Konu komşuya albüm yapınca sektör de battı

Konu komşuya albüm yapınca sektör de battı

‘Bas Şarkıları 3’ albümüyle müzikseverlerin karşısına çıkan Gürol Ağırbaş, albüm satışlarının düşüklüğünden dert yakınıyor: “Bu, Unkapanı’ndaki insanların dinleyiciyi kandırmaya çalışmasıyla ilgili. Komşusu ve amcasının kızına albüm yapa yapa oldu. Kendilerini batırdılar, müzik sektörü de battı. Şimdi 20 bini görünce aylarca bir numarada kalıyorsun” diyor.

IŞIL ÇALIŞKAN

Türkiye’nin en iyi bas gitaristleri arasında gösterilen Gürol Ağırbaş, 20 yıl aradan sonra bas şarkıları serisine üçüncüsünü ekledi. ‘Bas Şarkıları 3’ isimli albümde Ağırbaş’a Hüsnü Arkan, Birsen Tezer, Bülent Ortaçgil, Jehan Barbur, Elif Çağlar, Şevval Sam ve Ceylan Ertem gibi isimler eşlik ediyor. Tüm düzenlemelerin kendisine ait olduğu albümde Ağırbaş ilk kez yorumcu kimliğiyle de öne çıkıyor. ‘Derun’ adındaki parça ise öne çıkanlar arasında. Ağırbaş’la albümünü ve müzik serüvenini konuştuk.

Albüm çıkalı 20 yıl olmuş. Uzun bir süre. Neden bu kadar beklediniz?

Aslında çok da bekledim. 1995’te ‘Bas Şarkıları’ çıktı. Sonrasında hep bir şeyler yaptım. Sadece kendim için değil başkaları için de yaptım. Ben çalışmaya başladığım zaman ince eleyip sık dokurum. En az 6 ay sürer çalışmalarım. O yüzden kendime biraz ara vermiş bulundum. 95-98 yılları sosyal hayatta da başka bir süreçti. İnsanların müziğe bakışları çok değişti. Biraz küsmece de oluyor tabii yaptığın iş istediğin yere gelmeyince.

Bu değişiklikten bahseder misiniz?

Biz o dönem müzisyen arkadaşlarımızla birlikte yaşıyorduk. Yerimiz Ortaköy’dü. Ama Ortaköy bugünkü Ortaköy değil. Sadece müzisyenler değil tiyatrocular da vardı. Sığınak gibi bir yerdi, moda değildi. Dolayısıyla bir sanatsal etkileşim oluyordu. Mekânlar kayboldukça ve bizim de yaşlarımız büyüdükçe kopuşlar başladı. Herkes başka bir yola gitti. Kimle çaldıysam onların işleriyle uğraştım. Bu nedenle ekonomisi iyi olan işlerle de ilgilenmek zorunda kalıyorsunuz. Pop müziğin patladığı dönem 90’lar. O zaman çıkan insanlar hala hayatımızda. Bu yolda devam edebilirdim ama istemedim. Onno Tunç ve Sezen Aksu’yla çalışıyordum ama Onno Abi’ye ‘Ben sıkıldım artık. Gitmem lazım, bir şeyler yapmam lazım’ dedim. O yolda devam eden arkadaşlar var. Kendi yollarındalar, ben de kendi yolumda devam ediyorum.

18-04/02/dsc09765.JPG

Caz müzisyenlerinin albüm çıkarabildiği bir dönemdeyiz...

Doğru ama bu bana biraz 90’lar pop müziği hatırlatıyor. İyi enstrümantalist olmak sizi iyi besteci yapmaz. İyi besteci olmak, iyi aranjör yapmaz. İyi aranjör olmak, müziği iyi kurgulayan biri haline getirmez. Bunların hepsi bir arada olmalı. Ben bakıyorum enstrümanını iyi çalan iki ay sonra albüm çıkarmaya çalışıyor. Beste yapmak başka bir şey. Bir yaşanmışlığın öyküsü. Yetkin bir müzisyen yapabilir ama ne kadar samimi olur bilinmez. Ben de yetkin bir müzisyenim, bu gece size iki beste oluşturup yarın da kayda girebilirim. Ama ben o yolu tercih etmiyorum. Genç arkadaşlarımızın da hepsinin albüm yapması gerekmiyor. Yurt dışında çok iyi caz sanatçıları var ama albümleri yok. Bizde ise ‘albüm yoksa bir şey değilsin’ oluyor. Bazen albüm yapıyorlar ama içinde kendi ismi yok. Çok basitleştiriliyor. Caz müzisyenleri biraz daha ince eleyip sık dokumalı varsa zamanla çıkar ortaya acele etmemek lazım. Hep aynı kafa aynı müzik öndeki değişiyor ama çalınan müzik değişmiyor.

‘Derun’ isimli parçayı beş kadın müzisyen söylüyor. Sözleri de çok etkileyici. Bu parçanın hikâyesi nedir?

‘Derun’un bir işin iç yüzünü anlamak olduğunu düşünüyorum. Dünya nerende? Derken yaşayanlara soruyorum. Nerede, nasıl ve neden yaşadığını sorguluyorum. Hepimizin içinde bir dünya var. İçimizdeki dünya da bu gördüğümüz dünya. Ne kadarını muhafaza ediyorsun? Ne kadarını affediyorsun? Ne kadarını mutlu ediyorsun? gibi bir sorulama.

Blue belgeselinde bu konu işlenmişti. Kerim Çaplı durumu çok dert etmiş...

O zamanlar Mojo vardı Beyoğlu’nda. Davul şarkıcının yerinde duruyordu. İlk defa böyle bir şey gördüm. Kerim oraya kurulmuş. O kadar delirmiş ki adam (Gülüyor). Bizde her şey şarkıyı kim söylüyorsa onun sanılıyor. Zaten okuyan bir toplum değiliz, bu devirde insanlar hiç kartonet de okumuyor. Eskiden biz cd’yi alır açardık. Hangi stüdyoda yapılmış? Kim çalmış? Kim aranje etmiş? Kim mix’lemiş?... Bunun muhabbeti 2-3 gün sürerdi. Şimdiyse iTunes’tan tek tıkla indiriliyor. Sıkıntılı bir şeye dönüştü.

Bu dönüşümün nedeni nedir?

Unkapanı’nda yaşayan topluluk kendini müzik prodüktörü zannetti. Oradaki çaycı prodüktör oldu. Geçen Onno Tunç’un bir röportajına rastladım. ‘Abi 200 binde kalınca biz nasıl kazanacağız?’ diyor. Düşünsenize şimdi 20 bini görünce aylarca bir numarada kalıyorsun. Bu Unkapanı’ndaki insanların dinleyiciyi kandırmaya çalışmasıyla ilgili. Komşusuna, amcasının kızına, teyzesinin oğluna albüm yapa yapa oldu. Bu yetkin elden çıktı. İşi bildiğini zanneden köylü kurnazı zihniyetli insanların eline geçti. Kendilerini batırdılar ve dolayısıyla müzik sektörü de battı. İnsanların güveni kalmadı. Cd’nin bitmesi benim için de bir devrin bitmesi olacak. Kitap gibi bir şeydi. Bir romantizmi vardı. Açıp okuyordun. Artık öyle değil maalesef.

Şu an müzik piyasasındaki sıkıntılardan bahseder misiniz?

Kulislerde büyük sıkıntılar var. Tuvalet bile yok. Aramızda kadın üyeler var. Bunlar ihtiyaçlarını nasıl giderecek? Molada seyircilerin arasından geçip tuvalet sırası bekliyorlar. Kendimizi geçtim kadınlar var. Onlar da düşünülmüyor? Havalandırma yok. Pencere yok, tuvalet yok. Sığınak gibi kulis yapılıyor. Seyirci de yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda sanıyor. Öyle bir şey yok. Son derece kötü. İşletmeler içecek satma derdinde. Mekânların kurnazlıktan vazgeçmeleri lazım.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN