Şeytana uymayın gönlünüzce söyleyin

Şeytana uymayın gönlünüzce söyleyin

Ezginin Günlüğü 18’inci albümü ‘Aşk Zamanı’nı dinleyiciyle buluşturdu. Grubun üyelerinden piyanist Nadir Göktürk, genç müzisyenlere “Şeytana uymayın” demek yerine “Piyasaya uymayın” uyarısında bulunuyor. Göktürk “Piyasanın genel kuralı ‘daha çok para’ çerçevesinde. İlla ki daha çok kazanmaya dönük müzik yapmayın, kendi sevdiğiniz şeyleri yapmayı tercih edin” diyor.

IŞIL ÇALIŞKAN / İSTANBUL

Türk pop müziğinin kült gruplarından Ezginin Günlüğü 36’ncı sanat yılında ‘Aşk Zamanı’ isimli bir albüm çıkardı. Deniz Sujana, Çağrı Çetinsel, Cafer İşleyen, Can Göktürk, Nadir Göktürk, Erkan Gürer ve Güven Şancı’dan oluşan grubun 18’inci stüdyo albümünde 12 şarkı yer alıyor. Grup klasikleşmiş olarak albümde kendi sözlerinin yanı sıra Ataol Behramoğlu ve Nazım Hikmet gibi şairlerin şiirlerini de besteledi. Nadir Göktürk ile 36 yıllık müzik serüvenini ve albümünü konuştuk.

18-04/16/ezginin-gunlugu.jpg

‘Aşk Zamanı’nın hikâyesi nedir?

‘Aşk Zamanı’ yeni çıktı, dumanı üstünde. Albümün hikâyesi aslında bizlerin öyküsü. Hem birey hem de toplum olarak yaşadığımız şeylerin bir anlamda dışa vurumu. Aşklar, ayrılıklar, hayaller, hayal kırıklıkları hepimizin her zaman yaşadığımız duygular. Biz de işte bu duyguları ara sıra paylaşma ihtiyacı duyuyoruz.

1982’den beri grup üyelerinizde pek çok değişiklik oldu. Yeni kadın vokaliniz Deniz Sujana’nın gelişiyle bir yenilik söz konusu oldu mu?

Elbette her değişiklik aynı zamanda yeni bir renk anlamına gelir. Çünkü herkesin kişiliği farklıdır. Deniz de hem ses rengi hem de şarkı söyleme üslubu açısından kendine özgü bir kişilik. Albüm repertuvarını hazırlarken, daha şarkı seçimi aşamasında bu durum etkisini gösteriyor tabii ki. Deniz’in de grubumuza birçok güzellik kazandıracağına eminiz.

Değişen grup üyelerine rağmen asla çizgisinden çıkmıyorsunuz. Ezginin Günlüğü’nü özel kılan en büyük şey nedir?

Sanıyorum, bir müzik grubunda olması gereken temel özelliklerden birincisi ‘dünyaya bakış açısı’, ikincisi de ‘müzik anlayışı’. Tabii bu kadarı da yetmez, zaman zaman piyasanın cazip teklifleriyle de karşılaşabilirsiniz. Yoldan çıkmamanız gerekir. Ayrıca, bütün bunları yaparken, kendinize has bir kişiliğinizin olması çok önemli. Taklit etmek, kopyalamak falan gibi şeylerden de kaçınmak lazım.

Albüm hazırlık sürecinden bahseder misiniz?

Albüm hazırlık sürecindeki en önemli bölüm genel olarak başlangıç aşamasıdır. Yani şarkı seçimi. Grup elemanlarının çoğu, aynı zamanda şarkı da yazıyor. Dolayısıyla, elimizde kayıtlamaya hazır ne kadar çok şarkımız olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yığınla şarkı arasından albüme girecek şarkıların seçimini yaparken, şarkıların içeriğini, hızını, kim tarafından seslendirileceğini, orkestrasyon biçimi gibi hususları dikkate almak gerekir. Dışarıdan pek anlaşılmaz bu durum ama gerçekten de çok zor bir iştir. Bu seçimi yaptıktan sonra ise işin gerisi kolay. Yani iş, çalıp söylemeye kalıyor.. Bir de bunları kaydetmeye.

Bu albüm de diğerleri gibi farklı türler barındırıyor içinde. Renk geçişleri dinleyici kitlenizi nasıl etkiliyor?

Dinleyicilerimizin hoşuna giden bir durum bu. Çünkü bizim müziğimizin köklerinde halk müziğimiz de var, sanat müziğimiz de. Anadolu, Avrupa, Afrika ve Amerika’da oluşmuş müzikler de bizim birikimlerimizi pekiştiriyor. Dolayısıyla bu müziklerin izlerine, etkilerine ilk albümümüzden beri rastlamak mümkün. 

Albümde daha öncekiler gibi şairler var. Nazım Hikmet, Ataol Behramoğlu... Grup olarak şiir bestelerine önem vermenizin sebebi nedir?

Müziğimizde söze verdiğimiz önemin göstergesi aslında bu. Şiir, söyleyeceğiniz şeyi en özlü anlatma yolu zaten. Bu nedenle, müzikle bütünleştirebildiğimiz zaman şiiri seçiyoruz. Şeyh Galip’ten Shakespeare’e, Kavafis’ten Ahmet Erhan’a, değişik çağlardan ve coğrafyalardan şairlerin şiirlerinden yazılmış şarkılar bulabilirsiniz albümlerimizde. Bu albümümüzde de Nazım Hikmet, Tove Ditlevsen, Ataol Behramoğlu ve Hasan Özgen’in şiirlerini kullandık.

Bu durum bir anlamda sanatsal etkileşimin önemine de vurgu yapıyor. Ne dersiniz?,

Aslında ‘etkileşim’den çok ‘buluşma’ demek daha doğru sanıyorum. Çünkü şiir zaten yazılmış bulunuyor. Yani Mevlana şiirini söylemiş gitmiş, bizim yazdığımız şarkı onun şiirini etkilemiyor. Ama belki de, o şarkı şiirin bambaşka kitlelerle buluşmasına vesile oluyordur. Bu da işin ayrı bir güzelliği..

Danimarkalı kadın şair Tove Ditlevsen’in bestesi de var. Bir röportajınızda bu besteden bahsederken kadın ağzından yazılmış bestelerin çok kıymetli ama bir o kadar az olduğundan bahsetmişsiniz. Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?

Dünyada kadın şair sayısı çok az evet. Bir de kadınlar genellikle toplum içinde daha pasif bir pozisyonda yer aldıkları için belki de seslerini duyuramıyorlardır, orasını bilemem. Birçok ortamda duygularını, düşüncelerini ifade etmekte de kısıtlanıyorlar. Ama bir cenazede ağıt yakarken, ya da kız-kıza kına gecelerinde hep bir ağızdan söyledikleri türküleri düşündüğümüz zaman, aslında kadın ve erkek arasında yaratıcılık konusunda hiçbir fark olmadığını görürüz.

Grubun kuruluşu 1982’ye dayanıyor. Bu 36 yılın size kattıkları ve sizden götürdükleri neler?

Aslında götürdüğü pek bir şey yok sayılır. Çünkü giden şey sadece yıllar. O da zaten her halükarda gidecekti. Ama bize kattıkları çok fazla. Öncelikle hayatı, insanları, kendimizi tanıdık. Sonra da müziği... Gerçekten de öğrenmekte sınır yokmuş, insan meğerse ne kadar da cahil bir yaratıkmış. Günün birinde “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” diyecek aşamaya gelir miyiz,onu bilmiyoruz.

Türkiye’de son dönemde birçok yeni nesil müzisyen yetişiyor. Onlara en büyük tavsiyeniz ne olur?

Onlara ‘Şeytana uymayın!’ demek yerine, ‘Piyasaya uymayın!’ diyebiliriz belki. Bir de ‘Sevdiğinizden vazgeçmeyin’ diyebiliriz..

‘Şeytana uymayın yerine piyasaya uymayın’ dediniz. Biraz açar mısınız?

Bu işin ‘şeytan’ı da ‘müzik piyasası’dır demek istiyorum. Piyasanın genel kuralı da ‘daha çok para’ çerçevesindedir. Yani ben özetle demek istiyorum ki ‘İlla ki daha çok para kazanmaya dönük müzik yapmayın, kendi sevdiğiniz şeyleri yapmayı tercih edin. Her an herkes bİrİncİ sıraya yükselebİlİr

Ezginin Günlüğü Almanya, Gürcistan, İngiltere, Kıbrıs gibi ülkelerde de konserler veriyor. Bunu aynı zamanda müziğin evrenselliğinin kanıtı olarak değerlendirebilir miyiz?

Orasını bilemiyoruz. Çünkü Gürcistan dışındaki diğer bütün ülkelerdeki dinleyicilerimiz gene Türklerdi. Yabancılar azınlıkta kalıyordu. Müzik tabii ki evrenseldir. Ama konser organizasyonları daha farklı şartlarda gerçekleşiyor genellikle. Bir de müzik piyasası çok garip çalışıyor ve her şeyi belirliyor artık; bir bakıyorsunuz uzak doğulu bir şarkıcı bütün dünyada birdenbire birinci sıraya çıkmış.

Önümüzdeki projelerinizden bahseder misiniz?

Önümüzdeki yıl yeni bir albüm hazırlayabiliriz belki. Tabii ki bir yandan da konserlerimize devam ediyoruz. Ve son yıllarda yavaş yavaş tüm dünyayı kapsamaya başlayan ve coğrafyamıza da musallat olan savaş ortamlarının, herkesi mutlu edecek şekilde barışla sonuçlanmasını diliyoruz. Müzikçiler güzel şarkılar yazsın, anneler ağlamasın. 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN