Kitaplar romantik başkaldırıyı ateşliyor

Kitaplar romantik başkaldırıyı ateşliyor

Fransız yazar Jean Paul Didierlaurent tarafından yazılan ‘6.27 Treni’ okuyucuya, modern yaşamın tekdüzeliğinden sıkılan insanın arayışını sunuyor. Tüm dünyada satış rekorları kıran romanda, kağıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan orta yaşlardaki Guylain Vignolles karakterinin, dönüşümden kurtardığı kitap sayfalarıyla romantik bir başkaldırı ortaya çıkıyor.

ERKUT TEZERDİ / KARAR

Modern hayatın tekdüzeliği insanı arayışa iter çünkü sıkıcılık, döngüde her zaman yolunu bulur. Kişiler kasvet ve heyecan arzusuyla sarmalanır. Bu da Sindirella kompleksini doğurur; yani ya beyazlar içindeki prensi veya prensesi bulmak isteriz ya da her şeye rağmen günün birinde yaşamın iyiye gideceğini düşleriz. Ancak ‘Hayaller ünlü ve zengin olmak, gerçekler ise televizyon ekranının önü’ misali süreç aslında hiç değişmez: Alarm çalar, uyanırız. Kahvaltı yapıp otobüse, trene bineriz. İşe gider çalışırız. İşten çıkıp eve döner yemek yer, dizi-film izleriz. Sonra da uyuyuruz, alarmın çalmasını bekleriz.... Döngü aynı, hisler ortak, amaçlar belli. Fransız yazar Jean Paul Didierlaurent’ın yazdığı, 29 dile çevrilen, Can Yayınları’ndan çıkan ‘6.27 Treni’ işte bu döngüyü ve varoluş çabalarını anlatıyor. Aysel Bora’nın Fransızca aslından çevirdiği romanda; 36 yaşındaki Guylain Vignolles karakteri, kağıt geri dönüşüm fabrikasında çalışıyor.

Dönüşümden gizlice çekip kurtardığı kitap sayfalarını her gün aynı trende halka okuyor. Romanın adı da buradan geliyor. Mekan sabit, duygular aynı, kurtuluş romantizme teslim. ‘6.27 Treni’nde Guylain Vignolles -ki Hain Kukla demek- çalıştığı fabrikaya gitmek için trene biniyor. Sonra kurtardığı kitap sayfalarından bir bölümünü trendekilere okuyor. “Doğan gün buğulanan camlara vururken okuduğu metin bir heceler dizisi halinde ağzından dükülüyor, arada bir de, ilerleyen trenin gürültüsünün dolduğu sessizlikte kesiliyordu.” Guylain, anlatıcının da deyimiyle orada bulunan bütün yolcular için yalnızca bir okuyucu. Ayrıca okuduğu kitapların birbirleriyle hiçbir alakası da yok. Bu bazen Nobel veya Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü’nü almış bir eser de olabiliyor bazen bir polisiye romandan kısa paragraf, bazen de bir yemek kitabından sıradan tarif: “Guylain için içeriğin pek bir önemi yoktu. Onun gözünde önemli olan okuma eyleminin kendisiydi sadece.” Okuma bitince tren istasyona varıyor, Guylain nefret ettiği işine gidiyor. Çalışıyor. Fabrikadaki görevi, kitapları adeta çamur haline getiren Zerstor 500 adlı makineyi kullanmak. Onun iki arkadaşı var; biri makineye ayaklarını kaptıran Guiseppe, diğeri bekçi Yvon Grimbert. Onların hayatı da aslında aynı. Okuyucu, yazarın makineye ayaklarını kaptırma hadisesiyle neo liberal ekonomik sistemi vuracağını düşünebilir lakin amacı bu değil!

Didierlaurent’ın amacı günlük olaylar içinde kazaların da yaşandığını, bunların teknik meseleler olduğunu, yani makineleşmeye giden sürecin bir parçası halini aldığını göstermek. Romanda her şey basit bir dille, dolandırılmadan anlatılıyor. ‘6.27 Treni’nin çok satmasının nedeni de bu sadeliğinden geliyor. Anlatılan günümüz insanı, acılar herkesi eşitliyor, kurtuluş yine aynı hayatın içinde yer alıyor.

HER AKŞAM BİR BALIĞA GÜNÜMÜ NASIL GEÇİRDİĞİMİ ANLATIYORUM

‘6.27 Treni’nde Guylain Vignolles karakterinin yaşamındaki bir diğer yenilik, trende bulduğu USB içindeki günlükler. Guylain, hiç tanımadığı günlüklerin sahibi kadına belgeleri okudukça heyecan duyuyor. Ardından onu arayıp bulmak istiyor. Arkadaşı Guiseppe ise yardım ediyor. Romandaki olay dizisinin tamamı doğal akıştan hiç sapmadan, doğaçlama gelişiyor. Keza aynı durum duygusal patlamalar için de geçerli. İş hekimi randevusuna giden Guylain, doktorun “Söylemek istediğiniz belli bir sorununuz var mı?” sorusu karşısında içinden; “Yirmi sekiz yıldır ölü bir babayı bekliyorum, annem bir yayınevinde kadrolu çalıştığımı sanıyor. Her akşam bir balığa günümü nasıl geçirdiğimi anlatıyorum, yaptığım işten o kadar tiksiniyorum ki, için dışıma çıkarcasına kustuğum oluyor ve son olarak bunlar yetmezmiş gibi, hiç görmediğim bir kızın büyüsüne kapılmak üzereyim...” sözlerini geçiriyor. Ama doktora “Yok” diyor.

TEKDÜZE YAŞAM MUTSUZ EDER

Romanda Guylain, yaptığı işten o kadar nefret ediyor ki, gün boyu pisliğin içinde yüzdüğünü zannediyor. Fabrikadan çıkmadan önce 10 dakika kaynar suyun atında kalıyor, sonra trene geçiyor: “Cehennemden dönüyormuş duygusuyla, sokağa açılan küçük kapıdan geçti. Onu yuvasına götüren trene binince, kağıtları ışığa çıkartıp liflerine dolmuş rutubeti alacak pelür kağıtlarının üstüne yavaşça yatırdı.” Guylain, tekdüze yaşamından böylelikle kurtulmaya çalışıyor. Onun için en büyük heyecan trende başlıyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN