Bir yaşamın ortasında akıp duran öyküler

Bir yaşamın ortasında akıp duran öyküler

Zeynep Delav’ın 12 öykü ve bir novelladan oluşan ‘Kemik Tozu’ adlı kitabında, her haliyle insan hikayeleri var. Delav’ın kaleminden bütün trajedisi, melankolisi, açlığı ve doygunluğuyla, aranışıyla, özlemi çekilerek hayal edilen yanlarıyla, tam o anda bütün gerçekliğiyle yaşanan hayatları okuyacaksınız.

ŞAHİN TORUN

Belki bir ilk kitaptan bahsetmek anlamında ‘yeni’ denilebilse de bir öykücü olmak bakımından hiç de yeni sayılmayacak öykücü Zeynep Delav’ın uzun bir zaman kesitinde dura biriktire yazdığı tek novellası  -kitaba isim de olan ‘Kemik Tozu’- diğer öyküleriyle birlikte okur karşısına çıktı. ‘Kemik Tozu’nun kapağında adeta çiçek gibi açarak alev alev yanan bir yangının önünde duran bir tabure çekiyor dikkatimizi, sonra yangın, alevler ve okuduklarımız…

Nitekim kitap ilerledikçe ve özellikle ‘Ölüyorum Kederimden’ adlı öyküyü okuduktan sonra hem hikâyeyi hem de yangını öncesi ve sonrasıyla bu tabureden dinlediğimizi son anda öğreniyoruz… Aslında nesnelerin doğrudan ya da dolaylı biçimde konuştuğu tek öykü değil bu kapağa yerleşen kompozisyonun bizi götürdüğü ‘Ölüyorum Kederimden’ adlı öykü. Zira kitaptaki öykülerin hemen hepsinde konuşan, anlatan insanın hemen yanında, sözünün içinde uzayıp duran bir mekân ve çokça nesne hem de sessiz biçimde canlanıp dururken çıkıyorlar karşımıza.

Bu nedenle de öncelikle, kitaba adını veren tek novella ‘Kemik Tozu’ ile kapağına yerleşen ‘Ölüyorum Kederimden’i iki uç gibi birleştiren 12 öykü ve bir novelladan oluşan kitap boyunca öykülere yerleşen çokça tip ve karakterle birlikte -baskın haldeki kadınlar bir yana- aslında her halleriyle erkek, kadın, çocuk, anne, babayı yani temelde her haliyle insanı okuduğumuzu söylemek gerekiyor. Daha da ötesi, bir biçimde içine yerleşilen ya da yerleşilemeyen evi, bir geçim kaynağı niteliğindeki işi, parayı okuyoruz bu öykülerde.

Zeynep Delav’ın öykülerinde, hayatı ve bundan da ötesini ekleyelim; bütün bu insan toplamının nefes aldığı derin biçimdeki mahalleyi ve bu mahallelerin yan yana, üst üste, alt alta dizilerek oluşturduğu şehir kimliğini hızla kaybetmeye yüz tutan kenti okuyoruz. Büyük ölçüde altüst olmuş bir kentin, bir hayatın anlatıldığı öyküler bunlar ve tam da bu altüst oluş sırasında her birinin içinde, dışında ya da önünde durarak “işte, böyleyken böyle…” diye konuşan, anlatan kadınların öyküleri…

Son beş yıldır Hece Öykü, Varlık, Dünyanın Öyküsü, Edebiyatist gibi dergilerde öyle salkım saçak, peş peşe yazmaktan ziyade demleyerek yazdığı öykülerle hiç acele etmeyen Zeynep Delav’ın hikayelerindeki başat özelliklerden biri de sinematografi. Öykülere engel olunamayacak biçimde işleyen bu sinematografiyi Delav’ın yetkin ve dallı budaklı okumalarla beslendiği belli olan kurgulama becerisiyle bir dönemki TRT tecrübesinde de aramak gerekiyor belki de.

Aynı zamanda hikâyelere sızan bütünüyle kadınca ve doğurgan söylemsel içtenliği de belirleyen bir kurgu ki bu; Delav’ın gerçek mahalleyi hiçbir ideoloji ve siyaset gözetmeden görüp bildiğince aktardığı bir dille anlatma becerisini de ele veriyor. Gerek geçmiş ve gerekse şimdi bağlamında ciddi biçimde cesur bir anlatımla şekillenen öykülerde bütünüyle gerçek ve bir o kadar da hakiki bir döneme tanıklık ediyor Delav. O kadar ki eğer uzun soluklu bir yazma serüvenine girecekse bir dönemin anlatısı olarak Delav’ın Türk öykücülüğünde kalıcılığına da yol verecek nitelikte oldukça zengin bir içerik taşıyorlar.

Sözgelimi değişen sosyoekonomik yapı bağlamında zamanla zenginleşen erkek davranışlarıyla yan yana yürüyen bir dönemin yeni zenginleşen kadın davranışları, kimi zaman mahallenin en dibinde yer almaya zorlanan yeraltı -underground- haller ve bütün bu hallere eşlik eden kimi arayış halindeki kimi gerçek biçimde yaşanan kimi soluksuz, kimi umarsız, ama korkusuz aşk’lar dikkati çekiyor…

‘Kemik Tozu’nda gerçek bir hayat çekiyor dikkatimizi… Bütün trajedisi, melankolisi, açlığı ve doygunluğuyla, bütün aranışıyla, özlemi çekilerek hayal edilen yanlarıyla, tam o anda bütün gerçekliğiyle yaşanan bir hayat bu. Sürekli aşınmaya maruz kalmış, yer yer acımış, kimi zaman boş vermiş, belki kanıksanıp kabul edilmiş bir hayat.

Belki çoğu beyhude yere ‘iyi kalmaya’ yönelik çabalarla renklenen bir hayat anlatılıyor yer yer. Yenilgiler, kursak buruntuları, hayal kırıklıkları da bütünüyle bu gerçekliğin izlerini taşıyorlar…

Belki de bu yüzden iyi-kötü bütün halleriyle yaşayıp giden onca kadın, erkek, çocuk garip biçimde atıp duran bir enerjiyi, bir yaşam arzusunu, bir dinamizmi seslendiriyorlar ha bire. Sözgelimi ‘Kemik Tozu’nun Fadime ile Serdar’ı yer yer roman olmaya da yatkın, derin anlatıya yerleşen ayrı ayrı ve birlikteki hikâyeleriyle sanki de çağdaş bir Ferrruh ile Hüma gibi canlarını yakan acı gerçeğin tam ortasında durabildikleri kadar dik durabilmek, başkasıyla değil birbirleriyle olmak ve yamulmamak için birlikte bir büyük aşkı  örüyorlar.

Okura bütün ele geçirilemezliğiyle kente hâkim olan, dur durak bilmeyen ve yer yer modern lakin kuvvetlice post modern bir biçimde insanın üstüne üstüne gelen kente dair kaosu ve bu kent içinde atıp duran yeni ama bir o kadar da tanımlanması güç haldeki kentsel dinamizmi de hissettiren bu öyküler özellikle eve, mahalleye ve kente yönelik üstüne kül elenmiş bir gerçekliği, bir sözü, çokça soruyu ve bütün bu sorulara verilecek tek cevap niteliğindeki aşkı ortaya koyuşlarıyla da okunmaya değer bir içerik taşıyorlar.

18-06/13/ekran-resmi-2018-06-13-014312.png

Kemik Tozu
Zeynep Delav
hep kitap
132 sayfa / 12 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN