Görüşler

Türkiye terör sarmalına kapılmamalı

Türkiye terör sarmalına kapılmamalı

2011 devrimi sonrası ismi öne çıkan cumhurbaşkanı adaylarından Abdülmünim Ebu’l Futuh Mısır politikasını analiz etti.

KARAR RÖPORTAJ / DENİZ BARAN

Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi’nin eski üyelerinden olan ve 2011 devrimi sonrasında en öne çıkan cumhurbaşkanı adaylarından biri olan Abdülmünim Ebu’l Futuh seçim maratonunu uzun süre favori olarak götürmüş olmasına rağmen birkaç faktörden ötürü cumhurbaşkanlığına uzanamamıştı. Ebu’l Futuh ile Mısır’ın dününü, bugününü konuştuk...

Öğrenci lideriydiniz, sonra radikal bir hareket olarak görülen Cemaat-i İslamiyye’nin kuruluşunda yer aldınız. Son olarak ise daha ılımlı ve kapsayıcı bir çizgide yer aldınız. Bu değişimin hikâyesi nedir?

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki 1970’li yıllarda üniversitelerde yer alan Cemaat-i İslamiyye devlete karşı şiddete başvuran gruplarla eşdeğer değildi. Bu metotlara geri dönmeleri, 1997’de vizyonlarını yenilemelerinden sonra gerçekleşti. Ayrıca bu cemaatin hâlâ Mısır devletince tanınan siyasi bir kanadı da mevcuttur. Velhasıl, bizim üniversite yıllarımızda içinde yer aldığımız hareket, radikal diye tanımlanan hareketten farklıydı. Şiddet yanlısı ya da aşırıcı yönü olmayan bir öğrenci hareketiydi. İdeolojimizi dayandırdığımız kişiler Şeyh Muhammed el Gazzali, Yusuf el Kardavi ve diğer ılımlı, mutedil fıkıh ulemasıydı. Yani radikal bir öğütten ılımlı gruplara doğru yaşanan dramatik bir değişim söz konusu değil. Farklı arka planlardan insanlarla tanışıklık arttıkça yaşanan doğal değişimler gerçekleşti.

Politik aktörlerin farklılıkları çatışma unsuru olmaktan çıkarmaması ve Müslüman Kardeşler iktidarının kötü yönetimi 3 Temmuz derbesini doğurdu. Yönetimi alanlar halkı korumak için akıllıca hareket etmeyince de kazanımlar kaybedildi.

1987-2009 arasında Müslüman Kardeşler’in Rehberlik Konseyi’ndeydiniz. Neden daha sonra yollarınız ayrıldı?

Tartışma esasen şununla alakalıydı: Cemaatin bir kısmı bütün kararlara ve rehberlere hâkim olmaya çalışıyordu. Parlamento ve sendika koltukları için mücadele etmeyi meşrulaştırıp dümeni sırf otorite/iktidar sahibi olma hedefine cevirdiler. Bu cemaatin toplum içindeki ana rolü bu değildi.  İhvan’ın ana rolü, politik savaştan uzak şekilde davasını gütmekti.

Devrim sonrası seçimlerde cumhurbşkanı adayı göstermeyeceğini söyleyen fakat sonra fikir değiştiren Müslüman Kardeşler’in tavrı önünüzü kesmeye yönelik miydi?

Bunu sadece Müslüman Kardeşler liderlerine sorabilirsiniz ben bilemem, kararı onlar aldı ve ben bu kararın bir parçası değilim.  Ama şüphe yok ki bu karar yanlıştı ve bu kararın olumsuz sonuçları seçimden sadece 1 yıl sonra görülmeye başlandı.

Darbe öncesinde halkın Müslüman Kardeşler’e bakışı neydi?

Tabii ki şimdi büyük bir popülarite kaybı var. Bilhassa, onlara karşı yürütülen medya kampanyası yüzünden böyle, zira bu kampanyalar doğrudan İhvan’ın halkın gözündeki imajını hedef aldı. Darbe öncesinde ise halkın belli kesimlerinde İhvan’a yönelik bir öfke vardı, onları yönetime layık görmüyorlardı. Fakat en azından ajan ya da terörist olarak da görmüyorlardı. Şimdi en büyük değişim bu algıda yaşandı. 

Müslüman Kardeşler gerekli koalisyonu kurmak yerine diğer siyasi grupları devredışı bırakma çabasına mı girdi?

Asıl problem kiminle koalisyon yapacağınızda. Müslüman Kardeşler yalnızca derin devletle koalisyon kurup sivil güçleri unuttu ve bu da sivil aktörlerin katıldığı ulusal diyalog toplantılarında bile belliydi. Toplantılar bir karar almak için kavga eden iki taraftan oluşuyordu. Cumhurbaşkanlığı nezdinde sözlerin verildiği fakat toplantı bittikten sonra bu sözlerde değişikliklerin olduğu bir kısır döngü yaşandı. Belli ki bu değişikliklerin arkasında da baskı yapan başka güçlerin devreye girmesi meselesi vardı. Bu kısır döngü, Mursi’ye olan güveni azalttı. Bir süre sonra da bazı taraflar diyaloğa girmekten kaçınmaya başladı. Hatta sadece farklı siyasi taraflar değil, Mursi’nin bazı danışmanları dahi kendilerini geri çekti ve bu çekilenler önemli insanlardı.

Darbeye yol açan asıl faktörler neydi?

Aşırı bir politik kutuplaşma… Eğer politik aktörler seçime giderkenki farklılıklarını en baştan bir çatışma unsuru olmaktan çıkarıp sokaktaki halkı tek karar verici yapsalardı münakaşa ortamı olmayacaktı. Ama bunun yerine hem böyle bir çatışma ortamına hem de Müslüman Kardeşler iktidarının kötü yönetimine şahit olduk. Bunun üstüne bazı taraflar darbe çağrıları yapmaya başladılar. İşte bu silsile bizi 3 Temmuz darbesine götürdü. Yönetimi alanlar halkı korumak için akıllıca hareket etmediği için kazanımlar kaybedildi.    

Gannuşi’nin geçen sene Annahda Kongresi’nde siyasal İslam’ı terk ettiklerine dair yaptığı açıklamalar büyük sansasyon yarattı. Siz de Gannuşi’ye yakın şeyleri yıllardır söylüyor ve eleştiriliyorsunuz...

2007’den beri siyasi faaliyetlerle dava faaliyetlerinin ayrılması yönünde çağrı yapıyorum. Bu, siyasi faaliyetlerin tümden bırakılması gerektiği anlamına gelmiyor ama iktidar esas amaç olmamalı. Dava faaliyetlerini sürdüren grupların da oynayabileceği politik roller var; baskı ve yolsuzluğa karşı çıkmak gibi. Gannuşi’nin yaptığı çağrıyı yapışımdan bu yana 10 yıl geçti ve daha önceleri benim çağrımı reddedenlerin birçoğu, dava faaliyetleri yürüten cemaatlerin siyasete girdikten sonra karşılaştıkları şeyleri ve içine düştükleri ikilemi gördükten sonra benim söylediğim yolu tercih etti. Eğer şeriatın, ahkâm ayetlerin gayrımüslimlere uygulanması konusunda endişeler varsa şunu hatırlamalıyız ki başkalarının kendi bireysel işlemlerinde kendi kurallarını uygulama hakkı var.

Demokrat İslamcı imaja sahip olduğunuz için size sık sık İslami naslarla çelişen yasama uygulamaları olduğunda nasıl tavır göstereceğiniz sorulmaktaydı. Buna yanıtınız nedir?

Örneğin, eşcinsel evlilik meselesi Batı’da tartışılıyor ve Batı cinsel özgürlükler bakımından bizim toplumlarımızdan çok daha açık olmasına rağmen orada dahi yasamanın bunu onaylaması pek kolay olmuyor. Çünkü kamu hukuku kuralları genel olarak toplumu ve onun kültürünü yansıtıyor olmalı. Kamunun genel rızası olmadan bir norm koymak pek mümkün değil.

Mısır’ın iki adayı Suudi Arabistan’a vermesi toplumda infial yarattı. Bir yandan da ekonomi dibe vurmuş durumda. Bu çerçevede Mısır’da yakın gelecekte bir hareketlenme beklenebilir mi?

Mevcut rejime karşı muhalefet en baştan beri var. Son aylardaki gelişmeler bir başlangıç değil, sonuç. Fakat bu gelişmeleri özel kılan şey, başka kesimlerin de muhalefete dâhil olmasıydı. Adalar meselesi kamunun gözünde tartışma götürmez bir meseleydi. Çünkü Mısırlılar olarak biz, hiçbir zaman ülkesinin bir parçasından feragat edenlere karşı protesto edenleri bastıran, tutuklayan bir rejim görmedik.

Başkan adayı iken seçim kampanyanızın en önemli noktası, yüzde 50 oranında gençlere yer verme taahhüdünüzdü. Mısır şartlarında bu gerçekçi mi?

Evet, bu hâlâ gerçekçi. Mısır’daki sokak hareketlerine hâlâ genel olarak gençler önderlik ediliyor. Ayrıca bizim davamız, nesli değil daha çok nesli kapsayan bir demokrasi geleceği vizyonuyla hareket etmek. Karar alıcı mercilerde gençlerin olması, demokrasinin devamlılığını ve muhafazasını sağlamak anlamına geliyor. Ayrıca böyle bir durumda ülkenin potansiyel yöneticilerine uzun vadede yatırım yapmış olacaktık.

Mevcut rejimin Mübarek döneminden de katı olduğu söyleniyor. Arap Baharı hüsranla sonuçlandı demek midir bu?

Devrim başarısız oldu diyemeyiz, bu hakkaniyetli olmaz. Ama başarılı oldu da diyemeyiz. Çünkü bu bir değişim süreci. Değişim süreçlerinin istikrara varması için yıllar gerekir. Şimdi ise devrim çok kötü bir noktada tabii, eski kötülükler nüksetti. Fakat bu durum sonsuza kadar gitmez, çünkü yeni nesiller özgürlüğün ne olduğunu anladılar. Bu yol devam edecektir.

Devrim sürecindeki en büyük hatalar neydi?

Birincisi, Mübarek’in devrilmesinden hemen sonra Tahrir’i terk etmekti. Rejimin diğer yozlaşmış unsurlarının hâlâ orada durduğu düşünülmeliydi. Fakat Mübarek’in ayrılığı, devrim tamamen başarı oldu ve istediğimizi aldık yönünde bir algı oluşturdu. Bu algı sayesinde de bir süre sonra devletin yani rejimin unsurlarına yönelik herhangi bir protesto, devrimin gelişimini engelliyormuş gibi görülmeye başlandı. Açıkçası, bu atmosfer akıllıca yaratıldı ve kullanıldı. Amaç, protestolara devam edenlere karşı halkın geniş kesimlerinde bir öfke ve boşverme duygusu oluşturmaktı. Böylece devrimci hareketler ile istikrar isteyen halk arasında ayrışma ve çatışmalar başladı.

Gençliğinizde cezaevinde çok vakit geçirdiniz. Bugünkü durum o güne kıyasla daha kötü denebilir mi?

Özgürlüğünü elde etmeye çalışmak herhangi bir tiranik rejim için en büyük suçtur. Fakat şimdi, Mısır tarihinde hiçbir zaman görülmemiş ölçüde bir şiddet var. Gözaltındaki ölüm oranları ya sağlık ihtiyaçlarının karşılanmamasından ya da işkenceden ötürü yüksek.  Ortadan kaybolan birçok insan da var. İnsanları zindanlara konserveye koyar gibi doldurup en temel haklarından mahrum bırakıyorlar.

'Sıfır sorun dönüm noktası oldu'

Türkiye’nin bugün için bölgedeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’nin rolü son yıllarda, Ak Parti iktidarından sonra gerçekten önem kazandı. Bilhassa da komşularla sıfır sorun politikasının akabinde. Türkiye’nin yapması gereken şey, bölgede artan çatışmaların ve terörizmin sarmalına kendini kaptırmaması. 

Türkiye-Mısır ilişkilerinde yakın vadede bir düzelme bekleyebilir miyiz?

Umuyorum... Diliyorum ki sadece Türkiye ile de değil, diğer devletlerle de olur. Şu anda böyle bir düzelme, iki taraf için de oldukça önemli olurdu.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir