Nabi Avcı: Toplumsal gerilimin sebebi siyasilerin ifade tarzı

Nabi Avcı: Toplumsal gerilimin sebebi siyasilerin ifade tarzı

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, ‘Toplumsal gerilimin artmasının nedeni siyasetçilerin ifade tarzı’ dedi. Açılımını Aleviler üzerinden yaptı: Çok yaygın olan ‘Alevi kardeşlerimiz’ söylemi. Ötekileştirmenin kötü bir şey olduğunu söyleyip, bu sorunu çözeyim derken söylemlerimizin satır aralarında bunu yeniden üretiyoruz.

16-04/04/screen-shot-2016-04-04-at-012801.png

 

 

 

 


Eğitim gerçekten yaz boz tahtasına döndü mü?

Önce şunu tashih etmekte yarar var. Bu muhalefetin kullandığı bir slogandan başka bir şey değil, bizde bir karşılığı yok bu söylemin.

Eğitim sistemimiz neden kurumsallaşamıyor, sürekli değişiyor peki?

Milli Eğitim Bakanlığı pek çok karmaşık sürecin bir arada işlediği bir kurum. ‘Eğitim sistemi çok sık değişti’ diyenler neyi kastediyor olabilirler? Veliler ve normal vatandaşlar, ilkokuldan liseye kadarki süreçte hayatlarının değişik aşamalarında MEB’in sadece kendilerine değen kısmını eğitim zannediyorlar. Bazı öğretmen arkadaşlar da kendileriyle ilgili münferit sorunları eğitim sistemi zannediyorlar. Böyle bir şey yok. Bunların hepsi bir bütün ve muhakkak ki birinde yaptığınız en küçük değişiklik ister istemez diğer alanları da etkiler. 

HERKES AYNI KULVARDA KOŞMAZ

4+4+4  sistemine adapte olduk mu?

Olduk... Artık 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul, 4 yıl lise var. Çünkü 4+4+4 sadece yıllarla ilgili bir düzenleme değil aynı zamanda bir zihniyet dönüşümüdür. Başından beri söylemeye ve yapmaya çalıştığımız şuydu: Çocuklarımızı tek bir kulvarda, sanki hepsi aynı mizaçta, aynı yeteneklere sahip, bir tornadan çıkmış gibi tek bir kulvarda koşturamayız ve eğitemeyiz. Her  çocuk özeldir, özel bir yeteneği vardır. Çocuklarımızın yeteneklerini, farklılıklarını olabildiğince erken yaşlarda teşhis edip çocuklarımıza kendi özelliklerine uygun kulvarları açacak bir eğitim sisteminin olması gerekiyor. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz.

Neden sürekli sınav sisteminde değişiklik oluyor?

Sınavlar çok değişmedi bu şehir efsanesi. Eğitimin bütün olarak nasıl işlediğini göremeyenler, bir alanda yapılan değişikliği sistem değişikliği olarak görüyorlar. Hayır... Bir kere kendi başına makineyi kurup sonra ‘Haydi bakalım kendi başına böyle işlemeye devam et’  diyebileceğimiz bir yapıdan söz etmiyoruz. Sanki çok basit bir sistem, o sistemin kurgusu varmış da birileri onunla oynuyormuş filan gibi algılanması doğru değil.

SALDIRILARI İNCELİYORUZ

Karaman’da yaşanan hadise münferit bir olay ama son zamanlarda okullarda şiddet, taciz olayları medyada oldukça sık yer almaya başladı...

Arkadaşlarıma ‘Son yıllarda Yüksek Disiplin Kurulu’nda veya yerelde bu tür olaylarla ilgili ne kadar dosya varsa çıkartılsın’ talimatı verdim. Geçmişte neler olmuş, hangi önlemler alınmış, ne tür cezalar uygulanmış. Sağlıklı değerlendirme için bir röntgen çekiyoruz. Sonrasında almamız gereken tedbirler nedir, ne yapmamız gerekiyor? Elimizdeki verilere göre bir kapsamlı bir çalışma sözkonusu. Son dönemde bu tür olaylar geçmişe oranla kıyaslanamayacak ölçü de arttı mı, yoksa son dönemde geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde medyatik hale mi getiriliyor?

Artmış olma ihtimali mümkün değil mi?

Elbette geçmişe oranla bu olayların sayısal olarak artmış olma ihtimalini de yabana atmıyorum. Çünkü geçmiş hayat tarzlarından buraya geçişte pek çok televizyon, sosyal medya… Geçmişte etkili olmayan yeni birtakım etkileme mekanizmaları devrede şu anda. Eskiden aile, okul, sokak, mahalle ve oradaki sivil yapılanma, belli bir denetim ve yönlendirme fonksiyonu icra edebiliyorken şimdi şehirleşmeyle sosyal medya, kitle iletişim araçlarındaki kontrolsüz yayınların vs. etkisiyle artık ailelerin, okulun, mahallenin etkileme, denetleme güçleri büyük ölçüde azalmış durumda. Kendi üzerimizden söyleyeyim. Çocuklar okulda geçirdikleri saat kadarını TV karşısında geçiriyorsa burada aile gerekli önlemleri almıyorsa hepimizin sorumluluğunu ayrı ayrı tartmamız gerekir. Bunu sorumluğu atmak için değil, ne kadar çok farklı değişkenin devrede olduğunu bilerek bu işlerin çözümünü araştırmamız gerekir diye söylüyorum.

Bakanlığı Ömer Dinçer’den devralırken ‘Başım sıkışırsa yanına giderim’ demiştiniz. Gittiniz mi?

Gitmez olur muyum? Ömer Hoca’yla çok sık istişare ediyorum. Sonuçta o da eğitimden kopmuş değil. OSB’ler dışında da meslek liseleri açılması tasarımız birlikte oluşturduğumuz bir proje. Daha önceki bakan arkadaşlarımızla da fırsat oldukça istişare ediyoruz.

‘SÜNNİ KARDEŞİM’ DEMİYORSAN‘ALEVİ KARDEŞİM’ DE DİYEMEZSİN

  Ak Parti askeri vesayet, dindarlara ayrımcılık, kürt sorunu gibi kronik sorunları çözmede önemli adımlar attı. Matematik olarak sorunlar çözülünce toplumsal gerilim azalmalı ama her geçen gün artıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuların birbirinden yalıtılmış süreçler olmadığını düşünüyorum. Bunların hepsi aslında iç içe geçmiş büyük bir demokratikleşme sorununun tezahür biçimleri ve bunlar tezahür ederken de toplumsal sorun olarak tezahür etmiyor aslında. Yani bunlar vatandaşın içselleştirip toplumsal bir gerilim oluşturduğu alanlar değil. Gerilimi artıran, siyasetçilerin ifade tarzları ve formülasyonlarının sorunlu olması. Bundan ne kastettiğimi kendimizi eleştirerek söyleyeyim. Mesela çok yaygın olan şu tür söylemler: Efendim ‘Alevi kardeşlerimiz.’ Ötekileştirmenin kötü bir şey olduğunu söyleyip, bu sorunu çözeyim derken söylemlerimizin satır aralarında bunu yeniden üretiyoruz.

  Alevi kardeşlerim denmesinde ne mahzur var?

Birilerine hitap ederken ‘Sünni kardeşlerim’ diyerek hitap etmiyorsanız ‘Alevi kardeşlerim’ diye de hitap etmezsiniz. Bu ülkede Aleviler, Sünniler, dinsizler var. Bunların hepsine ‘kardeşlerim’ diye seslenmemize de gerek yok. Bunlar vatandaşlarınızdır. Ortaklaşa bir zemin var. Şimdi siz bu tür muhataplaştırırken böylesi bir dil kullanırsanız bu sorun olur.

DERSHANE KRİZİNDE KENDİMİZİ PATLAMANIN ORTASINDA BULDUK ‘NE OLUYOR DEMEYE KALMADI...’

Siz bakanlığa geldikten birkaç ay sonra ‘dershane krizi’ patlak verdi. Yani 17-25 Aralık operasyonu dershane kriziyle başlattılar. Bir fırtınanın içine düştünüz. O süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sorunuza Özdemir Asaf’la ilgili bir hikâyeyle cevap vereyim. Rahmetli Özdemir Asaf, geceleri sık sık çakırkeyf bir halde eve gelirmiş. Eşinden çok korkuyor olmalı ki geldiğinde çaktırmadan mutfak balkonundan içeriye süzülürmüş. Yine bir defasında, gece yarısı gelmiş sessizce balkona atlamış fakat atlamasıyla birlikte müthiş bir patlama sesi ve ortalık gündüz gibi aydınlanmış. “Ben ne yaptım? Nasıl bir tuzağa düştüm?” diye şaşkınlıktan dili tutulmuş. Sonradan anlaşılmış ki, meğer o balkona atladığı sırada Haydarpaşa açıklarında Romen tankeri Independenta patlamış. Uzun süre de yandı o tanker Haydarpaşa açıklarında... 

Şimdi bizimkisi biraz Özdemir Asaf’ın balkondan eve girişi gibi oldu (gülüşmeler). Biz mutfakta masum bir düzenleme yapıyorduk. Dershanelerin eğitim sistemine daha verimli bir şekilde katılması için bir düzenleme yaparken bir patlamanın ortasında bulduk kendimizi.  ‘Ne oluyor’ demeye kalmadı ne olduğu anlaşıldı. 


 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN