Caz tadında Fazıl Hüsnü geliyor

Caz tadında Fazıl Hüsnü geliyor

Caz sanatçısı Banu Kanıbelli, ‘Yer Gök’ ismini verdiği dördüncü albümüyle dinleyicilerin karşısına çıktı. Müziği kapısı herkese açık bir konukevi olarak gördüğünü belirten Kanıbelli, “İçeri girdiğinde acını, özlemini, arzunu görünmeyen başkalarıyla paylaşabildiğin ruhuna iyi gelen bir konukevi” diyor.

IŞIL ÇALIŞKAN / RÖPORTAJ

Çocukluğundan beri müzik onun için bir tutku. Sekiz yaşında çalmayı öğrendiği mandolinle başlayan serüvene piyano ve gitarı da ekledi. Çocuk şarkılarından oluşan albümleri onu zirveye taşıdı. Müzisyen Banu Kanıbelli şimdi de caz türündeki dördüncü albümü ‘Yer Gök’ ile müzikseverlerle buluştu. Kanıbelli albümde, kaybettiği babasının bestesine de yer verdi. 11 şarkılık albümün düzenlemeleri Başak Yavuz, Baki Duyarlar ve Selen Gülün’e ait. Müziğin bir konukevi olduğunu düşünen şarkıcı, bu evde herkes için gözle görülmeyen bir yaşantı ve duygu birlikteliği olduğunu düşünüyor. Kanıbelli’yle albümünü ve müzik yaşamını konuştuk.

* Sekiz yaşında mandolin çalarak müziğe adım attınız, birçok enstrüman çalıyorsunuz. Peki sesinizin güzel olduğunu nasıl ve ne zaman anladınız?

Eurovizyon şarkı yarışmasının kazananı Johnny Logan’ın ‘What’s Another Year’ şarkısını okulda birkaç arkadaşımın yanında söylemiş bulundum. Buraya kadar her şey eskisi gibiydi. Ta ki bir dersimizde el birliğiyle sınıfın önüne fırlatılana kadar! Büyük bir ihtimalle yüzüm kızararak söyledim. Büyük bir alkış koptu. Sonrasında da her fırsatta söylettiler.

* Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji okudunuz. Yüksek lisans tezinizi müzik ve felsefe üzerine yazdınız. Müzik ile felsefe arasındaki bağı özetleyecek olsanız neler söylersiniz?

Felsefe tezimde müziği konu aldım ama müziğin sınırsız dünyası içinde tür olarak da ‘şarkı’yı seçtim. Sorum şuydu: ‘Şarkılar nasıl ve nerede birleştirir?’ Bir şarkının kendi zamanından sonraya nasıl yaşayabildiğini, insanları ayıran fiziki, kültürel, tarihsel tüm sınırlara meydan okuyarak nasıl birleştirdiğini anlamaya çalıştım. Bir anlamda şarkının, söz ve müzikte yer alan yaşantı ve duyguyla ilişki kuran herkes için gözle görülmeyen bir çeşit konukevi olduğunu düşündüm. Ayrımsız herkese açık bir konukevi. İçeri girdiğinde acını, özlemini, arzunu görünmeyen başkalarıyla paylaşabildiğin ruhuna iyi gelen bir konukevi.

* Bülent Ortaçgil ve Gürol Ağırbaş’ın desteğiyle çıkardığınız ilk iki albüm çocuk şarkıları içeriyor. Neden çocuk şarkılarıyla başlangıç yapmak istediniz?

90’lı yılların sonunda önce kendi çocuğum, sonra da çalıştığım eğitim kurumundaki çocuklarla çevriliydim. Çocuk şarkıları aradığımda çocukların güncel ihtiyaçlarından yola çıkan, dünyalarına hitap eden yeni şarkılar yapılmadığını görüyordum. Çocuklarla beraber yaşarken, kendiliğinden büyük bir zevkle yazdığımız sözler ve yaptığım müziklerle bir bakıma kendi boşluğumuzu dolduruyorduk. Bu birikimi başka çocuklara taşıma kararımla birlikte Bülent Ortaçgil ve Gürol Ağırbaş’la temasa geçtim. Yani çocuk şarkılarıyla başlangıç yapma kararından çok, kendiliğinden biriken bir çalışmanın meyvesi oldu bu albümler.

* Bu albümünüzün nasıl tanımlarsınız?

Albümün düzenlemelerini Selen Gülün, Başak Yavuz ve Baki Duyarlar yaptı. Her üçü de caz müzisyeni. Keza yer alan müzisyenlerin çoğu da öyle. Albüm caz kategorisinde yer alıyor. Ancak gerek düzenlemeler, gerek enstrümanların kullanılışı benim aslında bir şarkıcı, şarkı yazarı olduğumu göz ardı etmedi ve serbest bir stilde, şarkılara özgü renkleri pekiştirdi. Seçebileceğim kategoriler içinde tür olarak şarkıcı, şarkı yazarı olsaydı onu seçmiş olurdum.

* ‘Bi’ Şarkım Var’ isimli şarkı yazarlığı projesinde ‘Bir Şarkı Bunu Yapar’ isimli parçayla yer almıştınız. Sonra bunu ‘Yer Gök’ albümüne de dahil ettiniz. Şarkı yazarlığının temel inceliklerinden bahseder misiniz?

Şarkının içinde iki ifade dili var. Biri söz, ikincisi müzik. Söz yazmak veya söze müzik yazarak kendini ifade etmek herkes için mümkün mü? Bence evet. Bir şarkı sözünün ya da şarkının iyi olması, yazanın ya da yapan kişinin o iki ifade diliyle merak ederek, okuyarak, dinleyerek geçirdiği vakit, yaptığı pratik ve zaman içinde oluşan ustalıkla ilgili kanımca. Kişinin duyduğu istek ise hepsinden önemli. Yetkinlik, istekle verilmiş uğraş içinde gelişiyor. İster konservatuvarda, ister müziği kendi özgün yolları içinde öğrenmiş olsun… Macar besteci Kodaly’nin güzel bir sözü vardır: ‘Bırakın müzik herkese ait olsun’.

ADINI YEKTA KOPAN VERDİ

* Babanız Ünal Şınık’a ait ‘Bir Baktım Yoksun’ isimli besteye albümünüzde yer verdiniz. Besteyi neden özellikle bu albümde kullanmak istediniz? Bu, size ne hissettiriyor?

Belki de sadece onu yaşatmak için. Bu kadar bilinç düzeyinde olmasa da 2014’teki vefatından önce yaptığı bu besteyi ilk duyduğumuzda çok sevmiş ve babamla yeni albümün içinde olacağını konuşmuştuk. Babamın piyano ve mızıkasıyla yaptığı sayısız bestesi vardı ama bu sonuncusu ruhunun tüm inceliklerini yansıtıyordu. Kendisi albümün çıktığı günü göremedi. Hatta ismini de koyamadı. İsmini Yekta Kopan verdi, ‘Bir de Baktım Yoksun’. Parçanın sözleri yok, en yalın düzenleme ona ait. Buna rağmen albümün en sevilen parçalarından biri. Şimdi yüzlerce insanın kalbine gidiyor ve dokunuyor. Bedenen olmasa da babamın ruhunun incelikleriyle bu şarkıda yaşamaya devam ettiğini düşünmek ise beni ve tüm özleyenlerini çok mutlu ediyor.

 

DAĞLARCA’NIN ŞİİRLERİNDEN BİR ALBÜM

* Yeni çalışmalarınız hakkında neler söylersiniz?

2000’li yıllarda Fazıl Hüsnü Dağlarca ile çok kez buluşup, şiirlerini bestelemiş, kendisine dinletmiştim. Bugüne kadar da iki şiirini kullandım. Dağlarca şiirleriyle yaptığım tüm bestelerden oluşan, sadece ona özel bir albüm projesi hep aklımdaydı. Şimdi onun için uygun zaman olabilir.

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN