Caz müzik dinleyen sokağa tükürmez

Caz müzik dinleyen sokağa tükürmez

Piyanist Kerem Görsev, çok yaşanmışlık içeren 18’inci albümü ‘After The Hurracine’i dinleyiciyle buluşturdu. Caz müzik dinleyen kişilerin hayatlarında büyük hatalar yapmayacağını düşündüğünü belirten Görsev “Tanıdıklarım arasında sokağa tüküren, sigarasını sokağa savuran, otomobilinde giderken içeceğini yola atanı görmedim. Daha duyarlı gibi geliyor bana, öyle hayal ediyorum” diyor.  

IŞIL ÇALIŞKAN/İSTANBUL

Caz piyanosunun Türkiye’deki özgün temsilcisi Kerem Görsev, yepyeni bir albümle dinleyici karşısında: ‘After The Hurracine’. Albümde bulunan sekiz enstrümantal parçanın bestesi Görsev’e ait. Trompette Terell Stafford, kontrbasta Peter Washington ve davulda Ferit Odman gibi önemli müzisyenlerin de yer aldığı albüm yine Görsev’in yaşanmışlıklarının özeti niteliğinde. Emirgan’daki kabadayı bir sokak kedisinden babasının vefatına, Mustafa Koç’un cenazesine katılanların bıraktığı etkiden zeytin ağaçlarına kadar yazılmış pek çok parça var. Görsev ile albümünü ve caz müziğini konuştuk.  

Albüme de adını veren ‘After The Hurracine’ fırtınadan sonra sütliman olan bir sessizliği anlatıyor. Nasıl ortaya çıktı bu parça?

Kadın erkek ilişkisinden çıktı aslında. Kopmadan sonra buluşma ve evlenme aşaması. Ben hayatımda hep bir şeylerden etkilenip müzik yazarım. İlişkilerden beslenen bir insanım; kadın erkek- ilişkileri, hayvanlar, dünyanın sosyo ekonomik durumu, Türkiye... Bunlar bana bir şey hissettiriyor ve o anda beynime melodi olarak geliyor.  

Sonraki süreç nasıl işliyor?

O melodileri notaya döküyorum. Kurşun kalem ve kağıt, silgi, kalemtıraş sistemiyle. Ferid Odman ve Kaan Yıldız’la birlikte bakıyoruz, çalıyoruz, hikayeleri dinliyoruz. İçime siniyorsa kayıt yapıyorum CD olarak çıkıyor. Hikayelerimizi anlatabiliyorsak ne mutlu.

Bu albümü dört saatte kaydetmişsiniz. Çok kısa bir süre...

Bu sürenin içinde yaklaşık bir buçuk saat yemek molası vardı. Ferid kayıttan evvel Bodrum’a geldi. İki dünya starı vardı yanımızda. Bir provada hallettik. Londra Flarmoni’de de bir günde, Los Angeles Flarmoni’de ise 8 saatte bitirdim 60 kişilik kaydı. Kendi müziğimi çalıyorum ve onu beynimde tamamlayıp gidiyorum kayda. Çaldığım prodüksiyon ve müzisyenler dünyada çok önemli isimler. Öyle olunca da suyu döktüğün zaman kaymak gibi akıp gidiyor. 3 ayda 5 ayda yapılan kayıtlarda insanların tipi de, boğazının karakterindeki ses de değişir. Ben onu yaşadığım anda tak diye bitirip çıkıyorum.  

Sözsüz müzik dinleyiciyi melodiler, sololarla yakalıyor. Zor mu?

Benimki eğlence müziği değil. Yaşanmış bir hikaye anlatan, kendi felsefemi ortaya koyduğum yaşanmışlıkların hikayesi. 25 senede tek değişmeyen şey akustik olması. Yani kontrbas, davul, piyano... Elektronik müzik yok. Benim tarzım, hayata duruşum, müziğe bakış açım ve değiştirmeyeceğim tek şey bu.  

“Caz müzik dinleyenler hayatlarında büyük hayalar yapmaz” demişsiniz bir röportajınızda. Bu tespitinizin nedeni nedir?

Hepimiz hata yapıyoruz. Hata yapmaz derken demek istediğim şu aslında. Benim tanıdığım kişiler arasında sokağa tüküren, sigarasını sokağa savuran, arabasında giderken içeceğini atan görmedim. Daha duyarlı gibi geliyor bana, öyle hayal ediyorum. Pop müzik dinleyen çok insan da var. Onlar da diyecek ‘Biz de atmıyoruz’. Öyle değil. Bana öyle olması gerekir gibi geliyor. Caz yeşiller partisidir. Caz Greenpeace’çidir, klasik müzikten sonra dünyada ikinci var olan müziktir. 1870’lerden günümüze geliyor ve sonra bütün müzikler cazdan türüyor. Caz büyük bir nehir. Kenarından çıkan yeni ırmaklar dereler kuruyor. Onlar popülist müzikler.

Caz sokak kökenli olmasına rağmen takım elbiseli adamların dinlediği ve yaptığı müzik olarak algılanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tarlada pamuk toplarken ağıtlardan çıktı aslında. Esası o. Avrupalı müzisyenler cazı forma sokup klasik müzik gibi geleneksel bir müzik haline getiriyor. Ben 30 sene evvel ayağımda jean ve Converse’lerle çıkardım sahneye. Bana Amerikalılar alıştırdı bunu. ‘Sahne çok kutsal bir yerdir. Herkes buraya çıkmaya layık değildir. Sahneye çıkınca her zaman karşı tarafı imrendirecek bir şekilde sunumunuzu yapacaksınız’ dediler. Onun için biz sahneye çıktığımızda güzel gömlek, pantolon giyeriz. Beni de bundan 10-15 sene evvel çok tenkit ettiler. Takım elbiselerle çıkan adam diye. Öyle olması gerektiğini düşünüyorum.

Sahnede çok fazla doğaçlama yapılıyor. Herkesin merak ettiği bir konu olsa gerek. Nasıl organize oluyorsunuz?

Caz formal bir müzik. Herkesin elindeki notaları çalıyor ve bitiyor. Sonra başa dönüyoruz. Başa döndüğünde o akorlar ve armoni sisteminin üzerine ne arzu edersen onu doğaçlamalı çalıyorsun. O formun dışına çıkamıyorsun. Benim çaldığım formal müzikte gel hadi kaptıralım yok.

PİYANO ORKESTRANIN AMİRAL GEMİSİDİR

Piyanoyla 51’inci yılınız. Neler söylersiniz?

1967 yılında konservatuvara girdim. Rahmetli babam ilk büyük oyuncağımı getirdiği günü hatırlarım. Ermeni bir ailenin konağından almıştık. Onunla oynamaya başladım. Okul falan derken bu yaşımıza geldik. Hala oyuncağım piyano. Seviyorum piyanoyla oynamayı değişik piyanolar çalmayı. Dokunmak, ondan bir ses almak, o sesle tartışmak, o sese bir yön vermek keyifli şeyler.

Piyanoyu orkestra içinde somut olarak neye benzetirsiniz?

Piyano denizaltı. Orkestranın amiral gemisidir. Hele kuyruklu olunca gel keyfim gel...

Kerem Görsev, 5 Mayıs’ta İstanbul Caz Festivali kapsamında bir konser verecek. 30 Haziran’da ise Ukrayna’da festivalde çalacak.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN