Albümde özgürlüğün sesini duyacaksınız

Albümde özgürlüğün sesini duyacaksınız

Demir Demirkan bir üçleme olarak yayınlanacak ‘WAR III’ serisinin ilk albümü ‘Awakening’i tüm dijital platformlarda müzikseverlerle buluşturdu. Üçlemede yabancılaşma, özgürlük ve bireysel devrim gibi konuları işleyen Demirkan “Özgürlüğün kendisi insanın varoluşunun tarifi bence” diye konuşuyor.

IŞIL ÇALIŞKAN/İSTANBUL

Türk rock müziğinin özgün ismi Demir Demirkan, üçleme olarak yayınlanacak ‘WAR III’ serisinin ilk albümü Awakening (Uyanış) ile dinleyici karşısına çıktı. İngilizce sözlerden oluşan albümde 5 parça yer alıyor, gelişen teknolojiyle bireyin uyanışını konu ediniyor. Demirkan’ın “Uyanışa maruz kalmış bireyin içsel savaşı” olarak özetlediği albümünün kapağı da bir o kadar anlamlı; Rush, Iron Maiden, Whitesnake, Megadeth ve Queensrÿche gibi gruplara efsane tasarımlar yapan Hugh Syme imzası taşıyor. Demirkan’la yeni albümünü ve müzik serüvenini konuştuk.

Bir konuşmanızda “Farklı bir şey yaptığın zaman algılanması da uzun sürüyor” dediniz. Bu sizin için yorucu ve yıpratıcı olmuyor mu? Hiç popüler işler yapmayı düşünmediniz mi?

Başka sanatçıların popüler işlerinde prodüktör ve şarkı yazarı olarak çalıştım aslında. Kendime yaptığım şeyler için özellikle çok dinlensin kafasıyla girmek istemedim çünkü zaten o tarafı prodüktörlükte tatmin ediyorum yeteri kadar. Bunun sanat tarafında kalmak benim için daha önemli.

Daha kıymetli olsa gerek...

Evet özellikle benim için çok kıymetli ama öz dinleyici hep iki üç adım ilerde ve farklı bir şey beklediği için aynı sayfadayız şimdi. O yüzden bu çok iyi bir şey.

Ses teknisyeni Alp Turaç sizin için “10 saat oturup çalışabilir. Yemek molası istediğinizde son derece manasız bir istekmiş gibi davranabilir” demiş. Nasıl bir çalışma disiplininiz var?

Alp Turaç’la üniversitede çalıştık ve iki yıl birlikte yaşadık. Sonra da çok samimi arkadaşım kardeşim oldu. Ben okula gitmeden önce erken kalkıyordum. Ders 10’daysa 6 buçukta kalkıp gidene kadar gitar çalışıyordum. Günlük 9 ve 11 saat aralığını tutturmaya çalışıyordum. Ondan daha az çalıştığım zaman kendimi çok kötü hissediyordum. O yüzden arada yemek mi, uyku mu, eğlence mi kaçmış pek de umrumda değildi açıkçası.

Hala o şekilde mi çalışıyorsunuz?

Bir albüm prodüksiyonu olduğunda veya şarkı yazarken kaç saat geçirdiğimi veya öğün atladığımı fark etmeyebiliyorum. Bir bakıyorum saatler geçmiş ve belki sabaha karşı olmuş... Ama şu an özellikle her gün oturup 11-13 saatlik çalışma programım yok.

18-04/09/pentagram_crf2017_2.jpg

‘War III’ neyin ‘savaşı’nı veriyor?

‘War III’ genel olarak bireyin kavgasıyla alakalı. Bireyin bu dünya düzeni içindeki duygusal halini anlatıyor. Herkes yatağa giderken ve uyandığında sevdiklerini, işini, hayallerini düşünüyor, sorgulamaya başlıyor. Sonra yavaş yavaş bireyin uyanışı ortaya çıkıyor ve bu insanın kendi hayatını, içinde bulunduğu toplumu, onun kurallarını ve onun nasıl yönetildiğini sorgulamaya sevk ediyor. Bu, bireyin varolma savaşı. Uyanışa maruz kalmış bir birey bu kavgayı vermek zorunda. Gözün açıldığında dünyanın, medyanın, ekonominin politikanın nasıl işlediğini gördüğünde aklında üretimler oluyor ve kararlar vermen icap ediyor. O kararları da uygulamaya geçirdiğin zaman hemen olmuyor ve kavgayı da vermek zorunda kalıyorsun. Bütün bunlar içsel bir savaş ortamı yaratıyor.

Uzun süredir Amerika’da yaşıyorsunuz. Orada olamanızın bu albümde nasıl etkisi oldu?

Hep denir ya Amerika özgür diye... Bir bakıma özgür evet. Birçok ülkeye göre daha özgürsün ama aslında çok ciddi bir kontrol altındasın. ‘Big Brother’ durumları aslında gerçek. Sürekli izleniyor olmak. Nerede, ne zaman, nasıl bulunduğun neyi aldığın. Hatta konuşuyorken bir bakıyorsun bahsettiğin konunun reklamı önüne düşüyor. Orada biraz fazla üzerine geliyor bunlar ve kavga da bununla çok alakalı. Kendini çok özgür diye addeden bir insan topluluğu ve bireyler topluluğunda bulunduğun zaman böyle bir ortamda varolma kavgası verirken ortaya tabii ki böyle üretimler çıkıyor. Dönüp kendi hayatıma baktığım zaman bunların Türkiye’de nasıl gerçekleştiğini tabii ki irdelemek durumundayım. İkisinin sentezi aslında. Burada büyümüş gelişmiş ve tüm dünyaya açık bu lokal zekânın öyle bir yere gidip o düzenin yaptırımlarına maruz kaldığında ne mi çıkar? İşte bu çıkıyor.

Albümün çıkış parçası olan ‘Freedom’ gerçekten de özgürlüğü çağırıyor. Hikâyesi nedir?

Klişeden uzak ne yapılabilir diye düşündüğümde tematik, marşımsı bir şey yazmak istedim. Onun müzikal prensiplerine oturttum önce, sonra da özgürlük konusuna hangi açıdan yaklaşacağımı düşündüm. Buna her açıdan yaklaşabilirsiniz çünkü tarafları düşündüğünüzde her taraf bir özgürlük peşinde ve kendi tarafının doğru olduğunu düşünüyor haliyle. Çelişkiler, fikir çatışmaları da buradan çıkıyor. Fakat görüşün ne olursa olsun insan olma koşulu özgürlüğü gerektiriyor. Bu bir seçim olmamalı. Özgürlüğün kendisi insanın varoluşunun tarifi bence.

Bu albüm neden İngilizce sözlü geldi?

‘War III’ bir üçleme ikinci ve üçüncü bölümlerinin çerçevesi var. Ama bunu zaten dünyaya sunmak istiyordum. Şu an dünyanın geldiği noktada teknolojiye erişebilen insanlar o kadar hızlı bir uyanış yaşıyor ki bu global bir sendrom dünyada. Dünya liderleri de birbirinin kopyası gibi olmaya başladı ve aynı siyasi elementleri kullanıp halklarını yönetmeye başladılar. Aslına bakarsan ‘o yönetiliyor’ diyen halklar da her şeyin farkında. Dolayısıyla böyle bir konuya yaklaşırken bunu lokalize etmek doğru değil diye düşündüm ve İngilizce olması bunu daha çok küresel seyirciye sunar. Japonya’dan tutun Avrupa, Türkiye, Amerika’ya kadar herkes İngilizce müzik dinliyor. Derdimi daha çok insana anlatacağım gibi bir his yarattı bende.

KONSER KÜLTÜRÜ SEKTEYE UĞRADI

Türkiye’deki dinleyiciyi diğerlerinden ayıran en büyük fark nedir?

Eskiden cd, plak, kaset alırdın. Şimdi müziğe Spotify, iTunes, Youtube gibi platformlardan ulaşabiliyorsun. Canlı müzik kültürü de yapılanmaya başlamıştı ama bir sürü sebepten dolayı sekteye uğradı. Festivaller, üniversite-lise şenlikleri azaldıkça konser kültürü de gitti. Eğlence olarak kalıp kulüplerde performans yapılmaya başlandı.

Pentagram 30’uncu yılını akustik bir albümle kutladı. Pentagram gibi bir oluşumun içinde olmak size nasıl hissettiriyor?

Albüm yapılmadan bir sene önce böyle bir fikir vardı aklımızda. Tarkan bana ‘Sen de olmak ister misin?’ diye sordu ve tabii ki dedim. Tek sorun bu kadar sert müziğin akustiğini nasıl yapacağızdı. Ve oldu bence. O gün Murat’ın tekrar gelmesi, Gökalp’in de hâlâ işin içinde olması Metin’le benim bir araya gelmem büyük olay. Benim için çok duygusal bir şey. Yılların olayı. 90’lardan beri içinde varolduğum bir şey bu. Bütün o evrimin içinde bulunmak bir şeyler üretip tekrar tüm bu kadroyla seslendirdik. Bu müziği aşan bir şey.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN