Görüşler

Prof. Dr. Bekir Karlığa yazdı: Türk toplumu derin bir bilinç dönüşümü yaşıyor

Prof. Dr. Bekir Karlığa yazdı: Türk toplumu derin bir bilinç dönüşümü yaşıyor

“Cehalet, tembellik, geri kalmışlık, doğal afetler ve terör...” Prof. Dr. Bekir Karlığa, geride bıraktığımız Ramazan Bayramı’ndan hareketle İslam coğrafyasındaki kıyımı kaleme aldı.

BEKİR KARLIĞA

Bayramlar, sevinç, coşku ve duyguların sel olup aktığı, büyüklere saygının, küçüklere sevginin serpilip boy saldığı derin ve anlamlı günlerdir. Bayramlar aynı zamanda derin düşünme ve geniş bir muhasebe fırsatları da sunar bize. Gerek ülkemiz bakımından, gerekse İslam dünyası bakımından -ne yazık ki- hüzünlü bir bayram kutladık. Gördüğümüz manzaralar ve izlediğimiz görüntüler karşısında gırtlağımız boğum boğum oluyor, yüreğimiz ağzımıza geliyor.

Ateist, Marksist, Leninist ideolojilerle beyni yıkanmış, eli kanlı, gözü dönmüş bölücü ve hain bir azınlık, iç aymazlıkların ve dış mihrakların tahrik ve teşviki ile 30 yıldır kahraman askerlerimize ve polislerimize saldırıyor, halkımızı acı ve yaslara boğuyor.   

Emperyalizm ve sömürü ağı içerisinde bocalayan İslam coğrafyası, adeta bir yangın yerini andırıyor. Cehalet, tembellik ve geri kalmışlık kıskacı altında eziliyor, doğal afetlerle boğuşuyor, terör saldırılarıyla sarsılıyor, savaşlarla yakılıp yıkılıyor, kötürümleştiriliyor. Özgün medeniyet bilincinden yoksun, kuru ve lafta kalan bir İslam söylemiyle beyni yıkanmış gafil ve hainlerin oluşturdukları cinayet şebekeleri, gözlerini kırpmadan oluk oluk Müslüman kanı akıtmaktan mazoşistçe zevk alıyorlar.

Kısacası İslam dünyasının içinde bulunduğu “hal-i pür melal”, sevincimizi hüzne dönüştürüyor. Daha da ötesi, feri söndürülmek istenen ölümsüz bir uygarlığın sızısı kaplıyor içimizi.

Yıllar, hatta asırlar var ki sayısız medeniyetlere ev sahipliği yapan bu kadim medeniyet yurdu, gerçek bayramlardan mahrum bulunuyor. Tıpkı bundan 100 yıl önce büyük İslam şair ve düşünürü Mehmet Akif’in tasvir ettiği gibi:

“Yıllar var ki, yâ Muhammed, aylar bize hep Muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi... Eyvah o da leyl-i mâtem oldu!

Alem bugün üç yüz elli milyon mazluma yaman bir alem oldu.”

Aradan yaklaşık bir asır geçti, bir buçuk milyara ulaşan koca bir İslam dünyası, yine aynı acı tablolarla karşı karşıya. Bunun nedenlerini uzun uzun düşünüp tahlil etmek her Müslüman aydının başta gelen görevi.   

Ölüm saçan uçaklara, nefes kesen jetlere, ateş kusan bombalara, intihar saldırılarına, toplu katliamlara ve vahşi cinayetlere rağmen bu yıl, ülke çapında her yıldan daha farklı ve coşkulu bir Ramazan yaşadık. Ramazan çadırları, iftar sofraları sahur programları, teröre meydan okurcasına buram buram dostluk, sevgi, şefkat ve paylaşma doluydu.

Upuzun günlere ve zaman zaman kavurucu sıcaklara rağmen bu yıl oruç tutanların oranı oldukça yüksek geldi bana. Bakmayın siz sosyete muhitlerinin lümpenliğine, eskilerin deyişi ile “aleni nakz-ı sıyam” eden hoppaların hoyratlıklarına, halkımızın büyük çoğunluğu iftar sofralarında ezan-ı Muhammedi’yi bekliyordu. 

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de dini duyguların her geçen gün daha da güçlendiği görülüyor. İndirgemeci katı pozitivist, materyalist dünya tasarımı ve gaddar kapitalizmin kıskacı altında ezilen insanoğlu, değişik şekillerde kurtuluş yolları aramakta ve dini hayatın huzur dolu ikliminde rahat bulmaya koşmaktadır. Bu çerçevede Türk toplumu da köklü ve derin bir bilinç dönüşümü yaşıyor. Gözle görülür biçimde geleneksel değerlere yöneliyor, manevi değerleri yeniden keşfetmeye başlıyor.

Her dönüşüm gibi bu büyük dönüşümün başarılı olabilmesi için, ayırıcı değil birleştirici, yöresel değil küresel, aklı dışlayan ya da putlaştıran değil, aklı olması gereken yere yerleştiren ve hep ön planda tutan dengeli, gerçekçi, sağlıklı ve bütüncül bir dünya görüşü gerekir. Ancak bu sayede dini, hurafe ve efsaneler bataklığına düşmekten kurtarabiliriz.   

Bu manada Ramazan ayrı bir ortam oluşturuyor, oruç ayrı bir misyon üstleniyor. Zira oruç, aç ve susuz kalmanın ötesinde, kişinin sabır ve dayanma gücünü geliştiren eşi bulunmaz bir irade imtihanıdır. Böylece salt bir bedeni ibadet gibi görülse de oruç, kozmolojik denge ile biyolojik dengeyi, psikolojik denge ile etik ve metafizik dengeyi birleştiren eşsiz bir manevi etkinlik haline dönüşüyor.

İslam’ın öngördüğü ibadetler, kişiyi, kendisi, çevresi, içinde yaşadığı evren ve yaratıcı ile bütünleştirerek varlıkta eşsiz bir uyum ve ahengin gerçekleşmesini sağlar.

Her konuda fıtratı esas alan İslam dini, fıtrat ile ters düşen bütün yaklaşımlara kapılarını kapamıştır. Bu nedenledir ki eski çağlardan beri gerek primitif, gerekse gelişmiş bütün kadim geleneklerde mevcut olan, bedene acı, sıkıntı vererek yaratıcıya ulaşmayı amaçlayan sıkı riyazet ve asetizm yöntemleri İslam’da yasaklanmıştır. Allah Resulü: “Bedeninin de, eşinin de senin üzerinde hakkı vardır” buyurmuştur.

Hiçbir şeyin kendiliğinden haram ve kötü olmadığı, her şeyin aslında helal ve mubah olduğu, İslam hukukunda temel bir kuraldır. Bu sebepledir ki bütün iyi ve güzel şeyler Müslüman’a helal kılınmıştır. Allah’ın helal kıldığı bir şeyi de kimsenin haram kılmaya hakkı ve yetkisi yoktur.

Allah’ın bize bahşetmiş olduğu her türlü nimetlerden yararlanılması ve bu ihsanından dolayı kendisine daima şükredilmesi buyrulurken, aşırı tüketim ve israf yasaklanmıştır. İslam düşüncesinde israf, yalnız yemek içmekle ilgili bir sorun olarak algılanmaz. Bedeni ve ruhi bir sağlık sorunu olarak ele alındığı gibi “etik” ve “politik” bir problem olarak da değerlendirilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, imansız bir despot olduğu defalarca vurgulanan Firavun’un, aynı zamanda bir “müsrif” olduğu belirtilir. (Yûnus: 83) Buna karşılık yüce Allah’ın hem “müsrifleri sevmediği” (A’râf: 31) hem de onları asla “doğru yola iletmeyeceği” (Ğâfir: 40) bildirilir.

İslam’a göre dinin asıl amacı, ferdi hem bu dünyada hem de ahirette mutlu kılmak olduğundan, mutluluk konusu, bedeni ve ruhi olarak ikiye bölünmek yerine, bu ikisinin dengeli birleşimi olarak ele alınır. Maddi-manevi, dünyevi-uhrevi, bedeni-ruhi mutluluk, sonuçta toplumsal mutluluğa neden olduğu gibi, “saadet-i kusvâ” denilen ebedi mutluluğu da sağlar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir