Elinde dereceyle nöbet tutan baba

Elinde dereceyle nöbet tutan baba

Eleştirmen ve editör Sevengül Sönmez’in yazdığı ‘A’dan Z’ye Sabahattin Ali’de yazarın eserlerinin doğuşu, yakın ilişkileri hiç bilinmeyen yönleriyle anlatılıyor. Ali’nin edebiyatımıza kazandırdıkları ve yaşamının kırılma noktaları tarihi belgeler eşliğinde okuyucuya sunulurken kızına aşırı düşkün bir baba oluşu da gözler önüne seriliyor.

ERKUT TEZERDİ / İSTANBUL

Modern Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Sabahattin Ali üzerine bugüne dek yüzlerce araştırma yapıldı, eserleri hakkında tezler kaleme alındı. Yaşamı üzerine sergiler açıldı, paneller düzenlendi, belgeseller çekildi. Kitapları ise yüzbinlerce edebiyatseverle buluştu. 41 yıllık yaşamına üç roman, beş öykü, bir şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdıran Ali’nin en ünlü eseri ‘Kürk Mantolu Madonna’ Türkiye’de Mart 2017 itibari ile 80’inci baskısına ulaşırken 21 dile çevrildi, 24 ülkede okuyucu karşısına çıktı. Tiyatro oyununa ve filme uyarlanıyor. Yaklaşık 10 senedir de kitap satış noktalarında ‘bestseller’ listelerinde yer alıyor. Birçok edebiyatçıya göre Ali’nin başarısı dil kullanımındaki ustalığından, toplumsal duyarlılığından ve yaşamı en naif haliyle tasvir etmesinden kaynaklanıyor… Peki ‘dil’, ‘duyarlılık’ ve ‘anlatım’ yeterli cevaplar mı? Yazarın eserlerinde başka neler var? Yaşamının dramatik kırılma noktaları ile çocukluğu, dostluğu ve ölümü bir gizem mi? Edebiyat eleştirmeni ve edi
tör Sevengül Sönmez, tüm bu soruları Ali’nin eserleri üzerine yaptığı araştırmaları bir araya getirdiği, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘A’dan Z’ye Sabahattin Ali’de anlatıyor.

Yazarın hayatından edebiyatına kadar her şeyin tarihi belgeler eşliğinde incelendiği kitap bugüne dek yazılmış en kapsamlı Sabahattin Ali çalışması. Yazarın bilinmeyen yönleri gün ışığına çıkıyor. Mesela onlardan biri de Ali’nin kızı Filiz Ali’ye verdiği büyük önem, sonsuz sevgisi; dahası bunun edebiyat tutkusuyla yarışır oluşu. Hatta “edebiyatı neyse kızı da oydu” demek bile mümkün. Kitabı okurken bu satırların yazıldığı kısımlar bir hayli duygusal.

Kitapta Ali’nin kaleminden aşk tanımlaması da yapılıyor. Ali, aşık olduğu kadın Ayşe Sıtkı’ya yazdığı mektupta “Cinsi hissiyatın tezahürü olan bir nevi ‘istek’ bertaraf edilirse, aşk bazı insanlarla beraber doğan, onları ölünceye kadar terk etmeyen bir histir” sözlerine yer veriliyor. Ancak Ali, Sıtkı’dan aşkına karşılık bulamıyor. Bunun üzerine Ali, Aliye Hanım’a evlenme teklifi ediyor. Tarih 16 Mayıs 1935’i gösterdiğinde Kadıköy’de evleniyorlar. Ali, Aliye’nin hamile olduğunu öğrendiğinde ise Almanca çocuk bakımı kitapları okumaya başlıyor. 1937’de kızları Filiz Ali doğunca kızına aşırı düşkün bir Ali ortaya çıkıyor. Kitapta Sönmez, Sabahattin Ali’nin, Filiz Ali’nin doğduğu andan itibaren her şeyiyle ilgilendiğini belirterek, kızının mamalarının nasıl olacağını, ne zaman sebze, ne zaman et suyu yiyeceğini Doktor Ali Şükrü’den öğrendiğini, Filiz Ali’nin yemek düzenini de ona göre hazırladığını söylüyor. “Sabahattin Ali bu yemek meselesine titizlendikçe Filiz Ali de aksine iştahsız ve mızmız bir çocuk olmuş. Filiz Ali’nin zayıf kalacağından, zayıf olursa da havale ya da zafiyet geçireceğinden korkan Sabahattin Ali, Filiz Ali ne zaman ateşlense elinde derece sabahlara kadar uyanık kalıyor. Karanfil Sokak’ta oturan Doktor Albert Eckstein’ı çağıryor ve onunla Filiz Ali’nin sıhhati üzerine uzun uzun konuşuyor” sözlerini kaydediyor. Bu nedenle Doktor Eckstein, bir zaman sonra Sabahattin Ali’nin paniği karşısında evdeki dereceleri artık kırmasını ve Filiz’in ateşiyle de ilgilenmemesini rica ediyor. Ancak Ali’nin kızına karşı bu düşkünlüğünün hiç azalmadığını eşine yazdığı 18 Temmuz 1944 tarihli mektupta da öğreniyoruz: “… Filiz’in sıhhatine dikkat et, her gün sabah akşam derece koy ve derecelerini bana yaz.” Dahası, kızının uyku düzeni bozulmasın diye çok dikkatli davranan Ali, daire kapılarına da “Kapıyı çalmayın, Filiz uyuyor” notunu asarmış. Ali’nin ailesinin, dostlarının ve kızının genişçe yer aldığı kitapta her şey bölümler halinde aktarılıyor ve yazarın daha önce hiçbir yerde okuyamayacağınız “mükemmel baba” ile “iyi eş” oluşu gerek kendi yazdığı mektuplar gerekse de kızının ağzından ortaya seriliyor.

SAMİMİ OLMAYAN EDEBİYATÇI KUSURLUDUR

Sanatta toplumsal gerçekçiliği savunan ve ilerleyen yıllarda eleştirel gerçekçiliğe yönelen Sabahattin Ali, sanatı toplumsal bir eylem olarak görüyor. Keza aynı durum edebiyata karşı fikirleri için de geçerli. Bu yaklaşım kitapta Ali’nin “Edebiyat da bir hizmet ve bir mücadeledir... Daha iyiye, daha güzele götüren bir mücadele ve hiçbir zaman yüksek ruhlu bay üdebanın gönül eğlencesi değil” sözleriyle açıklanıyor. Sevengül Sönmez konuyla ilgili şunları not düşüyor: “Ali’ye göre edebiyatın görevleri de vardır. Doğrudan halk için yazmanın, halktan bahsetmenin, kendisine halk muharriri demenin gülünçlüğünden söz etmektedir. Onun edebiyat anlayışı toplumu ilgilendiren ve okununca değişim yaratan eserler ortaya koymak ve her zaman samimi olmaktır. Edebiyatçıların samimi olmayışı ona göre büyük bir kusurdur.”

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN