Tanpınar’dan önce: Ahmed Hamdi’nin Hüsrev ü Şîrîn’i

Tanpınar’dan önce: Ahmed Hamdi’nin Hüsrev ü Şîrîn’i

Ahmed Hamdi Tanpınar’ın şimdiye kadar yayımlanmayan ilk eseri ‘Hüsrev ü Şîrîn’, 15. yüzyılda Şeyhî’nin kaleme alıp, Cemâlî’nin tamamladığı aynı isimli mesnevi üzerine akademik bir inceleme. Gelecekteki Tanpınar’ın da izlerini yansıtıyor.

FAHRİ KAPLAN

Tanpınar’ın 2017 Kasım’ında şimdiye dek basılmamış bir eseri -üstelik ilk eseri- nihayet kitaplaştı. Darülfunun Edebiyat Şubesi’nden Ahmed Hamdi’nin -Tanpınar soyadını almamıştır henüz- 1925’te Darülfunun mezuniyet tezi olarak kaleme aldığı ‘Hüsrev ü Şîrîn’, Mustafa Koç ve Şaban Özdemir’in -iki ismi de takdirle anmak istiyorum- eseri yayına hazırlamasıyla Kasım 2017’de Dergah Yayınları’ndan yayımlandı. 15. yüzyılda Şeyhî’nin kaleme alıp -ömrü vefa etmediği için- Cemâlî’nin tamamladığı ‘Hüsrev ü Şîrîn’ mesnevisi üzerine bir inceleme de diyebileceğimiz bu ilk ama en son yayımlanan eserinde Ahmed Hamdi’nin; hem bir edebiyat müverrihi dikkatini hem de yer yer sanatkârane üslubunu konuşturarak, gelecekteki Tanpınar’ın izlerini yansıttığı söylenebilir. Orhan Okay kitabın önsözündeki şu değerlendirmesinde haklıdır: “Tanpınar’ın Şeyhî’yi ve eserini tenkit ve değerlendirmeleri dikkate şâyândır. Onun daha sonra kaleme alacağı Edebiyat Tarihi ve diğer makalelerindeki değer yargılarına benzer bir ifade tarzı, yirmi iki yaşındaki bu genç şairde başlamıştır bile (s.10).”

Ahmed Hamdi’nin ‘Hüsrev ü Şîrîn’ çalışması 7 ana kısımdan oluşur: ‘Şeyhî ve Hayatı, Hüsrev ü Şîrîn Hikâyesinin Şark Edebiyatındaki Mevkii ve Şeyhî’nin Tercümesi, Hikâyenin Hülâsası, Tarz-ı Tahrir, Nizâmî ve Şeyhî, Eserin Lisanî Mahiyeti, Şeyhî’nin Muasırları”. Tanpınar’ın tezinin büyük bölümünü ‘hikâyenin hülâsası’ oluşturur. Tanpınar, bu kısımda Şeyhî’nin ‘Hüsrev ü Şîrîn’ini berrak ve sürükleyici bir üslupla özetler. Öyle ki, ‘Hüsrev ü Şîrîn’ hikâyesini hiç duymamış, okumamış bir kimse bile bu geniş hülâsayı okuduğunda; bir edebî metnin sürükleyici ve haz verici yanlarına tanık olup heyecan ve tadına vararak hikâyeyi yaşayabilir. Tanpınar akademik üslubun statik sınırları içine hapsolmaz -ki akademisyenliğinde yazdığı makalelerinde de muhkem bir edebiyatçı, üslupçu değil midir!- Bu ilk adımında da, lisanın renk ve lezzetini duyuran üslubunu tattıran ifadeleri serpiştirmeyi ihmal etmemiştir. Elbette henüz ustalık safhasında değildir; ancak hikâyeyi özetlerken pek çok ayrıntıyı ve güzelliği göstermeyi ihmal etmez ve anlatımını sık sık mesneviden örneklerle zenginleştirir. Bu noktada, Hüsrev’in Ferhâd’ı sarayına getirttiği kısımdan bahseden şu satırlar, fikir verici olacaktır: “Ferhad ki aşk uğrunda kendisini kaybetmiştir, ona ne hükümdarın huzuru ne de sarayın debdebesi bir şey söylemiyor. Hüsrev emrediyor, fevkalade riayet ve ihtiramla muamele ediyorlar. Birçok mücevherat ve altın, gümüş getiriyorlar. Fakat o, zerre kadar ehemmiyet vermiyor. Ona Hakk’ın verdiği cevherlerin yanında bunların ne ehemmiyeti olabilirdi: İren ol genc-i vâfîden safâya / Ola mı meyli mâl-ı bî-vefâya / Çü Ferhâd’un gözine girmedi zer / Döker Husrev dilinden dürr ü cevher” (s.79).

İlk bölümde Şeyhî’nin hayatını genel bilgiler ekseninde veren Tanpınar, ikinci kısımda ‘Hüsrev ü Şîrîn’in şark edebiyatlarındaki macerasından kısa bir bahisten sonra Şeyhî’nin eserinin yerine ve önemine değinirken Latîfî ve Âşık Çelebî tezkirelerinden değerlendirmeler ve anekdotlarla eserin klâsik dönemdeki yerine ve Türk edebiyatında kaleme alınmış ‘Hüsrev ü Şîrîn’ler içerisinde Şeyhî’nin Nizâmî’den tercüme ile yazdığı bu mesnevinin hepsinden üstün olduğunda tezkirelerin ittifakına dikkati çeker.

6-7 satırlık kısa bir değerlendirmeyi içeren ‘tarz-ı tahrîr’de Tanpınar: “Vaka itibarıyla romantik olan eser tarz-ı tahrîr itibarıyla romanesktir” (s.87) der. Şeyhî’nin tercüme eserini Nizâmî’nin Farsça aslıyla mukayese ettiği Nizâmî ve Şeyhî bölümünde Tanpınar, Şeyhî’nin Nizâmî’deki teşbih, hayal ve istiareleri ve vakayı neredeyse aynen almakla birlikte pek çok ilavelerle, özellikle de gazellerle ve terci-i bentle eseri zenginleştirdiğine dikkat çeker ve iki eserin aynı yeri işleyen bölümlerinden karşılıklı örnekler sunarak bu hususta fikir sahibi olmamıza yardım eder.

Tanpınar altıncı bölümde eserin lisanına ve kullanılan kelimelere yönelik bazı tahliller yaptıktan sonra, son bölümde Şeyhî’nin dikkat çeken üç muasırı olan Ahmedî, Hümâmî ve Sa‘dî Çelebî’den bahseder, Mevlânâ İzârî’yi de zikreder. Tanpınar’ın tezinde sonuç ve kaynakça aramak beyhudedir. Bu yönüyle bugünün akademisinden geçer not alması da zordur. Bu bir solukta okunabilecek tez çalışması, belki de, bugünlere, akademinin edebiyata edebiyat gibi yaklaşması gerektiğini gizliden gizliye fısıldamaktadır.

18-01/15/husrev-u-sirin-tanpinar.jpg

Hüsrev ü Şirin

Ahmet Hamdi Tanpınar

Dergah Yayınları

98 sayfa / 9 TL

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN