Şairin çilesi ‘Acıdan Siyah’ mıdır?

Şairin çilesi ‘Acıdan Siyah’ mıdır?

Mustafa Kutlu, seneler önce Cengizhan Orakçı için “Klasik edebiyatımızın mirasından modern bir şiir çıkarma yolunda hoş ve olgun örnekler veriyor” demişti. Orakçı, son şiir kitabında da bunu yapıyor ve ilk mısrasında iddialı: “Bak bu şiir! İyi gelir yaraya bereye; her dizesi başka bir acıya merhem.”

SİNAN TERZİ

Coğrafya kaderdir’ İbn-i Haldun’un mottosu mudur bilmem ama hakikat olduğuna inananlardanız. ‘Acıdan Siyah’ kitabının yazarı da bu hakikatten beri değildir elbette. Cengizhan Orakçı, 1965 yılında Gürün’de (şu an Sivas’a bağlı olan bir belde) doğmuştur. Toprağın suyun mayaya tesiri ehline ayandır muhakkak. Gürün hakkında rivayetler muhtelif ama biz Koca Ragıp Paşa üzerinden gidelim. Merhum Paşa’ya atfen memnun kaldığı bir hadise karşısında “Olmayasın beş beldenin birinden, Gürün’den, Darende’den, Divriği’den, Eğin’den, Arapkir’den, illa da Arapkir’den…” dediği rivayet edilir. ‘İlla da’ sözünün Ragıp Paşa’nın Arapkirli olmasıyla alakâsı olsa da zikredilen muhitlerin hepsi kadim kültüre aşina sanatkârlar, devlet adamları, edipler, şairler yetiştirmiş yerlerdir. Örneğin her ne kadar İzmir doğumlu olduğu için İzmirli olduğu varsayılsa da Attila İlhan da köken itibariyle Gürünlü’dür. Dünya görüşü ne olursa olsun toprağına, kültürüne, geleneğine bağlılığı su götürmez bir gerçektir. Tıpkı bu yazıda bahsedeceğimiz şairimiz gibi.

İlk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamlayan Orakçı, üniversite eğitimi için gittiği Ankara’da okul hayatından sonra da uzun müddet yaşadı. Editörlük ve yayın yönetmenliğinin yanı sıra Türkiye Yazarlar Birliği’nin üç dönem genel sekreterlik görevini de yürüttü ve bir gün yolu daimi olarak İstanbul’a düştü. Tıpkı önceki şiir kitaplarından biri olan ‘Zamansız Sipahi’ gibi. Bunca keskin geçişe, değişen muhitlere, kahpe devrana rağmen duruşunu bozmadığı, zor zamanlarda söz söyleyebilmenin mesuliyetini layıkıyla taşıdığı ve belki de hayatın keşmekeşi içinde verdiği eserlerin çok daha fazlasını doğmadan yitirdiği halde ‘şair’ kalabilmiştir. Yine başka bir şiir kitabı ‘Ateş Bahçeleri’ bunun ifadesiydi sanki. Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Arif Nihat Asya biyografileri de Cengizhan Orakçı’nın gençliğe karşı taşıdığı sorumluluğun gereği olarak ortaya çıkmıştı belki.

‘Acıdan Siyah’ kitabı iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm ‘Ahir Zaman Karşılaması’, ikincisi ise ‘Kiraz Rüyası’. Kitap daha ilk mısrasında bir iddia ile varım diyor: “Bak bu şiir! İyi gelir yaraya bereye; her dizesi başka bir acıya merhem.”

Neresinden başlanırsa başlansın şiirin ‘durmalara gitmelere’ iyi geleceğinden dem vurarak ‘söylemiyor gibi’ söylediklerini sıralıyor tane tane. ‘Acının sulardan geçişi’ şiiri ile dünyanın içinde hangisi olduğunu arıyor. Renkleri ustaca kullanırken taşın içindeki suya ulaşıyor. Ve sesleniyor Tanrı’ya:

“Bir rüzgâra kaldım tanrım” diyerek imgelerini gelenekten seçerken, geleceğe belki biraz karamsar, fakat ümitle hitap ediyor ‘Ahir Zaman Karşılaması’ şiiriyle;

‘Bak bu ahir zaman

Olacaktı bütün bunlar

Kitabın şirazesinden ve

Sözün manasından ve

Şehirlerin sesinden ve

Ve kişinin kendisinden

Ayrılması ahir zaman

Olacaktı bütün bunlar

Oluyor bir bir’

Seneler önce Mustafa Kutlu’nun kendisi hakkında yazdığı şu satırlara katılmamak elde değil: “Orakçı, klasik edebiyatımızın mirasından modern bir şiir çıkarma yolunda hoş ve olgun örnekler veriyor.” ‘Keşke’ şiiri bunun ispatı gibi. İfrit, cinler, Maçin, Çin, Hızır, Şahin pençesi, Dilişeyda, İsa nefesi hangi dilin kelimeleri olabilir ki başka? Hangi gönül coğrafyasının tamlamaları? ‘Saz ile Söz Arasında’ kimleri ifade eder?

Kitabın ikinci bölümüne adını veren ‘Kiraz Rüyası’ mevsimini beklemeyen bir düş gibidir. Aklının, kalbinin kiraz olduğundan bahseder şair. Meyveler Türk şiirinde öteden beri imge olarak kullanılmaktadır. Halk edebiyatında Karacaoğlan; Divan edebiyatında Nedim, Zati, Nabi; modern Türk edebiyatında da Sait Faik, Bedri Rahmi, Edip Cansever gibi şairler tarafından türlü yönleriyle ele alınmıştır. Cengizhan Orakçı ise hepsinden farklı olarak rüyada geçen kirazdan bahsetmektedir. Sait Faik’e nazire, mevsimini beklemez. Mevsimsiz de akla, kalbe düşebileceğini iddia eder. Bedri Rahmi gibi derisinin altına değil, üstündeki yazıya bakar. Edip Cansever gibi mendiline doldurmaz kirazları. Şiir yazılacak ellere tutuşturur. Dudak motifi olarak kullanma itiyadında değildir. Elleri kiraz kabul eder, avuçlarına doldurur. Moderni kurgularken geleneği merkezine oturtturur adeta. Hiç değilse hayalini kurar, rüyasını görür. Yine ikinci bölümdeki atıflarda adları geçen Şeyh Galip, Naili, Evliya Çelebi bunun en bariz ispatı kabul edilebilir.

Kitap boyunca hissedilen melal ve hüzün ‘Deyiş’ şiirinde dünyaya siteme dönüşür sanki.

‘Hey dünya dedim

Dünya hey

Aşk olsun sana, sana aşk olsun

Nasıl yapıyorsun bütün bunları

Dönüp dönüp

Keder taşıman toprağıma

Kanrevan akıp duran

Kanrevan’

Şaire göre ‘Bir kere’ olur birçok şey. Bir kere yürür, bir kere bakar, bir kere duyar insan;

‘Bir kere yazar insan ve sonrası hep o yazıdır.’

Temennimiz Cengizhan Orakçı’nın daha çok yazması ve gelenekten süzülen kadim bilginin, irfanın bundan sonraya tertemiz ulaşmasıdır. Tenkit sayılır mı bilmem ama ‘bir kere’ ile kalamayacak güzellikteki şiirlerinden bizi mahrum edemez, etmeyecektir.

18-04/18/ekran-resmi-2018-04-18-015928.png

Acıdan Siyah
Cengizhan Orakçı
Kesit Yayınları
80 sayfa / 10 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN