Görüşler

Metin Savaş yazdı: Medeniyetin temeli olarak hoşgörü ve Türk bayrağı

Metin Savaş yazdı: Medeniyetin temeli olarak hoşgörü ve Türk bayrağı

Gündemdeki bayrak tartışmalarına değinen Metin Savaş, konuyu toplumsal hoşgörü perspektifinden ele alıyor.

METİN SAVAŞ

Biz insanlar gündelik hayatımızın içinde pek çok zaman kendimizle çelişkiye düşeriz. Pek çok zaman tutarsız davranış kalıpları sergileriz. Ne var ki, biz insanlar, aynaya bakmaya (kendimizle yüzleşmeye) cesaret edemediğimiz içindir ki gündelik yaşantımızdaki tutarsızlıklarımızı ve çelişkilerimizi indirgemeci bir yaklaşımla şöyle meşrulaştırırız: “Hatasız kul olmaz.”

Oysaki tutarsızlıklarımızla çelişkilerimiz apaçık bir şekilde ikiyüzlülüktür. Riyakârlık dediğimiz şeydir bu. Hatasız olamayacağımız meydandadır ama fıtratımızdaki bu kusurlu olma eğilimi bizlerin ikiyüzlülüğüne meşruiyet kazandırmak için geçerli bir bahane değildir. İnsan-ı kâmil olmak elbette mümkündür fakat ha deyince olacak şey de değildir. Dolayısıyla tastamam kusursuz olamıyoruz. İşte bu yalın gerçekliğe bel bağlayarak ikiyüzlülüğümüze kılıf uydurmamız ise ikinci bir riyakârlıktır. Hem de katmerli riyakârlıktır. Biz insanlardaki ikiyüzlülüğün gündelik yaşam içerisindeki en belirgin yansıması ise hoşgörüsüzlüktür. Öyle ki, çok geniş bir kapsamda kendimizi hoşgörüden alıkoyuyoruz. Hoşgörüsüzlüğün en başında ise farklı fikirlere tahammülsüzlük davranışı gelmektedir. Bir misal verecek olursak: “İslamiyet hoşgörü ve merhamet dinidir,” deriz ama kimi zaman bu söylem havada kalır. “İslamiyet huzur ve hoşgörü dinidir,” söylemini dillerinden düşürmeyen birtakım tutarsızlar vardır ki bunlar kendilerine Tanrı dininin bekçiliği görevini atfederler ve kimisini kâfir ilân ederlerken kimisi için de “katli vaciptir” fetvasını yapıştırırlar. İşte buradaki ikiyüzlülük açıkça ortadadır.

Şüphesiz ki bağnazlık ve riyakârlık her cephede aynıdır. Kendisini en iyi milliyetçi sanan bir vatandaş kendisi gibi düşünmeyenleri yek hamlede milliyet ve vatan düşmanı olarak damgalayabilir. Konforlu bir eve ve lüks bir otomobile sahip bir sosyalist vatandaş ise kendisindeki refah tutkusunu görmezden gelerek başkalarını kolayca toplum düşmanı veya yoksulları sömüren olarak suçlayabilir. Demokrat olduğunu söyleyen bir vatandaş ise fanatiklik derecesinde bağlandığı herhangi bir siyasi partiye oy vermeyen seçmenleri vatana ihanetle itham edebilir. İdeolojik tercihi ne olursa olsun toplum içindeki vatandaşların pek çoğu işte bu şekilde çelişki yüklüdür ve kendisi dışındaki herkesi kusurlu bulmaya eğilimlidir. Ama hiç düşünmez ki onun bu eğilimi kibirdir. Kibirdir çünkü itiraf etmese de şöyle bir mesaj vermiş olmaktadır: “Hepiniz kusurlusunuz, hepiniz yanlışsınız.” Şu halde sadece kendisi mükemmel değil midir? İşte size kibir!

HAKİKAT ÖNÜMÜZDE Mİ?

Günümüzün kültür ve siyaset bilimi felsefecilerinden Prof. Dr. Milay Köktürk “Ufku Geniş Olmak” başlıklı bir makalesinde şöyle soruyor: “Acaba hakikat gerçekten önümüzde apaçık durmakta mıdır?”

Milay Köktürk bu soruyla şunu vurgulamaya çalışmaktadır: Hakikat tek olsa bile o hakikate ulaşma yolları tek değildir. Dolayısıyla benim gerçekliğim bir başkası indinde yanlış olabilir. Fakat biz insanlar kendi doğrularımızı mutlak doğru olarak gördüğümüz içindir ki başkalarının farklı farklı düşüncelerinde bile doğruluk payı bulanabileceği ihtimalini kabul etmeye yanaşmıyoruz. “Ben her fikre açığım” dediğimizde samimi görünsek bile iş uygulamaya gelince yan çiziyoruz. Benim kendi doğrumun mutlak doğru olabilmesi için gereken şart “vahiy” almış olmamdır. Ama hiçbirimize vahiy gelmediği hâlde hepimiz kendi düşüncelerimize mutlaklık yüklüyoruz. Vaziyet böyle olunca da “hoşgörü ve her fikre açık olma” söylemi havada kalıyor. Hoşgörünün ve fikir hürriyetinin yeterince benimsenmediği (içselleştirilemediği) ortamlarda ise gerilim hüküm sürüyor. Şiddet ve tehdit yaygınlaşıyor. Bu satırların yazarı olarak ben muhtelif dergilerdeki yazılarımda çetrefilli konulara değinme cesaretini sergilemeye yelteniyorum. Milliyetçi vatandaşların çok sevdiği Hüseyin Nihal Atsız’ın eserlerine dair aykırı düşünceler yazdığımda birtakım milliyetçi arkadaşlarca topa tutuluyorum ve çakma milliyetçi olmakla suçlanıyorum. Günümüz Müslümanlığındaki birtakım yaklaşımları eleştirdiğimde ise birtakım İslamcı arkadaşlarca din karşıtıymış gibi algılanıyorum. Tabii buradaki aforoz mekanizması pek çoğumuz için işliyor. Yeri geliyor ben de önyargılı davranarak kendim gibi düşünmeyenleri yargılıyorum. Bütün bu önyargılı tavırların anlamı şudur: Kimin iyi milliyetçi olduğuna, kimin kötü Müslüman olduğuna, kimin sahte demokrat olduğuna karar verme yetkisi bendedir. İşte yine kibir ve büyüklenme!

Milay Köktürk söz konusu makalesinde şöyle diyor: “Toplumsal gerçeklikler; siyasal, kültürel, dinî olgular çok boyutludur. Evet, her birinin değişmezleri vardır ama gündelik hayatta karşımıza çıkan hâlleriyle bunlar, tek bir duruş noktasından hareketle, tüm boyutlarıyla kavranamaz. Herkes burada bir hakikat kâşifi olmaya adaydır.”

Köktürk Hoca demek istiyor ki, her birimiz her şeyi bütün boyutlarıyla dosdoğru kavrayamayız. Bizler ne peygamberiz ne aziz ne de evliya. Metafizik yardım almıyoruz. Vahiy de
almadığımıza göre bizim gündelik yaşam içindeki ön kabullerimiz veya şahsî kanaatlerimiz yüzde yüz doğru olmayabilir. Ve hatta olamaz. Şu hâlde hepimiz ayrı ayrı, vicdanen ve fikren hür vatandaşlar olarak hakikatlerin peşine düşmeli, birer hakikat kâşifi olmalıyız. Böyle yapmayıp da kendi ön kabullerimizi sorgusuz sualsiz neredeyse kutsallaştırdığımızda başkalarının fikir ve vicdan haklarını çiğnemiş olacağız. Herkesin kendi keşiflerini akıl süzgecinden geçirmesi gerektiğini hatırlatan Köktürk Hoca taşı gediğine şöyle koymaktadır: “Bunu (kendi keşiflerimizi akıl süzgecinden geçirmemiz gerektiği gerçeğini) görmezden geldiğimiz zaman, orada hakikati ortaya çıkarma mücadelesi değil, sadece bireysel kabullerimizin kavgasını yaparız. Başka bir ifadeyle, kendi dar alanımızda, etrafa yumruk sallar dururuz.”

BAYRAK TARTIŞMALARI

İşte Türkiye’mizin bugünkü atmosferi böyledir. Birtakım müşterek değerler etrafında uzlaşmak ve kenetlenmek yerine birbirimize yumruk sallayarak vatanseverlik taslamayı hüner belliyoruz. Birtakım müşterek değerlerimizin şuurundayız elbette ama müşterek değerleri olabildiğince aşağıya çektiğimiz için kavga ortamı pekişiyor. Böylesi bir ortamda ise hem huzur sönük kalıyor hem gerilim peyderpey tırmanıyor ve hem de toplumsal psikolojimiz gitgide bozuluyor.

Müşterek değerler etrafında kenetlenmeyi yeterince beceremeyişimizin gündemdeki işaretlerinden biri de Türk bayrağı tartışmalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünü kapsayan ay-yıldızlı bayrağımızın birtakım unsurlarca ötelenmesi veya tahrik unsuru olarak algılanması şu sıralar sık karşılaştığımız abes bir tavırdır. Bir milletin ve devletin istiklâl ve hürriyet sembolü olması gereken “bayrak” tartışma konusu bile olmamalıdır. Bir toplumun veya bir devletin bayrağını değiştirdiğimizde sorunlar sihirli değnek değmişçesine çözülmeyeceğine göre bayrak tartışmalarının gerilim yaratmaktan başka hiçbir sonuç vermeyeceği açıktır.

Medeniyet ve hürriyet ortamında bayrak dahi tartışılmalıdır savını ortaya atacak olduğumuzda ise daha ilk baştan müşterek değerler olgusunu alaşağı etmiş olacağız. Bir ülkede bayrak bile tahammülsüzlüklere yol açıyorsa o ülkede kimse kimseden hoşgörü bekleyemez hâle gelecektir. Oysaki hoşgörü medenî tavrın olmazsa olmazıdır. Hoşgörüsüzlük ortamında (kendi dar alanımızda) etrafa yumruk sallamayı herkes bir hak olarak görecektir ki bunun anlamı şiddettir, herkesin birbirini her fırsatta tehdit etmeye yönelmesidir. Bizzat tanığı olduğum bir hadise şöyledir: Muayyen bir ideolojiye sahip bir akademisyen başka bir ideolojiye sahip bir akademisyenin kitabını kendi ideolojisindeki öğrencilerine tavsiye ettiğinde “hocam, al o kitabı, münasip bir yerine” şeklinde tepki almıştır. İşte sürekli gerilimin bulunduğu, müşterek değerlerin örselendiği bir toplumda fikir hürriyeti güdük kaldığı için öğrenciler kendi hocalarına bile hoşgörü göstermeyi öğrenemiyorlar. Ve bu şartlar altında Türkiye’nin medeniyet yarışında bütün dünya insanlarına müspet bir örnek teşkil etmesi sadece hayalde kalıyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir