Fakirler ölürse refaha kavuşuruz

Fakirler ölürse refaha kavuşuruz

Yılda bir kez düzenlenen ‘Arınma Gecesi’nde dileyen herkes 12 saat süresince cinayet işleyebiliyor. Serinin dördüncüsü ‘The First Purge’ ile bu katliam gününün başlangıcı, hükümet tarafından nasıl meşrulaştırıldığı anlatılıyor. Filmde “Fakirler ölürse refah seviyesi artar” söylemi sertçe yer bulurken, ABD toplumunun şiddet arzusu eleştiriliyor.

ERKUT TEZERDİ

ABD topraklarında ekonomi dibi görüyor, işsizlik ve suç oranları artıyor. Sosyo-politik değişim yaşanıyor. Cumhuriyetçiler ile Demokratlar geri plana itilirken üçüncü parti ‘Amerika’nın Yeni Kurucuları’ adıyla doğuyor. Toplumun büyük desteğini alan bu parti yasaları istediği gibi değiştiriyor; insan hakları hiçe sayılıyor, cinayetler, rüşvetler tavan yapıyor. Hâl böyle olunca medeniyet unutuluyor, parlamentodan yepyeni teklifler rahatlıkla geçiyor… Zaman içinde bir fenomene dönüşen ‘The Purge’ serisinin dördüncü yapımı ‘The First Purge’ (İlk Arınma Gecesi) tüm bunların başlangıcına gidiyor. Dahası, katliam gününün nasıl ortaya çıktığını inandırıcı bir üslupla beyazperdeye taşıyor.

Aslında ‘Arınma Gecesi’ filmlerinin atmosfer yapısını 2013, 2014 ve 2016 yıllarında gösterime giren çok düşük bütçeli ilk üç yapımda öğreniyorduk ve nasıl başladığını önemsemiyorduk. Çünkü amaç sadece şiddete; hayatta kalma serüvenine odaklanmaktı. Ancak ‘The First Purge’ ile 12 saatlik katliam gününün doğuşunda hükümetin parmağına değiniliyor. Filmin tek sürprizi de işte bu! Lakin filme gitmeden önce serinin önceki yapımlarını izlemek isteyenler için detaylandırmak gerekiyor: Yılda bir kez olmak üzere, akşam 19.00’dan sabah 07.00’ye kadar cinayet işlemek serbest. Roketatar gibi patlayıcı silahlar hariç her eşya; bıçak, satır, tava ve tabanca birilerini öldürmek için kullanılabiliyor. Hastaneler, polisler çalışmıyor. Birileri evinize zorla girip sizi katledebiliyor. Her şey yasal! Patronunuzdan mı nefret ediyorsunuz, o gece maske takıp öldürün gitsin. Sokak kameraları ölümleri canlı servis ediyor. ‘Arınma Gecesi’ için kısaca ‘Biri Bizi Gözetliyor’un cinayet konseptlisi denilebilir. Mekân ABD topraklarının tamamı.

‘The First Purge’ filminde hükümet tarafından fakirlerin ve özellikle siyahilerin yaşadığı Staten Island pilot bölge seçiliyor. Herkese bu geceye katılması için para teklif ediliyor. Derken sirenler çalıyor. İlk etapta kimse kimseyi öldürmezken hükümet duruma el atıyor, paralı askerleri sokaklara salıyor. Amaç cinayetlerin sayısını artırıp “Bakın aslında herkes bunu istiyor” diyerek Arınma Gecesi’ni ülke geneline yaymak; fakirleri, suçluları öldürterek refah seviyesini yükseltmek. Sonucun ne olacağını tahmin etmek zor değil. Fakat filmde işin içine topraklarını savunmak isteyen uyuşturucu mafyası girince yapımın düşünsel boyutu yerli yerine oturuyor, “Savaştan kaçmak için savaşmanız ve kötülüğü yok etmek adına daha kötü olmanız gerekir” deniliyor.

Peki ‘The Purge’ serisi neden bu kadar sevildi? Birincisi yapımların tamamı katarsis mantığında hareket ediyor. İkincisi popüler kültür. Öyle ki, yapımcısına milyar dolar kazandıran, tıpkı ‘The Purge’ filmlerindeki gibi ‘öldürün gitsin’ mantığına sahip PUBG ile Fortnite isimli video oyunları işte böyle doğdu. Keza aynı durum Suzanne Collins’in roman serisinden uyarlanan ‘Açık Oyunları’ için de geçerli. Ayrıca bu birbirini öldürüp hayatta kalma konulu yapımların atası olarak Koushun Takami’nin yazdığı, Türkiye’de ‘Ölüm Oyunu’ adıyla yayımlanan romandan beyazperdeye taşınan 2000 yapımı Japon gerilim filmi ‘Battle Royale’ kabul ediliyor. Göz atmakta fayda var. Bu arada ‘The Purge’ dizi de oldu. 10 bölümden oluşuyor, ilk bölümü 4 Eylül’de yayınlanacak. Sonuç: Yeni her yapımı merakla bekliyoruz.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN