede madde 28’de görüldüğü gibi “çoğulculuk, demokratik tercih, ulusal katılım, ötekinin kabulü, diyaloğun geliştirilmesi” gibi kavram ve temenniler öne çıkmaktadır. Oysa kuruluş beyannamesinde demokrasiye tek bir atıf dahi bulunmamaktadır. 29. maddedeki Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’yle alakalı olumlu tespitler yine önemlidir. Bu örgütün kapsayıcı karakteri hatırlatılmakta, “demokratik prensipler çerçevesinde” bu özelliğin daha da geliştirilmesi, hatta çatının yeniden inşa edilmesi önerilmektedir. Serbest seçimlerin ehemmiyetle vurgulanması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Kuruluş beyannamesinde ise FKÖ’nün “babalığı veya ağabeyliği” kabul edilmekle birlikte, dine aykırı şekilde sekülerizmin etkisi altındaki örgütün “İslami Filistin” idealinde -maalesef- bir rolünün olamayacağı ifade edilmekteydi (madde 27). 

RİVAYETLERE GÖNDERME BİLE YOK

Yine eski beyannamede (madde 13) Filistin meselesinin cihattan başka bir çözümünün olmadığı belirtilmektedir. Bakara Suresi 120. Ayet’e referansla “kendi dinlerine tabi olmadıkça Yahudi ve Hristiyanların asla razı olmayacakları” hatırlatılmakta, dolayısıyla diyaloğun bir fayda doğurmayacağı, sadece Müslümanları oyalayacağı çıkarımı yapılmaktadır. Bugün Suriye iç savaşında Selefi gruplar tarafından sıklıkla dile getirilen “Suriyelilerin Allah’ın kamçısı oldukları, Allah’ın onlar eliyle düşmanlarından intikam alacağı” mealindeki Hz. Peygamber’e nispeti zayıf hadis (Taberani’nin mevkuf rivayeti) ilk zamanlarında Hamas’ın kuruluş belgesine girebilmiştir. Şimdiki belgede ise bu tür rivayet malzemesine cılız bir gönderme dahi yoktur.

Filistin meselesinin öncelikli kara alıcılarının Filistinliler olduğu, bu noktada yabancı müdahalelere müsaade edilmeyeceği yeni beyannamenin dikkat çekici yönlerinden bir başkasıdır. Bununla birlikte Arap ve İslam aleminin de bu davadaki sorumluluğu hatırlatılmakta fakat bu destek ve yardımın doğrudan müdahale şeklinde olmayacağı vurgulanmaktadır (madde 35). Eski beyanname de ise Hamas kendisini “cihadı ümmet içinde yaygınlaştırmakla görevli” addetmekte, meseleyi doğrudan İslam alemi ile ilintileyip “hissedarları” saydığı tüm Müslüman grupları kendi saflarında görmeyi arzu etmektedir (madde 15, 23).

Her iki beyannamede de kadınlara mahsus maddeler bulunmaktadır. Eski belgede kadınların evde çocuklarıyla meşgul olup onları eğiten ve potansiyel mücahitleri yetiştiren önemli bir toplumsal güç olduğu vurgulanırken, yeni belgede konu özetle geçilmiş, onların bugünü ve geleceği inşa edecek vazgeçilmez unsur oldukları belirtilmiştir. “Direniş, özgürlük ve siyasi sistemin inşaasında” kadına merkezi bir görev yükleyen yeni belge (madde 34), ilkine kıyasla onu sanki evinin dışında da görmek istemektedir.      

İki beyanname arasındaki mukayese noktalarını çoğaltmak mümkün. Ancak yukarıda işaret ettiğimiz hususlar yazımızın başlığına yansıyan “Hamas’ın İslamcılığında neyin gelip neyin gittiğinin” cevaplarını fazlasıyla veriyor. Bugün bu beyanname kanaatimce Hamas’ın İsrail’le yakın ve orta vadedeki ilişkilerinin işaretlerini veren bir siyasi belge olmaktan çok, militer bir mücadeleyi de yürüten bir dini/siyasi hareketin geldiği aşamaya İslamcılık penceresinden ışık tutan bir metin olarak değer kazanıyor.

İsrail açısından sanırım değişen pek bir şey yok. Zaten bu belge İsrail razı olsun diye hazırlanmadı. İsrail razı olmadığı için siyonist rejimin destekçisi emperyal güçlerin de tavrında bir değişiklik olmayacak. Fakat Hamas rahatlayacak. Çok daha kısa ve özlü bir siyaset belgesi iç ve dış işlerinde daha esnek davranmasını kolaylaştıracak. İdealler şüphesiz önemini koruyacak fakat bugüne dair gerçekçi kararlar almada muhakkak ki Hamas’ın önü açılacak.

Türkiye’de Milli Görüş’ten AK Parti’ye intikal tecrübesi, Nahda’nın cemaat-parti ayrımına gitmesi, Mısır İhvanı’ndaki benzer kıpırdanmalar kimilerinin “yeni İslamcılık” dediği yönelimin somut örnekleri. Hamas da 1 Mayıs beyannamesiyle aslında epey bir süre önce dönmüş olduğu bu yönü belgelendirmiş oldu. Hamas “dinin bir yorumunun” baskın şekilde hareketi sınırlayıp biçimlendirdiği bir belgeyi yürürlükten kaldırarak, temel dini ve milli ideallerin mümkün olduğunca “yorumsuz” biçimde hareketi yönlendirdiği özlü bir belgeyi esas alacağını açıkladı. Bu yeni belge artık Hamas’ın İslamcı idarecilerinin ortak aklıyla hiç zorlanmadan yeni stratejiler üretebilir ve bu durum kuşkusuz ki sadece Filistinliler değil başta Suriyeliler olmak üzere hürriyet ve adalet mücadelesi veren tüm hareketler için uygun bir numune teşkil edebilir.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir