Görüşler

Özgür Ünlühisarcıklı yazdı: Trump serbest bıraktığı ‘canavarı’ kontrol edemiyor

Özgür Ünlühisarcıklı yazdı: Trump serbest bıraktığı ‘canavarı’ kontrol edemiyor

The German Marshall Funds Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı, ABD’de son dönemlerde yükselişte olan beyaz ırkçılık dalgasını değerlendiriyor.

ABD’nin başkenti Washington’ın en ilgi çekici özelliklerinden birisi pek çoğu Smithsonian Enstitüsü tarafından finanse edilen müzeleridir. Washington’da büyüyen çocuklar çok şanslıdır, zira yaşıtlarının ancak kitaplarda veya internette görebildiği Apollo Mekiği’ni, gerçek bir dinozor iskeletini, Edison’un yaptığı ilk ampullerden birisini, dünyanın dört bir yanından toplanmış kristalleri ve değil bir çocuğu yetişkinleri bile heyecanlandıracak pek çok parçayı bu müzelerde görerek yetişirler. Washington’ı ilk ziyaretimde zamanımın çoğunu bu müzelerde geçirmiş ve bu sırada hiç unutmadığım bir sahne ile karşılaşmıştım. Amerikan Ulusal Tarih Müzesi’nde (American Museum of National History) kölelik ile ilgili bölümde üzerinde “Satılık Zenciler” (Negroes for Sale) yazılı tahta bir tabelanın önünde duruyordum. Yanıma Afrikalı-Amerikalı bir aile gelmiş ve doğrusu bir bakışımla pot kırma endişesi içinde ne yapacağımı bilememiştim. Tabelaya bakan küçük erkek çocuk üzgün bir şekilde “neden bize bunu yaptılar?” diye soruvermişti. Çocuğun anne ve babası verecek bir cevap ararken ablası “hepimiz Amerikalıyız” demiş ve dördü birden duruşlarını dikleştirerek gururla birbirlerine bakmışlardı. Benim hesabıma da yakın zamana kadar mağdur ettiği bir kitleye bile böyle güçlü bir aidiyet hissi verebilen Amerikan toplumunu takdir etmek ve bir Türk olarak biraz da öykünmek düşmüştü. Ama aslında gerçek çok farklıydı.

ABD’de Afrikalı-Amerikalıların en azından teoride eşit vatandaşlık hakkını elde etmelerinin bedeli kanlı bir iç savaş ve hala devam etmekte olan bir mücadele oldu. Bilindiği gibi ABD’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln’ün köleliği kaldırma politikası, sanayileşmiş Kuzey Eyaletleri (Federasyon) ve ekonomileri tarıma dayalı Güney Eyaletleri (Konfederasyon) arasında dört yıl sürecek ve 600 binden fazla Amerikalı’nın ölümüyle sonuçlanacak iç savaşa yol açtı. Savaşın 1865’de Kuzey’in kesin zaferi ile sonuçlanmasıyla birlikte kölelik kurumu tamamen kaldırıldı ve Afrikalı-Amerikalıları topluma entegre etmeyi hedefleyen Yeniden Yapılandırma (Reconstruction) dönemi başladı. Köleliğin kaldırılmasının hemen ardından 1866 yılında kurulan ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan Ku Klux Klan (KKK) Afrikalı-Amerika’lılara karşı gösteriler düzenlemeye ve terör eylemleri gerçekleştirmeye başladı. 1880’lere gelindiğinde hemen hemen ortadan kaldırılan KKK, 1915’te yeniden faaliyete geçti ve bu sefer sadece Afrikalı-Amerikalıları değil aynı zamanda göçmenleri, Katolikleri, Yahudileri ve hatta işçi örgütlerini hedef almaya başladı. KKK, 1944 yılında kendisini lağvetse de 1960’larda ırklar arası eşitliği savunan Sivil Haklar Hareketi’ne tepki olarak özellikle güney eyaletlerinde Afrikalı-Amerikalılara ait okulların ve kiliselerin bombalanması da dahil terör eylemleri yeniden başladı. 1960’lı yıllarda yapılan bir dizi reformla birlikte Amerika’daki ırk ayrımı kağıt üstünden ortadan kaldırıldı ve pozitif ayrımcılık uygulamaları ile Afrikalı-Amerikalıların sosyo-ekonomik statülerini geliştirmeye yönelik programlar başladı. KKK’nın artıkları ise neo-Nazi grupları ve diğer marjinal grupların içinde eridi.

17-08/22/gorusler.JPG

EŞİTSİZLİK KALKMADI

Ekonomik ve sosyal göstergelere bakacak olursak olumlu yöndeki gelişmeye rağmen Amerika’da ırk ayrımının ve bu çerçevedeki eşitsizliğin tamamen ortadan kalktığını söylemek zor. Afrikalı-Amerikalıların emniyet güçlerinin yanlış uygulamaları ile mağdur olmaları hatta hayatlarını kaybetmeleri durumunda sistemin çoğu zaman hatalı olan emniyet mensubunu koruması örneğinde olduğu gibi idarenin de kararlarını her zaman eşitlik ilkesi çerçevesinde aldığını söylemek kolay değil. Bilindiği gibi Afrikalı Amerikalılar birkaç yıl önce polis şiddetine karşı “Siyah Hayatlar Önemlidir (Black Lives Matter” adlı bir kampanya başlatmış kendisi de Afrikalı-Amerikalı olan dönemin başkanı Barack Huseyinn Obama’nın da desteğini almışlardı.

İşin ilginç yanı, bir taraftan Afrikalı Amerikalılar eşitlik mücadelesi verirken öte yandan beyaz orta sınıf teknolojik gelişmelerin ve küreselleşmenin sonucunda sosyo-ekonomik olarak zemin kaybetmekten şikayet etmeye başlamıştı. Donald Trump’ın seçim kampanyası bu grupların daha örgütlü ve dinamik hale gelmesine ve beyaz ırkın üstünlüğüne inanan, göçmen karşıtı, anti-semitik, İslamofobik, zenofobik ve homofobik gruplarla gerek söylemsel gerekse eylemsel yakınlaşma sürecine girmelerine yol açtı. Sonuç olarak Donald Trump daha iyi bir hayat ve daha güçlü bir Amerika ümit eden sıradan Amerikalıların bireysel oylarının yanısıra tüm bu aşırıcı grupların da desteği ile ve kılpayı denecek bir farkla 46. Amerikan Başkanı seçildi.

Trump’ın kampanya sırasında kullandığı söylemin seçim vaadi ile sınırlı olduğunu düşünenler kısa sürede yanıldılar, zira Trump’ın seçim kampanyası sırasındaki söylemi ve başkan olduktan sonraki söylemi arasında hemen hemen hiçbir fark yoktu. Üstelik Trump bir kısım Müslüman ülkenin vatandaşlarına yönelik seyahat yasağı gibi bazı vaatlerini uygulaya geçirmek için hiç vakit kaybetmedi ancak bu doğrultudaki kararnameleri Amerikan yargısına takıldı. Trump başta Steve Bannon olmak üzere aşırı milliyetçi isimlere Beyaz Saray’da yer vererek kampanyasına destek veren ırkçı ve aşırı milliyetçi gruplara da göz kırpmış ve cesaret vermiş oldu. Bu cesaretin meyve vermesi de öyle çok uzun sürmedi ve iş Amerikan İç Savaşı’nın hayaletinin kendisini göstermesine kadar vardı.

Bir süredir Amerikan İç Savaşı sırasında Konfederasyon ordularını yönetmiş Robert Lee, Thomas (Stonewall) Jackson gibi generallerin heykellerinin kamuya ait alanlardan kaldırılmasına ilişkin bir tartışma süregidiyordu. Bu ister istemez gerilim yaratacak bir tartışmaydı zira üzerinden 150 geçmiş olsa da iç savaşın sembolleri (Konfederasdyon Bayrağı, şarkılar, marşlar) ve bu arada Lee ve Jackson gibi “savaş kahramanları” birçok eyaletin yerel kimliğinin bir parçasıydı. Virgina Eyaleti’nde bulunan Charlottesville Kent Meclisi’nin bir kamu parkında bulunan Robert Lee heykelini kaldırma kararı da beklendiği gibi gerilime yol açtı ve aşırı sağ gruplar bu gerilimi harekete geçmek için fırsat olarak kullandı. 12 Ağustos Cumartesi günü “Sağı Birleştir (Unite the Right) adlı bir miting yapma kararını açıklayan gruplar Cuma gününden Konfederasyon bayrakları, Nazi bayrakları, Ku Klux Klan pankartları ile ırkçı sloganlar atarak sokağa çıktılar. Kaldırılması tasarlanan Robert Lee heykelinin etrafı askeri üniformalı ve otomatik silahlar taşıyan militanlar tarafından çevrildi. Cumartesi günü ırkçı gruplar tekrar sokağa çıkarken bu sefer karşıt protestocular da sokağa çıktı ve aralarında çatışmalar başladı. Olayların sırasında bir araç karşı-protestocuların arasına dalarak bir kişinin ölümüne yol açtıktan sonra olay yerinden uzaklaştı ve sonradan yakalandı.

Nazi Almanyasının ilk yıllarını andıran bu görüntüler yeterince tedirgin ediciydi, ancak asıl korkutucu olan ABD Başkanı Trump’ın söylemedikleri ve söyledikleriydi. Olaylara Twitter üzerinden anında reaksiyon gösterilmesi ile tanınan ABD Başkanı bu sefer uzun süre sessiz kaldı. Sosyal medyadaki baskılar üzerine bir açıklama yapma ihtiyacı hisseden ABD Başkanı bu sefer de ırkçı semboller ve sloganlardan ve Nazi bayraklarından hiç bahsetmeyen ve olayın tüm taraflarını eşit derecede sorumlu tutan açıklamalar yaptı. Bir kişinin arabasını kalabalığın üstüne sürerek bir protestocunun ölümüne yol açmasına ilişkin sadece üzütünlerini dile getirmesi ise şayet şoför Müslüman olsaydı Trump’ın bunu bir terör eylemi olarak ilan etmekte gecikmeyeceği tartışmalarını başlattı.

Trump’ın bu tutumu muhalifleri için bile sürpriz oldu, herhalde hiç kimse bir ABD Başkanı’nın Nazi ve KKK sembolleri karşısında kayıtsız kalmasını beklemiyordu. Ancak ABD toplumu bu kayıtsızlık karşısında kayıtsız kalmadı ve tepkisini sosyal medya aracılığıyla yoğun olarak gösterdi. Başkan Trump’ın kurduğu İş Dünyası Danışma Heyeti’ndeki bazı CEO’lar tepki olarak istifa ederken Trump çözümü Konsey’i bütünüyle dağıtmakta buldu. Trump ayrıca tepkilerin odağındaki aşırı milliyetçi stratejisti Steve Bannon’un görevine son verdi.

DESTEK DÜŞÜYOR

Charlotteseville olayları sırası ve sonrasındaki tutumu Başkan Trump’ın bir canavarı serbest bıraktığını ve şimdi kendisinin de bu canavarı nasıl kontrol edeceğini bilmediği gösteriyor. Trump’ın ırkçı grupların Charlotteseville’deki tezahürüne karşı ilk reaksiyonu yatıştırmaya çalışmak oldu. Oysa doğru olan bu gruplara suçlu olduklarını, sadece ABD yasaları karşısında değil, daha önemlisi insanlık karşısında suçlu olduklarını ve Amerikan toplumu içindeki marjinalliklerini hatırlatmak olurdu. Bunu yapamaması, bu grupların siyasi desteğine hala ihtiyaç duyduğu şeklinde yorumlandı. Bu arada Gallup Araştırma Şirketi’nin bulgularına göre Trump’ın performansını onaylayanların oranı yüzde 35’e düşerken onaylamayanların oranı yüzde 59’a yükseldi. Politikaları için Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluğun desteğini alamayan, bürokrasideki birçok üst düzey pozisyona hala atama yapamayan, Beyaz Saray’daki ekibinde sık sık değişikliğe gitme ihtiyacı hisseden, seçim kampanyası sırasında Rusya ile işbirliği yaptığı iddialarına muhatap olan ve kamuoyu desteği de öyle çok parlak olmayan Trump’ın işi önümüzdeki dönemde daha da zorlaşacak gibi görünüyor. Bütün bunların ülkemizi de ilgilendiren bir boyutu da var. İlkeli duruş elbette Amerikan seçmeninin tercihine saygı duymayı gerektirir. Ancak Amerikan seçmeninin tercihine duyulan saygı, bunun ötesine geçip, Trump’ın başkanlığı karşısında istisnai bir heyecan göstermeyi gerektirmez. Böyle bir heyecan bir tercihin ifadesi anlamına gelir ki ülkemizin batı dünyasında zaten hiç olumlu olmayan görüntüsüne daha da fazla zarar verir.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir