Onların seni unufak etmesine izin verme

Onların seni unufak etmesine izin verme

Kanadalı yazar Margaret Atwood’un 1985’te yayımlanan ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ geçen yıldan beri tüm dünyaya damgasını vuruyor. Atwood farklı kalemiyle, her satırda merak ettirmeyi başarıyor. Konusu yakın gelecekte geçen romanda bir distopya anlatılıyor: Kadınlar özgürlüğünü yitiriyor, unufak edilmeye çalışılıyor, hamile kalmaya zorlanıyor.

İNCİ DÖNDAŞ/ [email protected]

Uzaktan iyi görünüyor olmalıyız; pitoresk, bir duvar kağıdı motifindeki Alman sütçü kızları gibi, eski giysili figürlerle bezeli seramik tuzluk ve biberlikle dolu bir raf gibi, küçük bir kuğu filosu ya da çeşitlilik göstermeksizin azıcık zarafetle kendini tekrar eden herhangi bir şey gibi.”

Anlatılan sahne gelecekteki ABD’de geçiyor, buranın yeni ismi ise Gilead. Sahneyi anlatan ise rejimin köleleştirdiği kadınlardan biri Fredinki. Günümüzdeki ABD’de asıl adı bu değil, June. Bağlı olduğu komutanın adıyla anılıyor. Çünkü doğurgan olan kadınlar iktidarı ele geçiren ordunun komutanlarından birinin evinde yaşayabiliyor, çocuk doğurabilmek şartıyla. Peki bir kadın nasıl komutanın boyunduruğu altına girmiş ki? Süper güç ABD’de pek çok nedenden dolayı gelecekte kısırlık çok yaygınlaşıyor, ülkenin rejimi ise kadınların doğurması için onlara bunun kutsal bir görev olduğunu dikte ediyor. Bu ülkede kadınların hakkı yok. Tuvalete gitmeleri bile izinli. Yiyeceklerini bile seçemiyorlar. Hatta yemekler önlerine sadece çatal ve kaşıkla geliyor. Eti önceden kesiyorlar sanki kadınların dişleri ya da el becerileri yokmuş gibi. Aslında her ikisine de sahip olan kadınlara bıçak verilmemesini nedeni de bu zaten. Diktatör bir rejimin altında kasvetli hayatlar. Doğurmak üzere koruma altına alınmış bu kadınların hayatını Fredinki’nden dinliyorsunuz. Kadınların sınıflandırıldığı o dünyada mavi giyenler komutanların eşleri, orta yaşlı kısır kadınlar haki giyinmiş ve damızlık kızların adeta bekçisi. Komutan eşlerinin hizmetçileri gri giyiniyor. Yoksul erkeklerin eşleri de çizgili. Damızlık kızlar ise kırmızılar içinde. Bu, doğurgan olduklarını simgeliyor.

Kanadalı Margaret Atwood’un 1984’te Doğu Almanya’da yazdığı, 1985’te yayımlanan romanı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ (The Handmaid’s Tale) geçen yıl tüm dünyaya damgasını vuran romanlar arasındaydı. Şimdiye kadar 40’tan fazla dile çevrilen, 1990’da sinema filmi yapılan, sonrasında opera hatta balesi bile sahnelenen bu romanın 2017’de tekrar gündeme gelmesinin nedeni, ikinci sezon onayını da alan televizyon dizisi. Aynı isimle yayınlanan dizi, Emmy’de sekiz dalda ödülü kazanınca roman da yine popüler oldu. Tabii popüler olmasında Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin etkisinin de yadsınamayacağı söyleniyor. Nedeni kürtajla ilgili açıklamaları...

Önyargılı olmayın, romanın bugün popüler olması demek bit pazarına nur yağması ya da eskinin kıymete binmesi demek değil. Bu durum ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ için üzeri tozla kaplamış değerli bir taşın temizlenip yeniden parlamaya başlamasına benzetilebilir. Atwood öyle bir dünya kurmuş ki her detayını en ince ayrıntısına kadar düşünmüş, karakterlerin psikolojilerini son derece iyi dile getirmiş. Bakmayın siz sadece kadınların özgür olmadığına. Erkeklerin durumu da hiç iç açıcı değil! Kabus hem kadın hem erkek için aslında yavaş yavaş geldiğini hissettiriyor ama kimse farkında değil, herkes gündelik hayhuyun peşinde. Gazeteler sansür edilmiş ve birkaçı kapatılmış güvenlik nedeniyle. Yolları kapatan bariyerler sık görülmeye başlanmış, kimlik kontrol noktaları oluşturulmuş. Kadınlar işten çıkarılmış, servet edinmeleri yasaklanmış. Tabii ki buna karşı yürüyüş yapanlar var ama ordunun ateş açacağına dair duyurusu insanları geri adım atmaya zorluyor. Bir gün kadınların hesap numaraları çalışmamaya başlayınca olanlar oluyor. Sonrasında her gece yatağa girdiğinde sabah kendi evinde uyanacağı ve her şeyin eski haline döneceğini düşünüyor Fredinki. Ama bu, hiçbir sabah gerçekleşmiyor.

Kadınlar kendisini değersiz, haksız ve gerçek dışı hissetmeye zorlanıyor. Oysa Fredinki’nin annesinin “Siz hiçbir şeyin değerini bilmiyorsunuz. Sizi bulunduğumuz yere getirmek için neler çektiğimizin farkında değilsiniz. Bak şuna havuç doğruyor. Şu kadarcık yol almak için bile kaç tank, kaç kadının yaşamını ve bedenini ezip geçti, biliyor musunuz?” sözleri o değerin geçmişte nasıl elde edildiğinin özeti... Damızlık kızları eğiten bir teyze, Fredinki’nin yaşadığı zamanın da nasıl yok olacağını söylediği şu sözler kabusun gelecekte süreceğini haber veriyor: “Erkeklerin sizi aşağılamasına dayanmak zor. Sizden sonra gelenler için daha kolay olacak. Görevlerini gönül rızasıyla kabul edeceklerdir.” Çünkü gelecekteki kadınların başka bir yaşama dair bir anısı olmayacak, sahip olmadıkları şeyleri istemeyecekler... Ama umut bu, kaybetmek olmaz. Yazarın romanda sık sık tekrar ettiği “O p..lerin seni unufak etmesine izin verme” cümlesi okuru bile bu kasvetin içinde ayakta tutuyor.

Sonu belirsiz bu macerada Fredinki’nin öyküsü daha uzun yıllar ilgi çekeceğe benziyor. 32 yılda eskimeyen bu konu, dünyanın düzeni böyle sürdükçe hatta daha kötü gittikçe bir 32 yıl daha eskimez.

 18-01/15/margaret-yeni-kapak.jpg

Damızlık Kızın Öyküsü
Margaret Atwood
Doğan Kitap
348 sayfa/ 32 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN