Dr. Necdet Subaşı: İnsanın kulluğuna talip her grup bizi tarumar ediyor

Dr. Necdet Subaşı: İnsanın kulluğuna talip her grup bizi tarumar ediyor

Başbakan Başdanışmanı, din sosyolojisi uzmanı Dr. Necdet Subaşı ile, FETÖ’nün mankurtlaştırdığı sözde ‘cemaat üyeleri’ özelinden yola çıkarak, tarikatları ve mürit kavramının sınırlarını konuştuk. Dr. Subaşı, “Bizi dinden koparmak isteyenlerle, kendi dini söylemleriyle boğmak isteyenler arasında fark yok” diyor.

KARAR RÖPORTAJ / ÜRÜN DİRİER

Din sosyolojisi uzmanı Dr. Necdet Subaşı, “Bizi dinden koparmak isteyenlerle, kendi dini söylemleriyle boğmak isteyenler arasında fark yok” dedi. Din eğitimine müfredatın önemini vurguladı: Eğitimden başlayarak insan yetiştirme düzenimiz gözden geçirilmeli.

FETÖ’nün dini kullanarak mankurtlaştırdığı üyeleri, ülkemizde din anlayışı ve din eğitimi konularına yeniden bakmak gerektiğini gösterdi. Bu noktada ilk ne yapılmalı?

Dinin en başta bir istismar konusu olarak hatırlanması çok talihsiz bir durum. Yaşadığımız süreç bir trajediden farksız. Yüz yıllık kayıplarımızın bilançosuyla karşı karşıyayız sanki. Bir yanda dini şu ya da bu şekilde merkezden uzaklaştırıp tasfiye edenlerin gündelik hayatı zapt eden baskısıyla hesaplaşıyoruz, bir yanda burada ortaya çıkan boşluktan nemalanmak isteyen sıkı bir istismar mekanizmasıyla yüzleşiyoruz. Devlet her durumda ilgili yapıları bütün unsurlarıyla, bütün çeşitliliğiyle belirler, kontrol altına alır, cezalandırır. Ancak mevcut durumda dinin olması gerektiği şekilde hayattaki yerini alması için kapsamlı analizler, güçlü yorumlar gerekiyor. Ne onu merkezden uzaklaştıran önyargılı ve düşmanca bir taarruza karşı saflık ve körlük ne de onu istismar etmek için sözüm ona siperde bekleyenlere gösterilecek bir şefkat ve ihtimam. Hiçbiri kabul edilemez. Memleket ikisinden de çok çekti ve hala çekmeye devam ediyor. Bizi dinden koparmak isteyenlerle, kendi dini söylemleriyle boğmak isteyenler arasında fark olmadığını acımasızca hissettik. 28 Şubat’la 15 Temmuz’u kesintisiz bir şekilde birbirine bağlayan şey dinin her durumda pazarlığa açık bir istismar ve istihdam alanı olarak görülebilmesidir.

Tarikatlara tümüyle karşı olanlar şu anda “Bakın başımıza neler geldi. Bütün tarikatlar kapatılmalı” diyor. Bu konuda düşünceniz nedir? Dini anlama ve yaşama özgürlükleri devletin tekeline bırakılabilir mi?

Olayın sıcaklığı duygusal çıkışlara fırsat veriyor. Hazır bunlar gündemi kaplamışken bu havada hepsini halledelim diyenler az değil. Hepsini bir ve türdeş olarak değerlendirenler güçlü bir fırsat yakalamanın derin mutluluğunu yaşıyorlar. Bence bu konularda aslolan dinin asli özelliklerine müdahale eden, onu çarpıtan, bozan ve kullananlarla kendi maneviyatını güçlendirmek için farklı yol ve arayışlar içinde çaba gösteren insanların duygularını birbirine karıştırmamak. Aslında milletin kendi bütünlüğünün hangi durumlarda dağılıp çözüldüğüne bakmak gerekir.

Cumhuriyet’in kurucu seçkinlerinin tarikatlar hakkındaki kararlı tutumu bilinen bir şey. Bugün devletle dinin kalıplaşmış soğukluğuyla kendini biçimlendirmiş pek çok tarikatla karşı karşıyayız. Bunlardan çoğunun gelenekli olmadığı ancak geleneği kullanmaktan da imtina etmediği bir gerçek. Devletle millet arasında ancak şimdilerde görece zayıflayabilen bir soğukluktan sürekli olarak nemalanan yapıları hem din hem de millet gereklilikleri içinde masaya yatırmak gerekir. İstismar edilen konulara değil bunları istismar edenlere ve ne diye ettiklerine bakmak lazım. Bu dikkat bize orada gelişen cerahatı görme ve deşme fırsatı sağlayacaktır. İnsanı kullanışlı ve elverişli bir malzeme gören kim olursa olsun önlem alınmalı. İster seküler ister dinsel kodlardan beslensin, denetime açık olmayan, gizemli ve sırlı yapıların hepimize mahrem kılınan örgütlü yapılarına dikkat kesilmek gerekir.

Sağ olsun sol olsun, dini ya da din dışı fark etmez. İnsanın kulluğuna talip olan her grup, klik ve örgüt sonuçta derin bir istismar girişimiyle bizi tarumar ediyor. Bununla birlikte tasavvuf ve tarikatların de zaman içinde yozlaştığı, pek çoğunun kitaplarda durduğu gibi durmadığı da kesin. Sapla samanı birbirine karıştırmadan bu konulara bakmak gerek. Ama yine de şu soruya cevap vermek önemli. Acaba bu hengamede yapılmak istenen dini bir arınma ve manevi bir yetkinlik arayışı mıdır? Bana kalırsa devletle dine aynı noktadan ve aynı kararlılıkla savaş açıp saldıran bir örgüt devletle milleti ortak duyarlılıklar içinde buluşturmuş ve birbirine tarihte hiç olmadığı kadar yakınlaştırmıştır.

MEHDİLİK REHİN ALINDI

FETÖ’nün bir mehdi tarikatı olduğu biliniyor. İslam’a göre mehdi gelecek mi? İslam’daki Mehdi hareketleri nereden çıkmıştır?

Mehdicilik dini açıdan temellendirilse de sonuçta bugün kullanılan biçimiyle ürkütücü bir istismar olduğunda şüphe yok. Dini temellendirme konusunda kaynaklarda yer bulmakta zorlanmayan mehdiliğin bugün ona en çok atıfta bulunanlardan bağımsız olarak ele alınıp değerlendirilmesi ilahiyatçılara düşmektedir. Maalesef gündelik hayatta popüler ilgilerin parçası olarak tartışılan konular hakkında ilahiyatçı akademisyenler söz almaktan uzak duruyor. Toplumun dini bilgisini besleyen kaynaklarla yüzleşmek gerekir. Ne var ki bu tavır henüz niyet olarak bile yoktur. Bugün malum örgütün kullanmaya yeltendiği mehdilik de sonuçta bu toplumun inanç ve kültür dünyasında karşılığı olan bir kavramın rehin alınmasından başka bir şey değildir. Ben şahsen aklımızın başımızda olduğuna inanıyorum. Bu millet caddelere, sokaklara taşarak şeytani tuzaklara karşı koymayı başarmıştır. Bir mehdiyi falan beklemeksizin bütün enerjisiyle, inanç ve sebatkarlığıyla münkeri reddetmiştir. Türkiye Müslümanlığının gücü ortaya çıkmıştır.

EĞİTİM GÖZDEN GEÇİRİLMELİ

Yeni neslin sapkın tarikatlara aldanmasını önlemek için nasıl bir dini eğitim politikası geliştirilmeli?

Eğitim müfredatının bu konularda sıkıntı yarattığı açık. Toplum türdeş üyelerin bir toplamı değil. Aksine heterojen bir toplumuz. Kim neye nasıl inanırsa inansın aldatılmamasını önceleyen bir bilince ihtiyacımız var. En büyük sorun insanın aklının ve kalbinin ele geçirilmesidir. Eğitimden başlayarak gündelik hayatın hemen her düzleminde insan yetiştirme düzenimizin gözden geçirilmesi noktasında bir mutabakat var. Ancak bunun farklılıkları kemiren, yenilikleri kapatan, geleneği ıskalayan bir paradigma arayışına fırsat vermemesi gerekir.

DİNDARLIK İMGESİNİN TAKVASI SORGULANMALI

Şeyhinin her sözünün doğru olacağı inancı üzerinden yapılanan tarikatlar hiçbir suç işlemese de ‘yapıları’ itibarıyla muhtemel suçlu olarak görülmeli ve kontrol altına alınmalı mıdır?

Bu konularda tasavvuf tarihiyle ilgilenen dostlarımızın yaklaşımları farklı. Masumiyet ve kutsallık kavramlarının Şia başta olmak üzere kimi ezoterik akımlardaki karşılığı akademik dünyada pek fazla tartışılmıyor. Tasavvuf ve tarikatlarda nefsin zapturapt altına alınmasının bir dizi ameliyeye, disiplin ve itaate bağlı olarak gerçekleştiği malum. Tasavvuf ve tarikatların gündelik hayatta temsil ettiği değerlerin, imaj ve davranışların yeni bir sınanmaya ihtiyacı var. Kişinin Allah’la ilişkisi bir noktada mahrem ve sorgu kabul etmez bir evrende ilerlemektedir. Tarikatların kamu dünyasına yansıttıkları “yüksek kalite dindarlık” imgesinin takvayla ne ölçüde örtüştüğünü sorgulamak herkesin hakkı. Bizi tavlamaya, etkilemeye ve kontrol etmeye yönelik bir talebin varsa ve biz de bu niyetini fark ettiysek doğal olarak seni sorgularız, ne menem bir şey olduğunu anlamaya çalışırız.

 

 

 

 

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN