Görüşler

Prof. Dr. Mehmet Merdan Hekimoğlu yazdı: Post-gerçekliğin yükselişi

Prof. Dr. Mehmet Merdan Hekimoğlu yazdı: Post-gerçekliğin yükselişi

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mehmet Merdan Hekimoğlu, Türkiye-Hollanda krizinden yola çıkarak Batı dünyasında yükselişte olan aşırı sağ dalgayı inceleme altına alıyor.

PROF. DR. MEHMET MERDAN HEKİMOĞLU

Referandum kampanyası kapsamında konuşmak yapmak üzere Rotterdam’a gideceğini açıklayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş izninin iptal edilmesinin ardından Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan siyasi kriz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın; Viyana Sözleşmesi, diplomatik nezaket ve uluslararası teamül kurallarına aykırı bir şekilde bu ülkeden sınır dışı edilmesiyle birlikte doruk noktasına ulaştı. Türkiye, Türk bakanları engellemesinden ve barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanan Türk vatandaşlarına yönelik kötü muamelesinden dolayı Hollanda’ya iki ayrı nota verdi. Söz konusu notalarda Hollanda makamlarının muamele ve uygulamaları güçlü bir şekilde kınandı, tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla, yaşanan olaylara ilişkin gerekli soruşturmaların yapılması istendi ve resmi bir yazılı özür beklendiği belirtildi.

Almanya, Hollanda ve Avusturya’da Türk bakanlara referandum için toplantı yapma izni verilmemesi kampanyasına son olarak Danimarka da dâhil oldu. Bu ülkenin Başbakanı Lars Lokke Rasmussen, Başbakan Binali Yıldırım’a, daha önceden planlanan Kopenhag ziyaretini ertelemesini önerdi. Alman ZDF kanalına yaptığı açıklamalarla mahut tartışmaya müdahil olan Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, Türk politikacıların referandum kampanyası yapmak istemesi nedeniyle birçok Avrupa ülkesiyle Türkiye arasında ortaya çıkan krizin Türkiye’nin yararına olmayacağını ifade etti, bu durumun Türkiye ile Avrupa’nın ekonomik işbirliğini imkân dâhilinden çıkardığını da belirtti. Avrupa’da Müslüman ve Türk karşıtlığı üzerinden geometrik dizi halinde giderek güç kazanan ve zamanın ruhuna damga vuran bu popülizm siyasetinin altında yatan temel felsefe, üç kelimelik bir ibareyle, kısaca şöyle ifade edilebilir: Post-gerçekliğin yükselişi...

ORTA SINIFIN ÇÖKÜŞÜ

Olgusalın kişisel duygu ve değer yargılarından bağımsız bir şekilde ve mümkün olabildiğince nesnel veriler matrisi çerçevesinde ortaya konulmasından uzaklaşılması anlamına gelen ‘post-truth’ terimi, Oxford Sözlükleri tarafından, 2016 yılının sözcüğü seçildi. Bunu, Alman Dil Cemiyeti’nin (GfdS), Almanca’da yine aynı anlama gelen ‘postfaktisch’ kelimesini binlerce sözcük arasından yılın kelimesi olarak ilan etmesi izledi. Dünyanın önemli bilim ve iletişim dilleri arasında olduğu kabul edilen İngilizce ve Almanca dillerindeki bu tercihlerin, neo-Marksist düşünürlerden Antonio Gramsci’nin dil, kültür ve ideoloji arasındaki organik düz ilişkiyi ortaya koyan çığır açıcı çalışmaları kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. Bu bağlamda Batı dillerindeki “gerçek ötesi” kelimesinin son yıllardaki olağanüstü hızlı yükselişi, önümüzdeki dönem içerisinde toplumların giderek nasıl bir küresel hegemonik yönlendirme girdabı içerisine savrulacağına dair önemli ipuçları sunuyor. Mezkûr ipuçlarından en önemlisi kuşkusuz sistemik olana ilişkindir. Yani liberteryen liberal, saf rekabetçi piyasa ekonomisini esas alan kapitalist sistemin globalleşmeyle birlikte ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik eşitsizlik ve gelir dağılımı bozukluğu, toplumların daha içe kapanmacı ve popülist bir sürece yönelmelerine neden oluyor. Yani “gerçek ötesi” diskurun politika yapımında bu ölçüde belirleyici hale gelmesinin, böyle bir insiyaki yönelimin doğal yansıması olarak okunması gerekiyor. Nitekim İngiliz Yardım Kuruluşu Oxfam’ın küresel ölçekte gelir adaletsizliğinin her sene daha da arttığına vurgu yaptığı Ocak 2017 tarihli raporunda, en zengin 8 kişinin toplam servetinin (426 milyar dolar) dünya nüfusunun yarısını oluşturan 3.6 milyar insanın toplam servetinden (409 milyar dolar) daha fazla olduğu belirtiliyor.

Sermayenin, Marksist terminolojideki “artı değer teorisinin” bir uygulama hali olarak, ucuz hammadde ve işgücünün bulunduğu “en az gelişmiş ülkelere” kar maksimizasyonu için yoğun bir şekilde yönelmesi, üretim süreçlerindeki yoğun teknoloji kullanımının ve otomasyonun çarpan etkisiyle birlikte, dünya üzerindeki yoksulluğun ve işsizliğin tahammül edilemez ölçülerde artmasına neden oldu. Orta sınıf büyük ölçüde çöktü, toplumlar giderek çok yoksullar ve zenginlerden oluşan dikomotik bir rijit forma dönüştü. İşte bu nedenle “gerçek ötesi” kavramının bu ölçüde geniş toplumsal karşılık bulmasının evvela bütün bu gelişmelerin negatif türevi olarak okunması gerekiyor. Yani artık günümüz toplumlarında, giderek artan oranda olmak üzere, “olgusal olanla” “normatif olan” arasındaki “keskin anlam ayrımı” işlevini yitirdi ve mevcut olanın ortaya konulmasında “derin hissiyat”, “süfli menfaatler” ve “hedef güdümlü aşkın duygusallıklar” temel belirleyici oldu.

ÇÖZÜLEN TOPLUMSAL YAPILAR

İmaj toplumu olmanın da etkisiyle, gerçeğin bizim iç dünyamızdaki algılanışı, bizatihi dışsal gerçeğin yerine geçti. Algı dünyasına yönelik olarak sosyal medya hesapları, biteviye reklam temrinleri ve troller üzerinden üretilen hâlihazırdaki sanal gerçeklik bilgisi, makbul ve yeterli kabul edildi. Bilimsel gerçeklerin, araştırmaların, verilerin, delillerin ve karşılaştırmalı istatiksel sonuçların dikkate alınması, bilinmeyen bir müstakbel zaman dilimine ötelendi. Bu durum, nesnel gerçeklikle bağın koparılması üzerinden toplumları, kendi iç âlemlerindeki yapay gerçeklik dünyasına hapsetmesi ölçüsünde, şizofrenik bir psikopatolojiye sevk etti. Kaypak, indi, rölatif ve belirsiz bir zemin düzleminde karşılaşılan sorunların sağlıklı bir şekilde ele alınması artık mümkün olmadığından, zaman içerisinde toplumların üzerinde oydaşma sağladıkları ortak bir takım kavram, kurum ve kurallar vasıtasıyla sorunlarını rasyonel ve bilimsel müzakereler yoluyla çözme kapasiteleri de dumura uğradı. Modernizmin çözüldüğü, post-modernist bir belirsizliğin
giderek toplumu ve cari sistemi domine ettiği böyle bir kaotik yapıda, geleneksel bir takım kurumların ve değerlerin de kendilerinden beklenen olumlu işlevleri yerine getirmesi zorlaştı. Zira “gerçek ötesi” anlatı, “aile”, “din” ve “moral değerler” gibi konvansiyonel kurum ve normları da eş zamanlı bir süreç içerisinde ve kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştırdı ve giderek içeriklerini boşalttı. Bütün bu menfi gelişmelerin sonucunda sosyal korku ve endişe kitlesel olarak arttı, hukuk devletinin rafa kalktığı, hukuk güvenliğinin olmadığı bir ortamda hukuk kuralları aşamalı olarak, öngörülebilir ve belirgin olmaktan uzaklaşmaya başladı. Uyuşmazlıkların çözümünde ihkak-ı hakka dayanan yaygın şiddetin ön alması hali gerçekleşti. Böyle bir habis ortamdan en çok etkilenenler ise en kolay şekilde ötekileştirilmeye müsait olanlar, yani göçmenler, Türkler, Müslümanlar, evsizler, vatansızlar, yoksullar, engelliler ve kadınlar gibi toplumun en zayıf, kırılgan ve korunaksız kesimleri oldu.

Toplumun bu dezavantajlı kesimlerine yönelik “ayrımcı politikaların” hiçbir şekilde “akılcı”, “ahlaki” ve “hukuki” temellendirilmesine ihtiyaç duyulmadı. Aksine basit, kolaycı, sığ ve indirgemeci bir demagojik sağ popülizmin zifiri karanlığında yakılan sahte ve ucuz işaret fişekleri üzerinden geniş kitlelere albenili, sembolik mesajlar verilmeye çalışıldı. Nitekim Suriye, İran, Libya, Sudan, Yemen ve Somali’den oluşan altı Müslüman ülke vatandaşlarına yönelik olarak çıkardığı son Başkanlık Kararnamesi’yle ülkeye girişlerine karakuşi yasaklar getiren yeni ABD Başkanı Trump, bu tasarrufunu, Uri Friedman’ın “Atlantik Dergisi”nde somut istatistik verilerle ortaya koyduğu üzere, 1975-2015 yılları arasında adı geçen ülke vatandaşlarından hiçbirisinin ABD topraklarında ölümle sonuçlanan bir terörist saldırı yapmamasına rağmen pervasızca hayata geçirmiş bulunuyor. Aynı minvalde Trump’ın  Meksika’ya duvar örmek istemesi, göçmenlere ve Müslümanlara yönelik ayrımcı politikalar izlemesi, kadınlara yönelik cinsiyetçi, ataerkil bir söylemi dillendirmesi ile basına yönelik otoriter tavır ve tutumunda “gerçek ötesi” politikanın yansımalarını bol miktarda görmek mümkün.

“Gerçek ötesi” söylemlerle, geniş kitlelerin manipüle edilerek, özgürlükçü demokratik hukuk devleti rejiminin tahrip edilmesinin önlenmesi, gelecek yüzyılda nasıl bir sosyo-politik sistemde yaşayacağımızın tayin ve tespit edilmesi bakımından hayati bir önem taşıyor. Bu bağlamda öncelikle ulusal ve uluslararası düzlemlerde gelir dağılımını ve işsizliği azaltmaya yönelik refah devleti politikalarının benimsenmesi suretiyle küreselleşmeci pür liberal kapitalist ekonomik sistemin revize edilmesi üzerinden cari politik rejimin temel sosyolojik dayanağı olan orta sınıfın güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca siyasi plüralizm, muhalefet etme özgürlüğü, kanun önünde eşitlik, temel hak ve özgürlüklerin korunması, temsil, adalet, hesap verilebilirlik, denetim ve denge gibi liberal demokratik siyasal rejimin diğer kurum ve kuralları sonuna kadar işletilerek kamuoyunun doğru bilgilerle enforme edilmesi üzerinden “post gerçekliğin” sahte ve yalan dünyasıyla etkili bir şekilde mücadele edilmesi şart. Bu bağlamda Türkiye’nin kendisine yönelik olarak Avrupa’da vuku bulan son derece haksız ve ayrımcı uygulamalara cevap verirken, aşırı sağın değirmenine su taşıyacak şekilde, “Haçlı Avrupa”, “Hristiyan Avrupa” veya “Neo-Nazi Avrupa” gibi bir takım hassas genellemelerden kaçınarak, rasyonel-seküler-hukuki argümanlarla izlenen popülist politikaları eleştirmesi ve bu yolla demokrat Avrupa kamuoyunu yanına çekerek başarılı olması büyük önem taşıyor. Zira Donald Trump, Vladimir Putin, Viktor Mihály Orban, Norbert Hofer, Marine Le Pen ve Geert Wilders gibi liderlerin “post gerçekliğe” dayalı popülist politikalarıyla önümüzdeki dönemde yapılacak bu çetin mücadelenin bütün dünyayı etkileyecek sonuçları, içinde bulunduğumuz yüzyıla hâkim olacak sosyo-politik sistemin özelliklerinin belirlenmesinde dönüm noktası olacaktır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir