Görüşler

Yankı fanusunu kıralım mı?

Yankı fanusunu kıralım mı?

İnternet ve sosyal medya ile birlikte insanlığın yeni bir evreye gireceği, fikirlerin daha özgür ve özgün olarak yayılacağı ‘varsayıldı’ hep ama gerçek öyle mi? Araştırmalara göre insanlar sosyal medyada sadece kendi değer yargılarına benzerleri takip ediyor ve ‘öteki’ne kapalı. Bu da ‘yankı fanusuna’ kapıları ardına kadar açıyor.

KADİR METİN AKBAŞ

İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır” diye muhteşem bir dizesi vardır şair İsmet Özel’in. İnsanı anlatan, insanın ruh halini ele veren, en temel özelliğimize dikkat çeken bir mısradır. Bu “sağırlık” hali bilinçli bir eylemdir. Bizim gibi düşünmeyenlerin, bizim gibi inanmayanların sözlerine kulaklarımızı kapatır ve adeta ıslık çalarak, onları duymazlıktan geliriz.
“Echo chamber” olarak isimlendirilen ve Türkçeye “yankı odası” ya da “yankı fanusu” olarak geçen bu kavram, kendini karşıt görüşe kapatma hali, sadece kendi görüşünü destekleyen fikirleri takip etme ve sonucunda karşıt görüşlerden haberdar olamama durumu olarak açıklanıyor. Yankı fanusundaki kişi, inandığı doğruların zarar görmemesi adına, karşı görüşe her ne olursa olsun kulak asmaz. Bir anlamda sansürün en katı haliyle uygulanması ve kişinin sadece kendi görüşünü destekleyen fikirlere açık olma halidir. Her ülkede, her toplumda yaygın bir ruh halidir bu. Özellikle kamplaşmanın, kutuplaşmanın, tam ortadan ikiye bölünmenin gözle görülür derecede arttığı, yaygınlaştığı ülkelerde yankı fanusları daha bir belirgin ve fazla olurlar.
Bir zamanlar, internetin insanlar arasındaki sınırları ve sınırlılıkları tamamen ortadan kaldıracağı, herkesin birbirinin fikrini dinlemeye, görüşünü öğrenmeye, düşüncelerini anlamaya can atacağı ve yeri geldiğinde kendi sabit düşüncelerinden kolayca vazgeçeceğine dair naif bir ütopya vardı. Ancak zamanla, internetin, insanların kendi fikirlerine ve inançlarına daha da sıkı sarılmasına neden olan bir mecra olmaya doğru gittiğine şahit olduk. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanıcılar farklı görüştekiler yerine kendileri gibi düşünen ve inanan insanlara daha fazla kulak kabartmaya başladı.
Uzmanlara göre Facebook’ta ve Twitter’da çoğunlukla bizimle aynı değer yargılarına sahip insanları takip ediyoruz ve dijital dünyalarımız daha kişisel ve “steril” hale geldikçe, perspektiflerimiz, içine nüfuz edilemez ve yeni fikirlere kapalı yankı fanuslarına evriliyor. Özellikle Facebook, kullanıcıların yankı fanusları içerisinde kalması ve dışarıdan zararlı fikirlere maruz kalmamaları için algoritmalar geliştirip uyguluyor. Bu algoritmalar sayesinde beğenebileceğimiz, seveceğimiz ve onaylayacağımız tarzda paylaşımlar ekranımıza düşüyor. Kızacağımız, kabul etmeyeceğimiz, beğenmeyeceğimiz tarzda içerikler ise bizden uzak tutuluyor. Bu “seçici” duruma online reklamlar konusunda daha sık şahit oluyoruz. İnternette aramalarımız, yazışmalarımız, telefon görüşmelerimiz hatta telefonumuzun bulunduğu ortamlarda yaptığımız konuşmalarımızla ilgili internette ve sosyal medyada reklamlar görmemizin asıl sebebi işte bu algoritmalar.

Teknoloji yazarı Clay Johnson’a göre bir kez bir şeye inanmaya başlayan insan, bu inancı doğrulayacak bilgileri bilinçsiz bir biçimde ve genellikle de sıhhatlerini sorgulama ihtiyacı duymadan aramaya koyulur. Öyle ki tarafgirliğimiz sayesinde, inançlarımıza ters düşen gerçekler bile yanlış inançlarımızın güçlenmesine hizmet edebilir. Sadece duymak istediğimiz şeylerin bize söylenmesine izin verdiğimiz takdirde, gerçeklikten uzaklaşır ve yanlış kararlar vermeye başlarız. Bunun sonucunda insanlar arasında kopukluk yaşanmaya, herkes kendi topluluğuna özgü gerçekliğe kulak vermeye başlar.

Bu konuya kafa yoran uzmanlar ikiye ayrılmış durumda. Bir taraf, yankı fanuslarının parçalanması gerektiğine inanıyor. Bu şekilde yaparak, farklı fikirleri dinlememiz, bizden olmayanların görüşlerini de okumamız, bizim gibi düşünmeyenlere de kulak vermemiz gerektiğine, bu şekilde kutuplaşmanın azalacağına, düşmanlığın biteceğine dikkat çekiyor. Diğer taraf ise bunun gibi bir girişimin hiçbir işe yaramayacağını, kimsenin kendi görüşünden taviz vermeyeceğine, yankı fanuslarının kırılmasının kendi inançlarımızı daha da kuvvetlendireceğine vurgu yapıyor. Konu, çok yeni ve hakkında yapılan araştırmalar yeterli değil. Ancak geçtiğimiz günlerde yankı fanusları üzerine Amerika’da gerçekleştirilen bir araştırma, ikinci gruptakileri haklı çıkaracak veriler sundu bize. Sosyal medyada karşıt görüşlere maruz kalmak politik kutuplaşmayı artırıyor mu, azaltıyor mu sorusunun cevabının arandığı araştırmada, kendini Demokrat veya Cumhuriyetçi olarak tanımlayan Twitter kullanıcılarına, karşıt görüşten kişilerin hesaplarını takip etmeleri ve onların yazdığı tweetleri düzenli olarak okumaları istendi. Bir ay süren araştırma sonucu şaşırtıcıydı. Zira karşıt fikirlere maruz kalanların kutuplaşmaya daha da yatkın olduğu görüldü. Her iki grup üyeleri de diğer tarafın fikirlerine maruz kaldığında, kendi fikirlerini esnetme yoluna gitmek yerine, kendi düşüncelerine/ inançlarına daha da sıkı sarılmaya başladı. Araştırmaya dâhil olan Cumhuriyetçiler liberalleşmek yerine daha da muhafazakâr; Demokratlar ise daha da muhafazakârlaşmak yerine daha liberal oldular.

Araştırmanın yürütücülerinden Duke Üniversitesi’nin Kutuplaşma Laboratuvarı yöneticisi Christopher Bail’e göre bizden farklı düşünen, farklı siyasi görüşü olan bir kişinin sosyal medyada yazdıklarını gördüğümüzde “bu iletide/ mesajda aslında iyi noktalar da var” diyemiyoruz. Zihnimiz hemen o kişinin neden haksız olduğuna dair argüman üretmeye başlıyor. Bizi, bir bakış açısına bizden daha iyi ikna edecek kimse yok. O yüzden de politik muhaliflerimizden gelen argümanları anında reddedip baştan inandığımız şeyde ne kadar da haklı olduğumuza daha da ikna oluyoruz ve o şeye inanmak için daha da çok sebep buluyoruz. 

Bail, araştırmanın sonucundan duyduğu hayal kırıklığını; “karşıt görüşlere maruz kalınırsa insanların yumuşaması için bir fırsat oluşur diye varsayıldı” cümlesi ile ifade ediyor. Peki, yukarıdaki araştırmanın sonucunu dikkate alırsak yankı fanusumuzu korumaya devam etmemiz mi gerekiyor? Aslında bu soruya gönül rahatlığıyla “evet” cevabı verilemiyor, bence de verilmemesi gerekiyor. Sosyal medya platformlarındaki iletileri incelediğimizde, karşıt görüşlü insanların paylaşımlarının çoğunlukla rakiplerini ikna etmek üzerine değil, aksine rakiplerini ve onların fikirlerini aşağılamak, tahkir ve tezyif için yapıldığını görüyoruz. Bu da aslında karşıt görüşlü kişilerin birbirlerini neden görmezden geldiklerini anlatıyor bize. Hiç kimse görüşünün, fikrinin, inancının, politik tarafının, siyasi duruşunun hakarete uğramasını istemez, buna müsaade etmez.

Böyle bir durumda karşı tarafla ağız dalaşına girmektense onu takip etmemek, daha insani bir davranış gibi duruyor. Ancak yine de yankı fanuslarını en azından daha esnek/ geçirgen bir hale getirmek için atacağımız birkaç adım olduğunu da bilmeliyiz. Sosyal medya hesaplarımızda aşırı politize olmadan, pozitif ve olumlu tarzda bir içerik/ dil kullanmaya çalışmalıyız. Toplumun ortak paydalarına vurgu yapmayı esas almalıyız. Her paylaşımıyla toplumun sinir uçlarına temas eden, radikal tavırlı hesapları değil; mutedil, adaletli, açık görüşlü ve her konuda orta bir yol takip eden kişilerin/ kurumların hesaplarını takip etmeliyiz. En önemlisi de her ne olursa olsun, sosyal medyada gördüğümüz/ okuduğumuz her şeye hemen inanmamalı, gerçekliğini sorgulamalı, farklı kaynaklardan kontrol etmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir