Görüşler

Mehmet Ali Verçin yazdı: AK Parti son 12 seçimi nasıl kazandı

Mehmet Ali Verçin yazdı: AK Parti son 12 seçimi nasıl kazandı

Albaraka Türk eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ali Verçin “Seçimi ister AK Parti tekrar kazansın isterse de başkası, mevcut sistem sürdürülebilir değil” diyor.

AK Parti bazı bakımlardan çok şanslı. Kendisinden önceki koalisyon hükümetinin yanlış politikaları, Türkiye’ye her bakımdan dip yaptırmıştı. Bu çaresizlik içinde, önceki koalisyon hükümeti tarafından, Kemal Derviş adında, hayatı boyunca ekonomide reform ve yapılanmayı kafasına koymuş bir uzmana, adeta, hem icraatın hem de yasamanın tek hâkimi yetkisi verilmişti. O da Allah’ı var, hiçbir birikimini esirgemeden, gerçek anlamda, tam bir yapılanma hayata geçirdi. Reforme edilmiş ve bedeli ödenmiş bu yeni yapı, adeta, AK Parti için bir armağan oldu. Yetmezmiş gibi, IMF’den bile daha ihtiyatlı ve harcamalar söz konusu olunca maliyecilerden bile daha titiz bir insan olan Ali Babacan ekonominin başına geçti. Maliye Bakanı da Merhum Kemal Unakıtan.

18-06/11/ekran-resmi-2018-06-11-204412.png

AK Parti’nin yurtiçi ve yurt dışı itibarı ve kredibilitesi, daha birinci yılın sonunda tavan yaptı. Dünyada sihirli bir kavram olarak “Ilımlı islam”ı gerçekleştirecek bir mekanizma arayan batı, gökte ararken umulmadık bir şekilde AK Parti’yi bulmuştu. Taraflar da birbirini mahcup etmedi, Kıbrıs’ta çözüm, Avrupa Birliği’ne tam üyelik müracaatı, demokratikleşme paketleri tüm dünyada heyecan yaratıyordu. Bu kredibilite, siyasi alandan hızla finans alanına kayıyor ve oradaki olumluluklar dış ilişkileri daha da güçlendiriyordu. Sonuçta Dünya bu kredibilitesi yüksek ülkede iş yapmak için ya doğrudan yatırıma geldi, ya da şirketler ve bankalar satın aldı. Gelmeyenlerde kredi musluklarını sonuna kadar açtı.

18-06/11/aaaaa.png

Ara Değerlendirme: Bu yüksek kredibiliteye rağmen uzun yıllar boyunca, AK Parti de, katiyen, har vurup harman savurmadı. Zaten Ali Babacan ile Mehmet Şimşek’in olduğu yerde bu mümkün değil. Hakkını teslim etmek lazım.

Böylece, dönüp baktığımızda, son 15 yılda Türkiye, 2.730 trilyon dolar mal ithalatına karşı 1.765 trilyon dolar ihracat yapmış. Sonuçta, sattığımızdan 965 Milyar USD değerli daha fazla mal ülkemize girmiş. Bu yüksek ithalat başta mal piyasaları olmak üzere bütün piyasalarda müthiş bir bolluk oluşturdu. Bolluk, halk indinde, gidişatın iyi olduğunun, tartışılmaz en net göstergesidir.

YATIRIM BOLLUĞU

Bu 2.730 trilyon dolarlık ithalatın, yaklaşık olarak 400 milyar dolarlık kısmı yatırım amaçlı, makine, ekipman ve teçhizattan oluşmaktadır. Son 15 yıldır yerden pıtrak gibi biten fabrikaların, kaynağının, dış ayağını bu ithalatlar oluşturmaktadır. Bu dönemde toplam 950 milyar dolarlık yatırım harcaması, daha bilimsel bir kavramla ifade edersek; son 15 yıllık dönemde “sabit sermaye oluşumu” dokuz yüz elli milyar Amerikan doları civarında gerçekleşmiştir.

İSTİHDAMDA BOLLUK

Bu dönemde, 10 milyon kişi ilave iş bulmuş. İlk defa işe girenler, yani, emekli olanların yerine işe alınanlar bu rakama dahil değil.

SAĞLIK, ALTYAPIDA BOLLUK

Bu yüksek mal ithalatı imkânı sayesinde; sağlıkta, eğitimde ve sosyal alanlara yapılan transfer harcamaları ile altyapı yatırımlarında dünyanın en iyi kalkınan ülkelerinden biri olduk. Alt yapı derken, herkes yol ve köprü anlıyor, neredeyse bütün vilayetlere doğalgaz götürmenin, kesintisiz elektrik hizmetini sağlamanın önemi göz ardı ediliyor. Sağlık iki heceli kelime; ancak bu kelimeyi ihtiyacı olana sormak lazım. Sorulmuş “Önümüzdeki dönemde hastalanırsanız, bunu finanse etmekten endişe ediyor musunuz?” Cevapların yüzde 97’si “Hayır endişe etmiyoruz” çıkmış. Dünyada iki İskandinav ülkesiyle birlikte, en iyi üç ülkeden biri olmuşuz. Sosyal yardım ve transferlerle en dezavantajlı durumdaki, yaşlılar, sakatlar, çocuklar ve emekliler de bu bolluktan yararlandı.

EĞİTİMDE BOLLUK

Kanaatimce, AK Parti’nin olağanüstü derecede başarılı olduğu alan eğitim alt yapısıdır ve galiba, hiç savunmadıklarına göre, bu başarılarının farkında değiller. Atatürk’ün bir, İnönü’nün iki, Menderes’in üç ve 1960-1970 döneminin bir üniversite açmasına karşın, AK Parti, tam 127 adet, yazıyla tam yüz yirmi yedi üniversite açmış ve bence Türkiye’nin geleceğini kurtarmış olabilir. Tek parti döneminde, oluşturulan imajın tam tersine, en ihmal edilen alan, eğitimdir. Mesela 1945-1950 arası yılda sadece bir lise açılıyordu ve arz fazlası olur diye tereddüt ediyorlardı. 1950 yılına gelindiğinde Osmanlıdan ve ecnebilerden kalma altyapılar dâhil lise sayısı 50’dir. Yazıyla elli. Şu anda küçük bir vilayetimizde bile daha çok lise var. Mesela Siirt’te lise sayısı 51’dir.

NÜFUSTA BOLLUK

AK Parti döneminde nüfus 15 milyon kişi artmış.

BÜTÇE GELİRLERİNDE BOLLUK

Bu dönemde yüksek ithalatın bir çıktısı olarak kaynağında kesilen KDV ve ÖTV’nin bütçe gelirleri üzerindeki etkisi, inanılmaz derecede olumlu oldu. Bu sayede bütçe açığı vermeme ve borcunu en çok düşürmüş ülkeler liginde, dünyanın en başarılı ülkelerinden biri olduk.

PARA BOLLUĞU

Kredibilitemiz ve itibarımız o kadar arttı ki, geçmişle kıyaslandığında, adeta başımıza gökten para yağdı. Bu para bolluğu sayesinde her türlü mal ve hizmeti finanse etmekte hiç zorlanmadık.

KREDİ BOLLUĞU

Enflasyonun düşmesiyle, faizler de yüzde 60’lardan yüzde 10’lara geriledi. Bu sayede, bugün bile kredibilitesi olup da ‘yatırım yapmak istiyorum ve kredi bulamıyorum’ diyen kimse kalmadı.

KONUT BOLLUĞU

Türkiye’nin paraları taşa toprağa ve inşaata gömdüğü tam doğru değildir. İnşaat sektörümüzün GSYH içindeki payı, her şeyin oturmuş olduğu Almanya’dan bile sadece yüzde 1 puan yüksek. Bizde yüzde 8, onlarda yüzde 7... Son 15 yılda tam 7.500.000 adet (yazıyla yedi milyon beş yüz bin) bitmiş konut teslim edilmiş. Önümüzdeki 3-4 yılın ihtiyacı olan 2 milyon 500 bin konutun da izinleri alınmış ve inşaatı devam ediyor.

ARAÇ BOLLUĞU

Senede 1 milyon 150 bin adet araç satışı. İstatistik okumaktan bıktınız farkındayım. Ama hakikat bu: AK Parti dönemi diğer hiçbir dönemle mukayese edilemeyecek derecede BOLLUK DÖNEMİ’dir. Son olarak din eğitimi ve hizmetlerinde bolluk. Zikredip geçiyorum…

İkinci ara hüküm

AK Parti’nin son on iki seçimi açık ara kazanmasının temelinde bu bolluk ortamının payı çok yüksektir. Teorik Ahkam: Orta sınıflar, siyaset erkini, gelirlerini ve servetlerini arttırmanın bir mekanizması olarak görürler, değilse, bu yönde dönüştürürler. Demokrasilerde bu böyledir. Bu bolluk ortamı sürdüğü müddetçe, iktidardaki partilerin, seçim başarıları devam eder. Misyon, vizyon, manifesto ve parti programları sayesinde seçim kazanıldığı kocaman bir soru işaretidir. 

‘Bolluğu paylaşarak’ ve ‘Bürokratik sıkıntıları hafifleterek’ seçimi kazanmaya çalışmak

Doğrusu bir ekonomide herkesin tuttuğu altın olurken bile, işleri kötü giden şahıs ve şirketlerin varlığı her zaman mümkündür. Oluşan bolluğun biraz daha yaygınlaşması için, mayıs ayında “yeniden yapılandırma ve mali paket” iyi bir teşebbüstür. Pakette, tüm emeklilere dini bayramlarda 1000’er TL ikramiye ödenmesine, 65 yaş üzeri kişilere ödenen yaşlılık aylığının 500 TL’ye yükseltilmesine, ilk defa iş yeri açacak 18 yaşından büyük, 29 yaşından küçük girişimcilerin bir yıllık sigorta primlerinin hazine tarafından ödenmesine, vatandaşı kal-u beladan önce başlayan ve hâlâ belediyelere karşı gebe bırakmaya devam eden ‘suç olmayan kusur’unun affedilerek, yani, vatandaşla imar barışı yapılmasına karar verildi.

Bu paket, imar planına aykırılıktan belediyelerin aldığı ama uygulamadığı yıkım kararlarını da iptal ediyor ve pek çok benzer iyileştirmeler içeriyor. Vatandaş tartışmasız olarak sahip olduğu ancak bir türlü yasallaştıramadığı bu “varlıklar”ını, artık, bankalara teminat olarak verebilecek. Böylece imkânları, yani, bolluk artıyor. İktidardaki bir parti, bu imar barışı vaadinde bulunduktan sonra; vatandaşın gözü başka bir şey görmez, bu partiye seçim kazandırmaktan başka…

FİRMALAR

Türk insanı, ticari hayatta bazen taammüden bazen de istemeden kusurlar işler. Kendini de “mecbur bırakılmış bir kurban” olarak addeder. Sembolik bir ceza ödeyip aklanmak ve hayata yeniden başlamak ister. Bu alanda, bugüne kadar çıkmış en kapsamlı ve en cömert paket, bu pakettir. Pakette, her türlü kamu alacağının tahsilatıyla ilgili aflar ve eşsiz kolaylıklar var. Mesela, en küçük işletmelerden biri olan eczaneler, stoklarında kayıtlı olduğu halde fiilen bulunmayan ilaçları, maliyet bedeli üzerinden fatura düzenlemek suretiyle kayıtlarından çıkarabilecekler. Ayrıca, yurtdışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçları, yüzde 2 oranında, vergi ödenerek resmileştirebilecek. Sağlanmış olan toplam bolluk ortamı ve bu bolluk ortamının bahşettiği “bütün seçimleri kazanma başarı”sının devam edip edemeyeceği olgusunu yüzeysel olarak analiz ettik ve artık gerçek soruyu sorabiliriz. Var olan ve vaat edilen bolluk ortamı, bu seçimi de AK Parti’ye kazandıracak mı?

Yukarıda çok özet olarak aldığım ve değerlendirdiğim notlara göre, AK Parti olan biten her şeyin, net olarak, farkında. Bu defa var olan bolluğu, olabildiği kadar, paylaştırmaya çalışırken, oluşmuş bulunan sıkıntıları da ortadan kaldırmaya veya hafifletmeye çalışıyor ve çalışacak. Peki seçim kazanmak ne demektir? Ben seçimi kazanmayı yüzde 35- yüzde 55 arası oy almak olarak anlıyorum. Bir partinin yüzde 49.9 oy alıp seçimi kaybetme sistemini kendi elleriyle kurmasını, anlayamamış ve desteklememiş biri olarak bu konuda daha fazla ne diyebilirim, bilmiyorum.

15 yılda oluşan bu bolluğun
finansman kaynağı

Bolluk=İthalat (2.730) - İhracat (1.765) = Dış Ticaret Açığı (965) = Doğrudan Yatırım (200) + Turizm (300) + Borç (465)

Yani, dış ticarette 965 milyar dolar açık vermişiz ve bu açığı kapatmak için, 200 milyar dolar doğrudan yatırımlarla gelen parayı, 300 milyar dolar turizm ve hizmet gelirlerini kullanmışız. Yetmemiş, 465 milyar dolar da borç almışız. Bu dış borcun 330 milyar doları özel sektörün, 135 milyar doları da kamunun borcu olarak oluşmuş. Yani, bu borçların sebebi cari açıktır.

Bir Teorik ahkam daha: Her başarı gelecekte kendini hasta edip yıkacak virüsü de kendi bünyesinde barındırır, diyor İbn Haldun üstadımız. Ak Partinin kurduğu ekonomik düzen bu virüsten niçin muaf olsun ki. Bu virüs, cari açıktır. Yani, kurulmuş olan ekonomik yapının en olumsuz çıktısı olan dış ticaret açığımız ve bunun sonucu olarak oluşan dış borçlarımızdır.

SONUÇ NİYETİNE

Açıkçası AK Parti son 15 yılda, başına gelen bütün musibetlere rağmen, teorik olarak elde edilebilecek başarıların çoğuna ulaşmıştır. Bu kumaştan, dikilebilecek en iyi elbiselerden birini dikmiştir. Ancak, seçimi ister AK Parti tekrar kazansın isterse de başkası, mevcut sistem sürdürülebilir değil. Beş yıl sonra borcumuzun ikiye katlandığı ve her yıl 100 milyar dolar cari açık veren bir ülke durumuna, istesek de, gelemeyeceğiz. Ekonominin doğası gereği, zamanı gelince düzeltmeler yaşanacaktır. Ne yazık ki, yeni dönem için, ne hükümet tarafından ne de ekonomi yazınında makul, uygulanabilir ve sürdürülebilir öneriler gelmediği için, tartışılıp müzakere de edilememektedir. Külliye adına üstenci bir dil kullanıp önerilerde bulunduğunu iddia edenler ise sadece hayal kırıklığı oluşturuyorlar.

Gerçek ve mutlak en büyük sorun ‘dış ticaret açığı’dır ve çözümü, adanmış yönetimlerle bile, en az on yıl sürebilir. Bu olgu, ortak bir toplumsal kabule dönüşürse çözüm biraz daha kısa sürebilir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir