Görüşler

Mehmet Volkan Kaşıkçı yazdı: Ekim 1917’yi hatırlamak Devrimi unutmak

Mehmet Volkan Kaşıkçı yazdı: Ekim 1917’yi hatırlamak Devrimi unutmak

Arizona Üniversitesi’nde Sovyet Tarihi üzerine doktora çalışması yapan Mehmet Volkan Kaşıkçı, dünya tarihini değiştiren Rus Devrimi’nin yüzüncü yılını değerlendiriyor.

Kasım’da, Bolşevikler’in Kış Sarayı’nı basarak Geçici Hükümet’i devirmelerinin üstünden tam yüz yıl geçti. Kızıl Meydan’da bir zamanların ihtişamlı kutlamalarından eser yoktu. Komünist Parti üyelerinin ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen sol grup liderlerinin katılımıyla gerçekleştirilen anmadaki geçit töreni 7 Kasım 1917 yerine, 7 Kasım 1941’i anmayı tercih etti. 1941’de 2. Dünya Savaşı devam ederken Kızıl Ordu, Devrim’in yıldönümünde, Moskova’da görkemli bir geçit düzenlemişti. (Törene katılan askerler buradan doğrudan cepheye gitmişti). Devrim’in anısına adanmış bir günün hatırası için yürümek, Devrim’in hatırası için yürümekten çok daha az tartışmalı. Uzun yıllar resmî tatil olan 7 Kasım’ın yerini 2005’te 4 Kasım almıştı zaten. Putin rejimi, 1612’de Leh işgalinin def edilip Rusya’nın “fetret dönemi”nin sonlandırılmasını onore etmek için tatili üç gün önceye çekmişti.

Sessizlik 7 Kasım’a özel değildi. Yıl boyunca Batı gazetelerinde Devrim’le ilgili çıkan haber, makale ve röportajların sayısı Rus medyasında çıkanlardan kat kat fazla. Avrupa’da ve ABD’de (hatta Brezilya’da, Hindistan’da) sayısız konferans düzenlendi, sergiler açıldı, amatör etkinlikler yapıldı. Londra Kraliyet Sanat Akademisi gibi birçok kuruluş ve birçok müze çok geniş kapsamlı projelere imza attı. Twitter’da tarihi karakterler için açılmış onlarca, yüzlerce hesap, gün gün, hatta saat saat Devrim’i aktardı. Rusya’da ise büyük çoğunlukla sessizlik hakimdi. Sayısı ve kapsamı çok daha küçük olsa da bazı kurumların ve kişilerin inisiyatifiyle başta sanatsal faaliyetler olmak üzere birtakım etkinlikler Rusya’da da görüldü elbette. Ancak Kremlin yıl boyunca çoğunlukla sessiz kaldı.

29 Ekim’de çok önemli bir anma programı daha vardı. Moskova’da binlerce insan tek tek bir kamera önüne gelip Stalin teröründe hayatını kaybetmiş insanların adlarını ve birkaç cümleyle kim olduklarını okudular. (Sıktıvkar gibi bazı başka şehirlerde de anmalar vardı). Sabah 10’dan gece 10’a kadar süren programın bir kısmını Youtube’dan canlı olarak izledim. 7 yaşından 70 yaşına kadar insanlar sıranın kendilerine gelmesi için saatlerce beklediler. Ertesi gün, yani 30 Ekim’de ise uzun zamandır yapımı devam eden, Türkçe’ya Hüzün ya da Matem Duvarı olarak çevirebileceğimiz, Sovyet ülkelerindeki tanımıyla “siyasi baskı kurbanları”nın anısına yapılan çarpıcı anıtın açılışı yapıldı. Açılışa Putin de katıldı ve Stalin dönemi terörünü kınayan bir konuşma yaptı.

Buraya kadar çizilen resim Rusya’nın Sovyet geçmişini reddetme, ya da unutmaya çalıştığı izlenimini doğurabilir. Gerçekte ise mesele çok daha karışık. Sadece Rusya’da değil, en Sovyet karşıtı olması beklenen Gürcistan’da bile Sovyet nostaljisi azımsanamayacak derecede güçlü ve hatta gücünü arttırdığı yönünde emareler var. Bu durumun belki tek istisnası Baltık ülkeleri. Sovyet sonrası dönemde krizlerin ve karmaşanın daha yoğun olduğu Kırgızistan gibi ülkelerde bu nostalji en yüksek seviyede. Putin kendisi Sovyetler Birliği’nin yıkılışının 20. asrın en büyük felaketi olduğunu ilan etti. 9 Mayıs Zafer Günü sadece Rusya’da değil, Kazakistan’da da hala en coşkulu kutlanan bayram. Belarus’ta muhtemelen daha da fazla. Rusya’yla savaşa rağmen Ukrayna’da da 2. Dünya Savaşı’nın anısının çok yara aldığını söyleyemeyiz. Kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki Rusya’da Stalin döneminin terörüne karşı bile bakışta bir değişim var. Halk, terörü en azından gerekli bir kötülük olarak görmeye meyletmiş dersek geniş bir eğilimi yansıtmış oluruz, genelleyemesek de. Hatta bahsi geçen anmayı düzenleyen ve anıtın yapılmasına ön ayak olan sivil toplum örgütü Memorial yıllardır büyük sorunlarla karşılaşıyor Rusya’da. Öyleyse Devrim’in hatırlanmasında bütün bu tereddüt niye?

17-11/20/screenshot_1.png

Mesele belki de o kadar karışık değil. Baltık ülkelerini saymazsak bütün Sovyet sonrası cumhuriyetler Sovyet mirasının işine gelen tarafını sahiplenip, işine gelmeyen tarafını görmezden gelme yoluna gitmiş durumda. Bunda mantık olarak şaşıracak bir şey yok muhtemelen. 2. Dünya Savaşı çoğunluğun hafızasında Sovyet devrinden kalan en öncelikli hatıra. 20 ila 26 milyon Sovyet vatandaşının hayatını kaybettiği, tek bir kişinin bile hayatına dokunmadan geçmeyen bir savaşın hatırası ve hafızası yalnızca otoriter bir rejimin siyasi amaçlarıyla açıklanamaz. “Totaliter” etiketinin çağrıştırdığı imajın aksine Sovyet döneminde bile devlet 2. Dünya Savaşı’nın hatırasını tam olarak kontrol etmekten yoksundu. İnsanların hafızaları üstünde devlete karşı olmasa da devlete rağmen hak iddia edebildikleri bir alan doğmuştu. Bugün ise 2. Dünya Savaşı’nın hatırası daha stabil görünüyor. Savaşın hatırası birçok açıdan kullanışlı. Rusya’yı ele alırsak, savaş bir taraftan Putin rejiminin süper güç ihtiraslarına cevap veriyor, bir taraftan kolektif hafızada tartışmasız bir şekilde en önemli olayın böylesine anılması toplumun taleplerini karşılıyor. Öte yandan, kafa karıştıran Sovyet geçmişinin kafa karıştırmayan bir parçası olarak Sovyet nostaljisinin bir şekilde tatminini de sağlıyor.

Devrim’in hatırasıysa yalnızca ideolojik sebeplerden değil, nesil farkından dolayı da uzakta kalmış durumda. Savaşın hatırası yaşlanan nesle rağmen hâlâ canlı. Siyasi yelpazeyi en sağından en soluna hiçbir şekilde bölmeyen bir hatıra. Devrim ise bölücü. Temmuz ayında 99 yıl önce Çar’ın ve ailesinin katledildiği Yekaterinburg’da on binlerce Rus Çar’ın anısı için yürüdü. 99 yıl önce muhtemelen bu kadar üzülen olmamıştı. Vizyona yeni giren bir film (Matilda) yıl boyunca Rusya’da tartışmalara sebep oldu. 2. Nikolay’ın bir balerinle ilişkisini konu alan filme muhafazakâr gruplar “Yüce Çar”ın hatırasını kirlettiği gerekçesiyle saldırdılar. Bu kampanyanın başını Kırım’ın güzelliğiyle ünlü eski savcısı Natalya Poklonskaya’nın çekmesi, kendisinin Rus sağında önemli bir figür olmaya başladığını gösteriyor. Ancak daha etkili olan muhtemelen Çar’ın Kilise tarafından kutsanmış olması. Neticede kundaklamalara kadar varan olaylar yaşandı. Romanov Hanedanı’nın en yeteneksiz temsilcilerinden olan Nikolay’ın, bir de karısı ve Rasputin hakkında çıkan dedikoduları düşününce, Ortodoks Rus milliyetçiliği için aslında pek de ideal bir idol olmaması, tarihin hiçbir zaman tarihten ibaret olmadığının güzel bir kanıtı.

Rejimler için ise Devrim her şeyden önce bir tehdidi simgeliyor. Sessizlik öncelikli olarak Sovyet geçmişini inkardan değil, bu tehditten kaynaklanıyor. Hemen hepsi otoriter olan bu rejimler için devrim kaos, karmaşa ve iktidarlarının güven altında olmaması manasına geliyor. Mesela yüzüncü yılda Nazarbayev devrimlerin ne kadar kötü ve gereksiz olduklarını ilan etti. Kendi rejiminin devrimci değil, evrimci olduğunu ekledi. Bölgeyi tanımıyorsanız bu söylemi Sovyet geçmişine karşı bir ifade olarak yorumlarsınız, tanıyorsanız ülkede kalmamış olan muhalefete verilen bir mesaj olduğunu anlarsınız. Üstelik “evrimcilik”teki ilerlemeci vurgu da Sovyet geçmişinden bir kopmaya değil, aksine bir sürekliliğe işaret eder.

Putin için mesele daha önemli ve karmaşık. Bir taraftan yüce Rus İmparatorluğu’nu ortadan kaldıran hiçbir harekete sempati beslemesi mümkün değil. Nitekim Putin Lenin’i Rus İmparatorluğu’nun temellerine dinamit koymakla da suçlamıştı. Burada bahsedilen Lenin’in başını çektiği milliyetler politikası ile eski Çarlık topraklarının Sovyet cumhuriyetlerine bölünmesi ve bu cumhuriyetlerin bağımsızlığına yol verilmiş olması. Mesela birçok Orta Asyalı bu mesajdaki tehdidin farkında, Devrim’in mirası bu yüzden onlar için de gayet karmaşık. Çünkü bir yerde bağımsızlıklarını bu milliyetler politikasına borçlular.

Yani özetle Putin rejimi için söz konusu olan Lenin ve Devrim’in inkârı, Stalin ve Stalinizm’in sahiplenilmesi. Bu yüzden esas haber değeri taşıyan Kremlin’in 7 Kasım’da sessiz kalması değil, Putin’in 30 Ekim’de anıtın açılışına katılması. Unutulmasın ki Memorial Rusya’da sürekli Batı ajanlığıyla suçlanan bir örgüt. Peki bu bize neyi gösteriyor? Ülkede tek hâkim konumunda gördüğümüz Putin ve rejiminin insanların hafızasına hükmedemediği, Stalin terörüne karşı bile algılar değişirken Putin’in bir şekilde hâlâ o anmaya katılıp, o konuşmayı yapmak zorunda hissettiğini.

Aslında Devrim konusunda da insanların hafızası rejimi zorluyor diyebiliriz. Devrim’e karşı olan düşmanca tavır Kremlin’in Kızıllar’a karşı Beyazlar’ı sahiplenmesine pek de imkân tanımıyor. Amiral Kolçak’ın büyük Rus vatanseveri ve kahramanı olarak filme aktarılması (Admiral, 2008) belki uç bir örnek, ancak bütün değişime rağmen hâlâ Rusya’da insanların hafızası Kızıllar’a karşı Beyazlar’ın yanında diyemeyiz. Üstelik beyaz güçlerin bütün devlet inşa projeleri başarısız olmuş; Baltık ülkeleri, Finlandiya ve Polonya haricinde İmparatorluk topraklarını komünist bir rejim altında da olsa birleştirense Kızıllar olmuştu. 1990’ların başından itibaren ülkede Beyazlar’a karşı doğan ilgi güçlenmişse de, resmi söylem henüz tam olarak bunu benimsemeye de hazır değil. Neticede 2. Dünya Savaşı’nda Nazi ordularıWnı mağlup eden ordu Kızıl Ordu, başlarındaki komutanların çoğu 1917’nin Bolşevikleri idi. Bu yıl bazı resmi kanallarca pompalanan bir söylem hem Kızıllar’ın, hem Beyazlar’ın Rus vatanseverleri olduğunu ve iki grubun da Rusya’nın selameti için savaştığını söylüyor (İç Savaş’ın Kızıllar ve Beyazlar arasında bir savaştan ibaret olduğu algısı tarihi olarak çok yanıltıcıdır, ancak burada algılarla ilgileniyorum). Her ne kadar tarih hiçbir zaman tarihten ibaret değilse de, bu kadar absürd bir söylemin tutma ihtimali var mı, onu da bilemiyorum. Ancak bunun bize gösterdiği, resmi organların hâlâ kolektif hafızayı şekillendiremediği, aksine bir şekilde hafızanın dünyanın en güçlü görünen rejimlerinden birini bile çeşitli formüller aramaya ittiği. Rejimler için belki de en makul olanı 7 Kasım’da sessiz kalmaktı. Ama her şeye rağmen Bolşevikler’in Geçici Hükümet’i devirmesi muhtemelen Şubat Devrimi’nde Çarlık rejiminin sona ermesinden daha az tehlikeli. Nitekim Ekim Devrimi’nin hafızasıyla hala bir şekilde başa çıkması gereken Putin rejimi, Şubat Devrimi konusunda böyle bir ihtiyaç bile hissetmiyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir