24 gün uyuyamazsak dünyanın sonu gelir!

24 gün uyuyamazsak dünyanın sonu gelir!

Tüm dünyada aniden uykusuzluk salgını baş gösterirse ne olurdu? Adrian Barnes’ın Arthur C. Clarke Ödülü finalisti romanı ‘Uyuyamayanlar’da bu sorunun cevabı veriliyor. Romanda sosyo-ekonomik düzenin ortadan kalkacağı, çaresiz veya aklı karışık insanın ise ne gibi sert eylemlere yöneleceği mizahi bir dille anlatılıyor.

ERKUT TEZERDİ

Uyku haplarını unutun veya rahatlatıcı herhangi bir fitoterapi yöntemini de... Uyumak için her şeyi yapıyorsunuz ama yine de uyuyamıyorsunuz! Dünyanın genelinde birden uykusuzluk baş gösteriyor, gece-gündüz kimse uyuyamıyor. 7 milyar insanın uyuyamadığını düşünün. Herkes çıldırmanın eşiğine geliyor. Toplumsal paranoya baş gösteriyor. Tabii arada birkaç kişi mışıl mışıl uyayabiliyor ancak bu kişiler uyuyamayanlar için büyük tehdit haline geliyor. “Onun benden fazlası ne?” diyerek uyuyabilenleri öldürüyorlar. Hükümetler düşüyor, devletler çöküyor, elektrikler kesiliyor, yağmalamalar ve ölçüsüz şiddet sokakları kana buluyor. Ölüyü diriden ayırmak gittikçe güçleşiyor. İngiliz yazar Adrian Barnes tarafından kaleme alınan ‘Uyuyamayanlar’da ‘uyku’ bir gün ortadan kalkıyor, “Dün gece kimse uyumamış” deniliyor ve ardından yaşanan süreç aktarılıyor. Sonraki günlerde de kimse uyuyamıyor. Bunun nedenini kimse bilmiyor. Romanın açılışı, 1998’de Nobel Edebiyat Ödülü kazanan José Saramago’nun ‘Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’ eserindeki ölümün bir anda ortadan kalkmasına benzese de ‘Uyuyamayanlar’da daha çok Chuck Palahniuk izleri var. Kara mizah, filmler ve edebiyat eserlerine göndermeler; minimalist yöneliş ve siyasi taşlamayla ortaya çıkıyor.

Günlük şeklinde gün gün ilerleyen distopik romanda anlatıcı Paul. Kendisi kitap yazarı, Vancouver’da yaşıyor. Evinden dışarı çıkmayan bir asosyal; espritüel, her konu hakkında da bilgisi var. Anlatmaya 18’inci günden yani tam da dananın kuyruğunun kopacağının başlıyor. Ardından ilk güne geçiyor. Sevgilisi Tanya uyuyamayanlardan, Paul ise uyuyabiliyor, tüm yaşananları günlüğüne not düşüyor. Romanda ilk gün her şeyin aslında sıradan bir şekilde devam ettiği ancak ikinci gün de kimsenin uyuyamaması nedeniyle paniğin başladığı vurgulanıyor. Uyku hapları şeker gibi yutulsa da fayda etmiyor. Korku giderek yükselişe geçiyor. Herkes dünyanın sonunun geldiğini düşünüyor; işin uzmanları televizyonlara çıkarak hem bazı kurumları, toplumları suçluyor hem de halka bilgi veriyor lakin kendileri de uyuyamıyor.

Romanda ilerleyen günlerde marketler yağmalanıyor, raflar boşaltılırken insanlar birbirlerini eziyor. Cinayetler işleniyor, kimsenin umurunda olmuyor. Uyuyamayanlar zombi misali caddelerde aylak aylak geziniyor. Çeteler kuruluyor, mahalleler ele geçiriliyor, köşe başlarında dini tarikatlar halkı saflarına çekiyor. Dualar ediliyor, günah çıkarılıyor fakat çare bulunmuyor. Tüm dünyada suçlu aranıyor: Uzaylılar saldırdı, yediklerimiz dokundu, Yaratıcı’nın gazabı veya Çin’in oyunu deniliyor ama Çinliler de uyuyamadığı için bu şık eleniyor. Üçüncü gün olduğunda, Uluslararası Mikrodalga İletişimi Yasağı adında global bir kanun çıkarılıyor. Düğmeye basılıyor. Dünyadaki tüm cep telefonları kapatılıyor, internet kesiliyor ancak bu defa söylentiler de durmuyor; “Bu işin arkasında Çin ve Rusya var. Öyle ki onlar ekonomik çıkarları için telefonlarını kapatmıyor” deniliyor. Anlatıcı Paul, sevgilisi Tanya’yla birlikte hayatta kalmaya çalışıyor. Okuyucu yaşananları Paul’un gözünden öğreniyor. Tükenmişlik dalga dalga yayılırken modern dünya çöküyor. Kitap 24’üncü günde son buluyor.

Gerilim hiç düşmüyor

Hükümetler görevi bırakıyor, anarşi ortaya çıkıyor. Uyuyamayanlar, sayıca çok az olan uyuyabilenlere saldırıyor. Uyuyabilenler de sırf bu nedenden dolayı, makyaj yapıp geziyor; göz altları morartılıyor, suratları solgun gösteriliyor. Adrian Barnes’ın 2013’te Arthur C. Clarke Ödülü’ne aday gösterilen romanı ‘Uyuyamayanlar’da gerilim düşmüyor. Kitapta kapitalist düzen eleştirisinden daha çok çaresiz veya aklı karışık insanın ne gibi eylemlere başvuracağı aktarılıyor. Barnes, Kanada’da yaşayan, okullarda yazarlık dersleri veren bir yazar. ‘Uyuyamayanlar’ ise ilk romanı.

Sonuçları felaket!

Romanda altıncı gece de uyuyamama nedeniyle benlik yitimi belirtilerinin görüleceğini kaydeden Adrian Barnes, şöyle devam ediyor: “Kimlik kavrayışında netlik ortadan kaybolur. Buna uyku yoksunluğu psikozu denir. Uyku yoksunluğunun etkileri bedenselden çok psikolojiktir. Refleksler zayıflamakla birlikte kalp atışlarında, soluk almada, tansiyonda ve vücut ısısında pek az değişiklik görülür. En belirgin fiziksel sonuçları; ellerde titreme, göz kapaklarının düşmesi, odaklanma sorunları, acıya karşı aşırı duyarlılık...” Maksimum 32 gün sonra ise acılı bir ölüm kendiliğinden gelişiyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN