Kuzey polisiyesinin sırrı sakin dili ve yaşantısı

Kuzey polisiyesinin sırrı sakin dili ve yaşantısı

Son birkaç yıldır dünyada olduğu gibi Türkiye’de de İskandinav yazarların kaleme aldığı polisiye romanlar çok okunuyor. Stieg Larsson, Camilla Lackberg, Jo Nesbo çok satan Kuzeyli yazarlar. Neden bu kadar popüler olduklarını Kuzey edebiyatını inceleyen Ayşe Erbulak, Armağan Tunaboylu, Elçin Poyrazlar’a sorduk. Ortak yanıt: Yazarların sakin dili ve yaşamı, coğrafyanın gerilimli olması.

ZEYNEP KARAKUŞLU/ [email protected]

Soğuk ülkelerin soğukkanlı katilleri ve onların peşini bırakmayan kurnaz polisler... Okurların içine sindire sindire yazılan her bir satırla dünya çapında artan üne doğru giden bir yol... Bir yanda İsveç’in adaletsizliğe kafa tutan ve bu uğurda kendi düzenini kuran ‘Ejderha Dövmeli Kız’ı diğer yanda Norveç sokaklarında gün geçtikçe büyüyen bir kahraman Harry Hole. Refah düzeyinin çok üst seviyesindeki Kuzey Avrupa’nın polisiye romanları, adeta bağımlılık yaratıyor; ilmek ilmek işlenmiş cinayet örgüleriyle kitapseverlerin başucunda vazgeçilmezlerden olmak konusunda ısrarcı. Çoğunluğunu gazetecilerin oluşturduğu İskandinav yazarların ortaya koyduğu kurgular, alışılmış Amerikan aksiyonuna nazaran olayları bir çırpıda tüketen olağanüstü kahramanlar yaratmak yerine, herkesin içinde var olan bir parçayı çıkarıp harmanlayarak yeniden okuyucuya sunuyor.

Konunun öncülerinden İsveçli gazeteci ve yazar Stieg Larsson, ‘Milenyum’ üçlemesiyle önce kütüphanelere ardından beyazperdeye geldi. Larsson’un zevk için kaleme aldığı seri ‘Ejderha Dövmeli Kız’, ‘Ateşle Oynayan Kız’ ve ‘Arı Kovanına Çomak Sokan Kız’ yazarın 2004’te ölümünün ardından 40 dile çevrilen başyapıtlarına dönüştü. Yine Larsson’un vefatından sonra yayımlanan kitapları İskandinav polisiye romanları için layık görülen Sırça Anahtar (Glass Key) Ödülü ve En İyi İsveç Polisiye Roman Ödülü’nün sahibi oldu.

Norveçli polisiye yazarı Jo Nesbo ise son zamanların en çok okunan serisi ‘Harry Hole’u kaleme aldı. 1997’de yayımladığı ve sonrasında seriye dönüşen hikâyenin ilki ‘Yarasa’ ile polis Harry’nin maceralarını piyasa sürdü. Ardından ‘Hamamböcekleri’ ve serinin son kitabı ‘Hayalet’ ile oluşturduğu polisiye sevenler kitlesini sağlamlaştırdı. Kan kokusunun izini tazı gibi süren Harry Hole’un olaylarını konu alan Nesbo’nun kitapları 51 dile çevrilerek bağımlılık yaratan romanlar arasında yerini aldı. ‘Yarasa’ ile ödülleri toplamaya başlayan yazar, Sırça Anahtar (Glass Key) Ödülü, Riverton Ödülü, polisiye roman dalının Nobel’i olarak adlandırılan Edgar Ödülü’nü de almaya hak kazandı.

Soğuk ülkelerin ‘Buz Prenses’i İsveçli yazar Camilla Lackberg de suç alanında kendini ispatlama konusunda kararlı isimlerden. İlk romanı ‘Buz Prenses’ ile beklenilen ivmeyi yakalayan Lackberg, toplamda dokuz polisiye roman yayımladı. ‘Taş Ustası’, ‘Yabancı’ ve ‘Deniz Kızı’ kitaplarıyla tanınan yazar, sadece ülkesi İsveç’te değil Danimarka, İspanya ve hatta Fransa’da da çok satanlar listelerinin birinci sırasında. Camilla Lackberg 2008 yılında ‘Le Grand Prix de Littérature Policière’ ile Fransa’nın en prestijli polisiye yazarlarına verilen ödülü kazanarak ününü kendi coğrafyasında sınırlamadığını dünyaya ispatladı.

Dünyada ve Türkiye’de çok satanlar listelerinin üst sıralarından inmeyen bu romanlar ve onların yazarlarının sırrı ne? Yapılan istatistiksel çalışmalara göre, cinayet sayısının dünyanın geri kalanına kıyasla en az olduğu İskandinav ülkelerinin romanlarının bu denli tutulmasının ve benimsenmesinin sebepleri neler? Tüm bu soruları konunun uzmanlarına sorduk. İşte Kuzey Avrupa edebiyatının başarısının sırrı...

Gerilim coğrafyanın  bizahiti kendisi

Armağan Tunaboylu (Polisiye yazarı):

18-01/15/armagan-tunaboylu.jpg

“Kuzey’den anladığımız İskandinavya ve hatta İzlanda ise kalite açısından değilse bile yazar sayısı itibarıyla bir artış var. En azından bu yazarlar ‘çok satar’lığı yakaladı. Dışarıdan son derece huzurlu görünen bu ülkelerde belli ki alttan alta bir kaynama var, en azından II. Dünya Savaşı’ndan beri. Çünkü İskandinavya’nın çok büyük bir bölümü işgale uğradı. İşgale karşı savaşanların yanında işbirlikçiler de vardı. İsveç’in başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi özellikle İskandinavya’nın lokomotifi İsveç’te büyük çalkantılar yarattı. Katilin bulunamaması polise olan güveni sarsarken, suçlunun yabancı olduğunun düşünülmesi gelen göçmenlere nefreti ve düşmanlığı artırdı. Huzurlu, mutlu ve refah ülke tablosunun boyalarının akmaya başlaması -bence- yazarları da hareketlendirdi. Suç ve sosyal sorunlar, uçsuz bucaksız kar manzaraları ve melankoli belki de dünya okurunun ne zamandır beklediği bir şeydi. Bugün Amerikan ya da Kuzey haricindeki Avrupa polisiyelerine baktığımızda çok tırt kitaplar var ve bunların çoğu da Türkçeye çevriliyor. Oysaki Kuzeyli yazarların neredeyse klasikleşmiş bir anlatımları var. Cinayetler, katiller ve polisler yalnızca suça odaklanmıyor, suçla sosyal sorunları da aynı anda kurguluyorlar. Kuzeyli yazarların en önemli ortak noktaları coğrafya. Issız, birbirinden kilometrelerce uzakta evler, yine anakaradan uzakta ıssız adalarda tek başına evler okuru hemen tam da cinayetlik bir yer gerilimine sokuyor. Zaten coğrafyanın kendisi bizatihi gerilim. İstanbul’da yaşayanlar için kasaba denecek kadar küçük, kasvetli ve hep karanlık kentler. En önemlisi soğuk, soğuk, soğuk… Bunun dışında dilleri akıcı. Mizaha yer vermeyen, şiddete ve vahşete şaşırmayan, dostlukları ve duyguları geri planda tutan, derdini anlatmaya önem veren bir dil. Eğer bir Kuzeyli yazar trendinden söz edeceksek coğrafyayı kullanarak yaratılan bir gerilimin etrafındaki yazarlar grubu diyebiliriz. Dil ve polisiyeyi oluşturan diğer etmenler biraz daha geride kalacaktır. Ayrıca şu çok hoşuma gidiyor: Bir sohbette Petros Markaris ‘Kuzeyliler sadece sandviç ve pizza yiyorlar, onlardan birinin romanını okuduktan sonra pizzaya doyuyorum bir daha yiyemiyorum’ demişti.”

Okuduklarımız buzdağının görünen kısmı

Ayşe Erbulak (OYUNCU-POLİSİYE YAZARI):

18-01/15/ayse-erbulak.jpg

“Kuzey Avrupa’da sadece polisiye romanların sayısı arttı. Yoksa reel yaşamlarında çok sık cinayetler olan ülkeler değil. Kuzeyli yazarların romanları çok satıyor çünkü bence çok sakin, lezzetli dilleri var. Mekanlara ve isimlere alışık olmadığımız halde rahat rahat okuyabiliyoruz. Evet ‘Kuzeyli yazar trendi’ var ama biz Türkiye’de daha buzdağının tepesindekileri okuyoruz. Orada çok başarılı yazarlar var, kitapları daha dilimize çevrilmedi. Kuzey ülkelerinde kitap okuma oranı çok yüksek. Ayda ortalama 4-5 kitap okuyorlar. Bizim bildiğimiz yazarları, kendi ülkelerinde de bestseller. Özellikle Jo Nesbo, Henning Mankell, Camilla Lackberg, Liza Marklund, Unni Lindell, Keppler, Arne Dahl... Kuzey polisiyesini diğer ülkelerinkinden ayıran oradakilerin ırk olarak sakinlikleri ve yaşamlarının sakinliğinin iz düşümü olarak kalemleri de sakin. Dilleri çok sade ve kurguları mantığa dayalı. Amerikan polisiyesinden etkilenmişler ama daha mantığa dayalı karakterleri var. Ben bile Norveç’te yaşarken yazmaya başladım. Hatta ilk kitabım ‘Çok Şekerli Ölüm’ün yarısını orada, yarısını Türkiye’de yazdım. Okurlarım iki ülke arasındaki yazım farkını gayet güzel algıladı. Çünkü ilk yarı sakin, ikinci yarı hızlı geçti. Kuzeyde polisiye yazanlar arasında gazetecilerin yanı sıra satranç ustaları (Hans Olav Lahlum), müzisyenler de var. Benim gözlemim şöyle; Kuzeyde iş yaşamı günün çok erken saatlerinde başlıyor. İş ve ev arası 15 dakika sürüyor. Akşamları eve erken dönüyorlar. Mesela bizler akşam saat 20.00 gibi evlerimizde olurken onlar 17.00’de evlerine varıyorlar. Bu da yazmak için çok kıymetli bir zaman dilimi.”

Cinayeti metaforlarla  anlatmıyorlar

Elçin Poyrazlar (KARA MUSKA ve GAZETECİNİN ÖLÜMÜ ADLI KİTAPLARIN YAZARI):

18-01/15/elcin-poyrazlar.jpg

“Cinayet zengin ya da yoksul, ileri ya da geri kalmış tüm ülkelerde yaşanan bir olgu. Sonuçta insanın zayıflıkları; hırsları, hastalıklı yanları, gücü elde etme ya da kaybetmeme arzusuna bağlı. Peki o halde anketlere göre dünyanın en barışçıl, en mutlu, sosyal ve ekonomik anlamda refah seviyesi yüksek İskandinav ülkelerinden nasıl oluyor da bu kadar başarılı polisiye yapıtlar çıkıyor? Belki de tam da bu yüzden Kuzey’in polisiyesi iyi. Yani cinayet kurgusu hiç beklenmedik, tahmin etmediğimiz, pek de tanışık olmadığımız bir coğrafyadan önyargılarımızı yıkarak karşımıza çıkıyor. İskandinav ülkelerinde İngiliz polisiye romanları on yıllar boyunca popüler olmuş. İskandinav yazarların son yıllarda gri, soğuk ve pragmatist hayatlarını arka plana alarak, yani bir anlamda türü yerlileştirerek, eserler vermesi polisiye edebiyata taze bir nefes getirdi. İyi polisiye her yerde satar. Kuzey polisiyesi bu türe öncülük etmiş Amerikalı ve İngiliz yazarlardan farklı olarak romana coğrafi bir unsur da ekliyor. Karanlık ve soğuk kışlar, beyaz geceler ve isimlerini telaffuz edemediğimiz Kuzey kırsalı... Öte yandan Kuzeyli polisiye yazarların çok iyi yazması da başka bir neden. Pek çok çoğunun yazarlık geçmişi var. Örneğin İsveçli Henning Mankell polisiye kaleme almadan önce oyunlar yazan bir yazardı. Norveçli Karin Fossum aslında ödüllü bir şair. İsveçli Stieg Larsson ve Norveçli Jo Nesbo gazeteciydi. Hakan Nesser Uppsala kentinde 1998’de yazarlığa başlayana kadar öğretmenlik yapıyordu. İskandinav yazarları kendi ülkelerindeki edebiyat çevrelerinde polisiyeyi seçtikleri için başta küçük görüldü fakat kitapları popüler olsa da asla çöp edebiyat olmadı. Kuzey polisiyesi bizi yerimizden koparıp bilinmeyen ve merak edilen gizemli bir atmosfere sürüklediği için de başarılı. Ayrıca depresif, alkolik ve toplumun kıyısında kalmış karakterlerle bizi tanıştırdığı için de. Kuzey polisiyesinin dili oldukça belirgin. Cinayet kurgusu metaforlara pek başvurmadan yalın bir dille aktarılıyor. Olaylar kasvetli, ahlaki açıdan karmaşık ve soğuk bir atmosferde geçiyor. Çoğunlukla da cinayet dosyasını polis gözüyle izliyoruz. Kitaplara, filmlere ve dizilere konu olan Nordik kurgularında sevdiğiniz insanların, akrabalarınızın, yakın dostlarınızın, o çok güvenilen siyasi yapıdaki oyuncuların cinayet işleme kapasitesine dikkat çekiliyor. O cinayeti işleyene kadar katil aslında ‘iyi biri’. Cinayete uzanan olaylar, nedeni, sonrasındaki gelişmeler de karmaşık bir ahlaki yapıya bürünüyor. Karakterler daha derin, kusurlu ve inandırıcı. Bu bir taraftan da sosyal bir eleştiri.”

TÜRKiYE DE ÇOK OKUYOR

İskandinav ülkelerinden kitaplığımızın sağlam köşelerine oturan Hakan Nesser, Henning Mankel, Unni Lindel ve Arne Dahl polisiye türünde oldukça iddialı isimlerden. 2011 yılında İsveç Polisiye Akademisi’nden En İyi Roman Ödülü alan Arne Dahl’ın kitapları 30’dan fazla dile çevrildi. Yazarın en beğenilen romanları ‘Kötü Kan’, ‘Ölümün Sesi’ ve ‘Dağın Tepesine Doğru’ oldu. İsveçli yazar Hakan Nesser, başkomiser Van Veeteren’in başarılarını anlattığı kitaplarla çok sayıda ödülün sahibi oldu. Nesser’in polisiyelerinde ‘kurgusal’ bir kuzey ülkesi yer alıyor. 70 yaşındaki Norveçli yazar Unni Lindell’in Türkçeye çevrilen kitabı ‘Tuzak’ da en çok okunanlar arasında. Bir başka komiser hikâyesinin yaratıcısı Henning Mankel’ın ‘Ölümün Karanlık Yüzü’, ‘Beyaz Aslan’ ve ‘Beşinci Kadın’ gibi romanları da 40’tan fazla dile çevrildi.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN