Görüşler

Doç. Dr. Yunus Emre yazdı: Türkiye’de muhalefetin 14 yıllık iktidarı!

Doç. Dr. Yunus Emre yazdı: Türkiye’de muhalefetin 14 yıllık iktidarı!

Güçlü iktidar, güçlü muhalefet demokrasinin olmazsa olmazları. Peki Türkiye’de durum ne? Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Emre kaleme aldı.

[Karar]
DOÇ. DR. YUNUS EMRE

Bu kısa yazıda son günlerde önemli sorunlarla boğuşan parlamentodaki üç muhalefet partisinin hâlihazırda yaşadığı problemler ve çıkış yolları üzerinde duracağız.

7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yüzde altmışlık blok” olarak tanımladığı muhalefet partilerinin gerçekte bir blok oluşturmadığını yaşanan olaylar gösterdi. 14 yıldır devam eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı karşısında muhalefetin neden ciddi bir varlık gösteremediği önemli bir soru. Muhalefet partilerinin yüz yüze olduğu sorunlar üzerine düşünmek bu soruya daha derinlikli bir cevabı mümkün kılabilir.

Ana muhalefetteki CHP ile başlayalım. CHP’nin iki ana sorunla karşı karşıya olduğunu not etmek gerekiyor. Bu sorunlardan ilki ideolojik ve politik netlik sorunu. İkinci sorun ise kimlik siyasetleri karşısında partinin etkili bir yeni söylem geliştirememesi sorunu.

İdeoloji-politika arayışı ve bu yolla seçmen tabanını genişletme arzusu CHP’yi birkaç yıl içinde bir netlik sorunuyla karşı karşıya bıraktı.

İdeolojik ve politik netlik sorunu olarak tarif ettiğimiz mesele daha çok CHP’nin son yıllarda içine girdiği arayışlarla ilgili. Art arda yaşanan seçim yenilgileri parti yönetimi üzerinde söylemini değiştirmek ve seçmen tabanını genişletmek için büyük bir baskı yarattı. Bu baskı karşısında “Herkes İçin CHP” sözcükleriyle formüle edilen ve bütün yurttaşları temsil etme iddiasına dayalı bir yeni söylem oluşturuldu. Herkesin desteğini almaya talip bir parti iddiası, parti vitrininde CHP’nin geleneksel görüşlerini savunan kimseler dışında insanların da bulunması beklentisiyle birlikte gelişti. Ancak herkesin çıkarını koruma iddiasındaki bir parti doğal olarak ciddi bir kafa karışıklığını beraberinde getirdi. Sonuç olarak CHP, dostları ve karşıtları belirsizleşmeye başlayan bir partiye dönüşmeye başladı. İdeoloji ve politika arayışı ve bu yolla seçmen tabanını genişletme arzusu partiyi birkaç yıl içinde bir netlik sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Şu an Türkiye’nin birçok önemli meselesinde CHP’liler birbirinden çok farklı politikaları savunur görünüyorlar. Ayrıca ideolojik netlik sağlayamayan parti, kendi destekçilerini mobilize edemiyor ve hedefleri doğrultusunda yönlendiremiyor.

CHP için ikinci önemli sorun ise kimlik siyasetlerinin böylesine etkili olduğu bir ortamda bu kimlik siyasetlerine karşı ciddi bir hamle geliştirememe sorunu. Modern toplumlarda siyaset toplumsal bölünme hatlarını harekete geçirerek yapılıyor. Dindar/seküler, Sünni/Alevi, Türk/Kürt gibi ayrım çizgileri siyasal yaşama şekil veriyor. Adalet ve Kalkınma Partisi bu ayrım çizgilerinin böldüğü toplumun çoğunluğunun desteğini alıyor. CHP ise hemen her seçimde azınlıkta kalıyor. Kimlik siyasetlerinin yarattığı hatlar CHP için çoğunluğa erişmeyi imkânsız kılıyor. İşte CHP için ikinci temel problem bu bölünmeleri anlamsız kılmayı ya da yeni ayrım hatları oluşturmayı başaramaması.

CHP için bu tespitleri yaptıktan sonra önerilecek çıkış yolu ise partinin bir sosyal demokrat parti olarak ideolojik ve politik konumunu netleştirmesi olabilir. CHP’nin ancak bir sosyal demokrat parti olarak kimlik siyasetleri karşısında sınıfsal ayrımları ön plana çıkartarak yeni ayrım hatları yaratması ve seçmen desteğini genişletmesi mümkün.

Muhalefet partileri içinde Meclis’te ikinci en büyük gruba sahip parti olan HDP ise birbiriyle iç içe geçmiş iki önemli gerilime hala bir çözüm bulabilmiş değil. Bu gerilimlerden ilki “Türkiye Partisi” olma ya da “Kürtlerin Partisi” olma gerilimi. İkinci gerilim ise PKK güdümündeki bir parti olmayla Kürt siyasetinin bağımsız bir aktörü olma arasındaki gerilim.

HDP’nin, PKK terörüne etkili şekilde karşı çıkmaması, dahası mazur göstermeye çalışması bu partinin ‘Türkiyelilik’ niteliğini neredeyse ortadan kaldırdı. 

HDP kuruluşundan beri Türkiye partisi olma iddiasında bir parti. Bir önceki Kürt partisi BDP’nin Demokratik Bölgeler Partisi’ne dönüşerek HDP’nin bir çatı örgütü olarak kurulmasının amacı zaten bir “Türkiye partisi” kurmak olarak açıklanmıştı. Ancak HDP’nin, PKK’nın terör saldırılarına etkili şekilde karşı çıkamaması dahası bu saldırıları mazur göstermeye çalışması bu partinin “Türkiye partisi” niteliğini neredeyse ortadan kaldırdı. Bu noktada ikinci gerilim olarak tanımladığımız PKK güdümünde bir parti olmaktan çıkamama meselesi de tam da bununla ilgili. HDP, PKK güdümünde bir parti olmaktan çıkamadığı için bir Türkiye partisi olamıyor. Türkiye partisi olamadığı için de önceki Kürt partilerinden anlamlı bir fark yaratamıyor. PKK’nın terör saldırıları sürerken HDP’nin yukarıda vurguladığımız iki soruna kısa zaman içinde etkili bir çare bulması zor görünüyor. Ancak Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde legal siyasal yolları kullanan aktörlerin güçlenmesinin kritik bir önemi haiz olduğunu not etmek gerekiyor. HDP, Türkiye partisi olamadıkça sadece kendine değil tüm Türkiye’ye zarar veriyor.

MHP’nin durumu ise diğer iki partiye göre daha karmaşık. Parti yönetimi ve parti tabanı arasındaki uyumsuzluk herkesin malumu. Olağanüstü parti kongresinin toplanması tartışmaları ve hukuk savaşları hali hazırda devam ediyor. Parti yönetimi, milliyetçi ve muhafazakâr tabanda genel kabul gören bir liderlik performansı sergileyemiyor. Buna karşılık parti içinde muhalefetin kökleşmesine engel olmak için de her yolu deniyor. MHP yönetimi Türkiye’deki mevcut anti-demokratik siyasal kültür ve parti mevzuatının genel merkezlere avantajlar sağlayan doğası sayesinde bugüne kadar gelebildi. Daha ne kadar gideceğini ise zaman gösterecek.

MHP’nin karşı karşıya olduğu bir diğer sorun ise ülkede yaşanan büyük toplumsal değişmeleri çok geriden takip eden bir parti olması. Parti kabaca “kasaba muhafazakarlığı” olarak tanımlanabilecek bir siyasal anlayışla dışarıya kapanmış durumda. Oysa Türkiye, MHP’nin kurulduğu dönemdeki kasabalı toplum olma karakterinden çok uzaklaştı. Kentleşme, sanayileşme, dünya ekonomisiyle bütünleşme gibi büyük dönüşümler sonucunda Türkiye toplumu kasaba muhafazakarlığının sunduğu program çerçevesinin çok daha fazlasına ihtiyaç duyuyor. MHP, köylülüğün büyük bir çoğunluk oluşturduğu, imalat sanayinin henüz gelişmediği ve ekonomik faaliyetlerin ulusal pazara dönük olduğu 1960’lı ve 70’li yıllarda kasaba muhafazakârlığına dayalı bir parti olarak kuruldu ve gelişti. Ancak günümüzde bambaşka bir Türkiye toplumuyla karşı karşıyayız ve MHP bu değişime intibak edememiş bir parti.

MHP toplumsal değişimi geriden takip ediyor. Parti kabaca ‘kasaba muhafazakarlığı’ olarak tanımlanabilecek siyasal anlayışla dışarı kapanmış durumda.

MHP’nin bu sorunları aşması, hem bünyesini hem de söylemini yenilemesine bağlı. Parti içinde yürütülen mücadelenin de temel dinamiği bu.

Görüldüğü gibi Türkiye’de muhalefet partileri kendi bünyelerinden kaynaklanan önemli sorunlarla boğuşuyor. Ancak muhalefetin gelişememesine neden olan bir diğer etken ise iktidar partisinin 14 yıllık iktidar süresi sonunda neredeyse devletle bütünleşen bir hâkim parti haline gelmesi. Bu durum siyasal yaşamda adaletsiz bir rekabet yaratıyor. Devlet imkânlarının siyasal mücadelede kullanılması, iktidarın ve muhalefetin medyaya eşitsiz erişimi gibi gelişmeler siyasal rekabeti sakatlıyor. Ayrıca “hâkim parti” muhalefetin gündeminin ve önceliklerinin oluşmasında özellikle kamuoyu oluşumundaki büyük etkisiyle belirleyici oluyor. Bu şartlarda muhalefetin iktidar karşısında hızlı bir gelişim gösterebilmesi için uzunca bir süre daha beklemek gerekiyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir