Esas derdim vasatlık ve riyakârlığı anlatmaktı

Esas derdim vasatlık ve riyakârlığı anlatmaktı

Gaye Boralıoğlu, yeni romanı ‘Dünyadan Aşağı’da ikiyüzlü, riyakâr, tembel ruhlu insanların toplumda vasatlık düzeni yarattığını anlatıyor. Bunu da Hilmi Aydın adlı ‘vasatlık sembolü’ bir karakter aracılığıyla okuyuculara aktarıyor.

RÖPORTAJ: MELEK GEDİK

Yazın dünyasına ünlü dizi ve filmlerin senaristliğini yaparak giriş yapan, daha sonra sıra dışı karakterlerle örülmüş kitaplarıyla yerini sağlamlaştıran Gaye Boralıoğlu’nun son romanı ‘Dünyadan Aşağı’ okuyucuyla buluştu. Üç kuşağın hikâyesini satırlarına taşıyan Boralıoğlu, Hilmi Aydın karakteri üzerinden hem kuşak çatışmasını hem kadın-erkek ilişkisini hem de modernizm etkisi altında daha da kök salan ‘vasat düzeni’ irdeliyor. Çevresine tavrıyla, hayatı sorgulama biçimleriyle ya da gündelik yaşamdaki pervasızlığıyla sinirleri altüst eden Hilmi Aydın, aynı zamanda bir kadının sessizliği karşında parçalanacak kadar ‘içli’. Tüm zıtlıkları bir arada barındıran bir karakterle okuru buluşturarak ‘bir vicdan muhasebesi’ne de zorlayan Gaye Boralıoğlu ile konuştuk.

Yazın dünyasının vazgeçilmez konularından baba-oğul ilişkisini anlatmışsınız ‘Dünyadan Aşağı’da. Sizce baba-oğul dünyası neden bu kadar çok kaleme alınıyor?

Baba-oğul ilişkisi, iktidar kavramının ortaya çıktığı ilk hal bence. Bir çocuk babasının kucağına atıldığı andan itibaren bir otorite alanının içine giriyor ve ömrü ya o alandan çıkmaya çalışmakla ya da o alanın içinde tek başına kalmaya uğraşmakla geçiyor. Çetrefilli, sancılı bir kader çizgisi. Edebiyatın temel konularından biri olması hiç şaşırtıcı değil.

Daha önce kadınları anlatan kitaplar yazdınız yeni romanınızda ise ince ince işlenmiş bir erkek dünyası söz konusu. Kadın bir yazar olarak bu konu hakkında yazmanın avantajları ya da dezavantajları nelerdi?

Galiba daha çok öykülerim kadını odağa aldı. Ama zaten ben hiçbir zaman kadını anlatayım, erkeği anlatayım diye yola çıkmadım. Edebiyatın cinsiyeti yoktur bence. Benim ilgimi çeken de cinsler değil genellikle bir dert, bir meseledir. ‘Dünyadan Aşağı’da esas derdim vasatlık üzerine yazmaktı. Hepimizin yakındığı, yalnız memleketi değil dünyayı da bir virüs gibi saran vasatlık üzerine yazmak istedim. Bu virüsü de Hilmi Aydın’la karakterize ettim. Ayrıca kendimi kadın yazar olarak tanımlamıyorum. İyi yazar vardır, kötü yazar vardır. Nasıl ki erkek yazar demiyorsak, böyle bir işaret koymuyorsak kadın yazar işaretini de koymamalıyız diye düşünüyorum. Ama sorunuzu şuradan cevaplayabilirim, Hilmi Aydın bana epeyce uzak bir karakterdi, zor bir ödevdi, iyi yapabilmek için epeyce çalıştım. 

Kitabın kahramanı Hilmi Aydın nefret ettiğimiz fakat gerçekliğinden de emin olduğumuz bir karakter. Sürekli kendi bakış açısıyla dünyayı yorumluyor. Babasına tavrı, karısına davranışları, hayatı sorgulama biçimleri... Okudukça karakterden soğuyoruz ama bir yandan ‘Bu adam neden böyle oldu, neler yaşadı acaba’ demekten de kendimizi alamıyoruz. Hilmi’yi yaratırken hangi noktalara parmak basmak istediniz?

İnsan ruhunun ikiyüzlülüğü, riyakârlığı ve tembelliğine dokunmak istedim öncelikle. Çünkü bunlar vasatlık halinin tezahürleri. Hilmi Aydın okuyunca bize sinir bozucu geliyor ama bir yandan da herkes çok tanıdık olduğunu söylüyor. Nereden tanıyoruz Hilmi Aydın’ı? Çünkü etrafımız onlarla dolu aslında. Belki biz de bir nevi Hilmi Aydın’ız. İçimde gizli bir umut taşıyorum, belki Hilmi Aydın’ı tartışarak bu vasatlık hastalığıyla baş etmenin yollarını buluruz.

Kitabı yazma sürecinde sinir bozucu bir karakter olan Hilmi Aydın’ın dünyasına girmek, onunla oturup kalkmak... Bunlar zor olmadı mı?

Sinir ola ola yazdım işte, bu da zevkli bir şey. Aslında Hilmi Aydın’ın halleriyle dalga geçen bir anlatıcı, ona uzaktan bakan o tırnak içindeki Tanrı yazar olmasaydı belki daha zor olurdu her şey. Ama Hilmi Aydın’ı okuyucunun başına fırlatıp atmadım, okuyucunun özdeşleşebileceği, derdini dillendirebileceği, Hilmi hakkında dertleşebileceği bir anlatıcı da yarattım. Ayrıca kitapta birçok üslup ve dil oyunu olması da yazım sürecini çok zevkli kıldı. Farklı diller, zamanda gidip gelmeler. Zor ama zevkli bir yazım süreciydi.

Kitapta en çok işlenen temalardan biri: Korku. Özellikle cehennem kavramı baş kahramanın üzerinden sık sık irdeleniyor. Tabii korkular sadece dinsel temalı değil. Ki günlük hayatta bile insanlar sayısız şeyden korkar. Siz korkunun edebiyat dünyasındaki yerini nasıl konumlandırıyorsunuz?

Korku ya da belki daha iyisi endişe diyebiliriz. 21’inci yüzyılın insanı zaten bir endişe varlığı. Her şeyden endişe ediyor. Geleceğinden, memleketinden, sağlığından, yediğinden, içtiğinden hayatından ve öbür dünyadan. İktidarlar bunu körüklüyorr çünkü endişeli insan endişesine ilaç arar, ilaç olacağı umuduyla durmadan satın alır. Böylece bir çark döner. Endişe aslında edebiyatın yeterince işlenmiş temalarından biri değil henüz, sinemada daha çok var ama önümüzdeki dönemde daha çok ele alınacaktır diye düşünüyorum.

Zamanla insan arasında ilişkinin anlatıldığı bölümde ilginç detaylara yer vermişsiniz. Burada ‘Naftalinler’i anlatırken şu satırları düşmüşsünüz: “Devamlı şikayet eden bir anne baba karşısında çocuk sevilse bile bunu asla anlayamaz, zaten çoğunlukla da sevilmez. Çünkü bu gruptakiler en başta çocuklarından şikayetçilerdirler. Çocuklar akıllıysa yazar ya da ressam, aptalsa deli olur.” Bu ilişkiyi anlatmak için beslendiğiniz kaynaklar var mıydı?

Evet o bölümde anlatıcı, zamanla ilişkisi bakımından insanları üçe ayırıyor. Basitçe benim gözlemlerim diyelim. Etrafımı, arkadaşlarımı, tanıdıklarımı onların aile ilişkilerini biraz muzip bir gözle izlediğimde bu tür sonuçlar çıkarabiliyorum.

Mesafe önemli bir kavram... Kitapta baba Selim Aydın mesafe için şunları söylüyor: “Mesafe tabiatta her şeyin uyum içinde bir arada bulunabilmesini, insan oğlunun da birbirine tahammül edebilmesini sağlar.” Peki, edebiyatta; yazarın metinle, karakterle ve okuyucu ile mesafesi olmalı mı?

Bu noktada ben de Selim Aydın gibi düşünüyorum. Mesafe benim için de her daim önemli bir kavram oldu. Soğukluk ya da kapalılık anlamında değil ama nesnelerin ve insanların birbirlerine çarpmadan, yeterli özgürlük alanına sahip olmaları anlamında mesafe çok önemli. Edebiyatta da bu böyle olmalı bence. Yazar yazma sürecinde kendini kaybetse bile, zaman zaman durup ne yapıyorum sorusunu samimi bir şekilde kendine sorabilmeli. Nokta denilen işaret bunun için var.

“Ama ne yazık ki bu devirde vicdan, insanların kararlarını değiştirmiyor. Sadece derinlerde bir yerlerde sızlıyor, sonra üstü çeşitli buluşlarla kapatılıyor.” Son dönem romanlarının ortak noktalardan biri de bu ‘vicdan’ muhasebesi... Vicdanla olan derdiniz edebiyatınızı, kurgunuzu, anlatım dilinizi nasıl etkiliyor?

Çok etkiliyor. Hilmi Aydın bir vicdan ağrısından doğmuştur. O ağrıyı çekmeyen bir insan nasıl yaşar? Ya da okuyucuyu Hilmi Aydın üzerinden kendi vicdanıyla yüz yüze getirebilir miyim? Bu sorular benim için önemliydi. Yokluğu çok hissedilen bir kavram vicdan çünkü merhamet, diğerkâmlık gibi kavramları içerdiği gibi aynı zamanda ortak bir konuşma zemini de yaratıyor. Vicdansız birisiyle bir çocuğu taciz eden bir adamın alacağı ceza üzerine nasıl konuşabiliriz? Hakim çıkıyor, bir genç kıza tecavüz eden adamları serbest bırakıyor ya da haklarındaki suçlamaları bile öğrenemeden insanlar aylarca, senelerce cezaevinde tutuluyor. En tepedekilerden başlayıp katman katman aşağı doğru vicdansızlaşıyoruz ve böylece ortak yaşam bağlarımızı kaybediyoruz.

Hilmi Aydın eşi Nihan’la tartışmalarının ardından şunları söylüyor: “Bu kadın suskunluğuyla parçalıyor içimi. Onun silahı da bu işte, sessizlik. Sinirimi bozuyor bu hali, bunca iyilik, karşılıksız... Sinir bozucu.” Hilmi’nin silah olarak gördüğü sessizlik belki de bizim toplumumuzda zorunlu bir kabulleniş. Ya da suskunluk sarmalının diğer adı. Kadınların sessizliği nasıl silah olarak algılanabiliyor? Toplumsal kadın kodlarımız edebiyat dünyasına sizce nasıl yerleşirse kadınlar susmaz ya da Hilmi Aydın gibi kişilerin bakış açısı değişir?

Nihan’ın suskunluğu boyun eğmenin suskunluğu değil aslında, onunki yerinde az ve öz konuşmanın ifadesi. Hilmi kendi dilinde böyle söylüyor çünkü Nihan car car konuşan, ağzından çıkanı kulağı duymayan birisi değil. Belki böyle biri olsaydı, saçma sapan konuşsaydı Hilmi’nin daha çok işine gelecekti, bağırış çağırış kavgaların arasından sıyrılmak Hilmi için daha kolay olacaktı. Nihan’ın suskunluğu daha çok doğu bilgelerinin tevekküllerine benziyor. Konuştuğu zaman da söylenmesi gerekeni söylüyor. Nitekim Nihan’ın sözleri ve tavrının netliği Hilmi’yi etkilemiştir. Edebiyatta yarattığım kadın karakterlerde genellikle bu niteliği oluşturdum. Yani az öz konuşan, söylenmesi gerekeni söyleyen, zekâlarıyla dertlerine çözüm arayan kadınlar yaratmaya özen gösterdim, gerçek hayatta da çoğalmaları umuduyla.

Ortadoğu’da kıyamet kopuyorkimse gıkını çıkarmıyor, herkes mi Hilmi Aydın oldu?

Hilmi Aydın’ın dünyasında gerçekler yok mesela. Hatta olmadığını şu sözlerle anlatıyorsunuz: “O yalnızca kendisiyle meşguldür. Memleket halinin yalnızca kendisine ulaşan kadarıyla ilgilidir. Bomba patlamasından ‘Ya ben de orada olsaydım’ diye kendisine endişe payı çıkararak söz eder ve talihine şükreder.” Şu an sokaklar böyle insanlarla dolu. Bu sözler bu umursamazlığa verilen bir tepki mi?

Evet, işte vasatın bir başka özelliği de bu. Dünya yansa umurunda olmaz, vicdanı bir cam kavanozun içinde durur ara sıra ona bakar ve sonra çekip gider, kendi küçük dünyasında bir meşguliyet yaratır. Ne yazık ki yalnız Türkiye’nin değil dünyanın büyük kısmı da bu hale geldi. Savaşlar çıkıyor, insanlar parçalanıyor dönüp kimse tepki vermiyor. Ben Körfez Savaşı’nı hatırlıyorum ne kadar büyük bir tepki olmuştu, herkes ayağa kalkmıştı, büyük yürüyüşler, protestolar... Şimdi Ortadoğu’da kıyamet kopuyor kimse gıkını çıkarmıyor. Ne oldu bize? Ne oldu insanlığa? Herkes bir Hilmi Aydın mı oldu nedir?

18-04/18/ekran-resmi-2018-04-18-015259.png

Dünyadan Aşağı
Gaye Boralıoğlu
İletişim Yayınları
274 sayfa / 23 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN