Boğaziçi'nin 'Hamines'i: Münevver Ayaşlı

Boğaziçi'nin 'Hamines'i: Münevver Ayaşlı

Münevver Ayaşlı’nın en takdir edilecek tarafı gördüklerini, bildiklerini ve yaşadıklarını kendine saklamayıp yazmış olmasıydı. Hâtırat kitapları, bütün şahsiliklerine rağmen tarihçiler için vazgeçilmez kaynaklardır. Pertev Bey serisi ise zengin bir hayat tecrübesini yansıttıkları için her zaman yararlanılacak metinlerdir.

BEŞİR AYVAZOĞLU

Marmara Bölgesi’ni kırk beş saniyede yerle bir edip binlerce can alarak ülkemizi mateme boğan depremin acıları arasında hayata sessiz sadasız veda eden ve cenaze namazı 21 Ağustos 1999 tarihinde Beylerbeyi Camii’nde kılındıktan sonra Zincirlikuyu’da toprağa verilen Münevver Ayaşlı, 1906 yılında Selanik’te doğmuş, her faniye nasip olmayan uzun, renkli ve heyecan dolu bir ömür sürmüş asır-dide bir Osmanlı hanımefendisiydi.

18-03/11/basliksiz-2-1520772477.jpg

Çok geç tanıştığı kalemi elinden bir daha bırakmayan ve zihnî melekelerini doksanlı yaşlarına kadar mükemmel kullanan Münevver Ayaşlı, yaşadıklarını yazar, bildiklerini ve tecrübelerini yeni nesillere aktarmak için çırpınırdı. Koca Devlet-i Aliyye’nin gürül gürül çöküşüne, yeni bir devlet doğarken bir kültürün bir hayat tarzının, bir estetiğin, bir terbiyenin yok oluşuna -her ânını derinden yaşayarak ve acı duyarak- şahit olmuş son Osmanlılardan biriydi ve hâlâ Osmanlı’ydı. Dersaadet (1975) isimli eserinde, yaşadığı eski İstanbul’u ve Boğaziçi medeniyetini anlatmış, Avrupa-i Osmanî Rumeli ve Muhteşem İstanbul’da (1990) ise kaybettiğimiz Rumeli için gözyaşı dökmüştü. -Avrupa-i Osmanî (Osmanlı Avrupası), Osmanlı devrinde mektep kitaplarında Rumeli için kullanılan bir tabirdir ve ne yazık ki unutulmuştur.

18-03/11/basliksiz-2-1520772510.jpg

Babasının görevleri dolayısıyla çocukluğun ve ilk gençliğini yaşadığı Suriye ve Lübnan’ın yanı sıra başkent Ankara’nın ilk yıllarını Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru (1991) isimli kitabında anlatan Münevver Ayaşlı’nın en takdir edilecek tarafı, hiç şüphesiz, gördüklerini, bildiklerini, yaşadıklarını kendine saklamayıp yazmış olmasıydı. Hâtırat kitapları, bütün şahsîliklerine rağmen tarihçiler için vazgeçilmez kaynaklardır.

Resmî tarihin gizlediği gerçekler, ancak hâtıraların satır aralarına dalmak suretiyle keşfedilebilir. Münevver Ayaşlı bu gerçeğin şuurunda hâtıraların yazmadan göçüp gidenleri acı acı eleştirirdi. Edebî hatıralarını anlattığı İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim (1973) isimli kitabında, “Bu neden bizde böyle oluyor?” sorusunun cevabını da arar. Başta gelen sebep, ona göre, tembellikti. “Adam sen de! Benden sonra tufan!” diyerek bildiklerini kendileriyle birlikte mezara götürenlere ve hadiselerin içinde bizzat yaşadıkları ve rol sahibi oldukları için geçmişe toz kondurmak istemeyenlere öfke duyan “haminne”nin önemle üzerinde durduğu üçüncü sebep de takibata uğrama korkusuydu. 

18-03/11/basliksiz-2-1520772526.jpg

Münevver Ayaşlı, hatırat yazmanın lüzumuna inandığı ve takibat korkusu yaşamadığı için yazabildiği kadar yazdı. Sadullah Paşa’nın gelini ve hariciyeci Nusret Ayaşlı’nın edebiyata, sanata ve antikaya meraklı zevcesi olarak bir zamanlar sanat ve edebiyat sosyetesinin merkezinde yer almış, Abdülhak Hâmid’den Yahya Kemal’e, Necip Fâzıl’dan Asaf Hâlet’e, İsmail Hâmi Dânişmend’den Mithat Cemal’e, Burhan Toprak’tan Namık İsmail’e kadar birçok şair, yazar ve ressamı yakından tanımıştı. Adı geçen hatırat, bu şahsiyetler hakkında çalışma yapacaklar için önemli bir kaynaktır. Osmanlı’nın çöküşünü ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarını anlatmaya çalıştığı Pertev Bey’in Üç Kızı (1968), Pertev Bey’in İki Kızı (1969) ve Pertev Bey’in Torunları (1976) isimlerini taşıyan üçlemesi ise roman olarak pek başarılı sayılmazsa da, zengin bir hayat tecrübesini yansıttıkları için her zaman yararlanılacak metinlerdir.

Çocukluğunu yaşadığı Selanik’i son günlerine kadar hep hasretle hatırlayan Münevver Ayaşlı, Selanikli olmaktan gurur duyar, fakat her zaman babası Cafer Tayyar Bey’in Evlâd-ı Fâtihan’dan geldiğini belirterek Türklüğünü özellikle vurgulardı. Eşi Nusret Ayaşlı ise tasavvuf büyüklerinden Bünyamin-i Ayaşî’nin torunlarındandı. Yani Münevver Anne bir çeşit aristokrattı ve bunu hissettirirdi. İstanbul onun için “irreel bir rüya ve hülya şehri”ydi ve gerçek bir Osmanlı ve İstanbullu gibi yaşamaya itina ederdi. Sağlığı elverdiği sürece devam ettirdiği “Helva Sohbetleri”, bu sohbetlere katılanlar tarafından hep lezzetle hatırlanacaktır. Zarfının üzerine el yazısıyla adımı yazdığı 1995 tarihli helva sohbeti davetiyesini kitaplarından birinin arasında hâlâ saklıyorum. Üst kısmında tuğra şeklinde bir besmele, altında davetiye metni: “Münevver Ayaşlı an’anevî Helva Sohbeti’ne teşrifinizi rica eder”. Ve adres: “Ayaşlı Yalısı, Beylerbeyi İskele Cad. No. 14”.

Münevver Ayaşlı haklı olarak geçmişi ve eski İstanbul’u özlerdi. Bu, yaşlı bir insan olarak hâtıralara gömülü yaşamaktan farklı bir şeydi; ikisini de yaşadığı eski ve yeni İstanbul’u karşılaştırabilecek bilgiye, zevke ve görgüye sahipti. Bir gün demişti ki: “İstanbul’un başında öteden beri üç belâ vardır: Zelzele, yangın ve belediye başkanları.”

Bu belalardan zelzeleyi hayatının son günlerinde bir daha yaşadı. Gidip gelen şuuru, yaşadığımız büyük felâketi idrak etti mi, bilmiyorum. Ettiyse, öteki tarafta teessüründen helva sohbetlerine ara vermiş olmalıdır. Rahmetle anıyorum.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN