İslâmcı şairlerin şehir coğrafyası

“İslâmcı edebiyat”a şehir, asıl Sezai Karakoç’la bir “mesele” olarak girdi, demiştik… Karakoç, tüm konulara olduğu gibi, şehre de “medeniyet” perspektifinden bakmış, şiirlerinde “medeniyet” odaklı bir “şehir coğrafyası” çizmiştir. Ona göre dünyada iki tip şehir vardır: Biri, Roma sitelerinden mülhem ve “inkâr kentleri” dediği Batı medeniyetine özgü şehirler, diğeri, “ilahî site” dediği, İslâm medeniyetine özgü İslâm şehirleri… Şair, şiirlerinin çoğunda; “Bana ne Paris’ten/ Avrupa’nın ülkü mezarlığından/ Moskova’dan Londra’dan Pekin’den/ Newyork/ Bütün bu türedi uygarlıklar umurumda mı” mısralarındaki gibi, Batı tipi “modern kentler”e karşı çıkar. 150 yıl önce Namık Kemal, “Terakki” makalesinde Londra’yı terakkinin timsali olarak görüyor ve Osmanlı şehirlerinin Londra’ya benzemesini istiyordu! Aradan yıllar geçti… Şairlerimiz, artık “modern kent”lere tepki gösteriyor. Büyük değişim!.. Ancak bu konudaki asıl değişim, “coğrafya”dadır. İslâmcı şairlerin “şehir coğrafyası”, misak-ı millî sınırlarını aşarak İslâm dünyasına açılmaktadır…

***

Önce N. Fazıl… Onun şiirlerinde, tüm İslâm dünyasını kapsayan bir “coğrafya” yok. Kurtuluş mücadelesinin merkezî coğrafyası, Anadolu. Bu, “Sakarya Türküsü”nde oldukça açıktır ve şiirde; “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!” mısraında görüleceği üzere Sakarya, Müslüman Anadolu’yu simgeler. Ya “Büyük Doğu”?.. Bence “Büyük Doğu” ideali, tüm “İslâm coğrafyası”nı kapsar. Nitekim “Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna” mısraında bu coğrafya özlemi hissedilmektedir. Dolayısıyla İslâmcı şairlerin şiirlerindeki “ideolojik coğrafya”nın başlangıç noktası, “Büyük Doğu”dur…

Üstad’ın “Büyük Doğu” ideali, 1960’tan sonra, İslâm âlemine yönelik saldırıların artmasıyla, İslamcı şairlerin şiirlerinde tüm “İslâm coğrafyası”na açıldı. “İslâm şehirleri”, başta Karakoç olmak üzere, Nuri Pakdil’in “Anneler ve Kudüsler”, Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa”, Cahit Zarifoğlu’nun “Sevinç Çağına Doğru”, “Afganistan Çağıltısı”, “Yıldızlar Üstlerinde”, “Daralan Vakitler”, “Hama”, Erdem Bayazıt’ın “Sürüp Gelen Çağlardan”, “Bosna’ya Yazıt”, “Çeçenistan”, “Afganistan 1400”, “Ekonomi Burcundan”, Mustafa Miyasoğlu’nun “Afgan Pazarı”, Arif Ay’ın “Şiirimin Şehirleri”, Osman Sarı’nın “Hüzün Şiiri”, Turan Koç’un “Her Gece Ay Damlar Kudüs’e”, Nurettin Durman’ın “Bağdat”, “Kudüs” ve “Buradan Bakınca Gazze” vb. şiirlerine konu oldu. Artık bu şehirler, “vatan”dan ayrı düşmüş kardeş coğrafya olarak görülüyor, Müslüman şairler, Cahit Zarifoğlu’nun “Satır” şiirinde; “Bir şair olmak istedim/ İslâm haritasında” mısraında ifade ettiği üzere “İslâm coğrafyası”yla bütünleşmek istiyorlardı… Evvelâ Karakoç, şiirlerinde -“Alınyazısı Saati”ndeki gibi- tüm İslâm coğrafyasına kucak açtı, İstanbul’u “Bağdat’ın dervişlik ortağı/ Şam’ın kılıç kardeşi” olarak gördü. Pakdil, “Bölünemez Ortadoğu/ sınır/ taşlarıyla” diyerek, bu coğrafyanın bölünmezliğine işaret etti. Arif Ay, “Şiirimin Şehirleri”nde coğrafyasını İstanbul’dan, Semerkand, Buhara, Şam, Kudüs, Mekke, Medine, Kahire, Bosna ve Grozni’ye kadar genişletti ve “Semerkand” şiirinde; “İstanbul seni bekler/ Kudüs seni bekler/ Bağdat seni bekler/ Şam seni bekler” mısralarında, “birlik” özlemini dile getirdi. Hâsılı, edebiyatımıza İslâm coğrafyasının kadim şehirleri yeniden dahil oluyor…

***

“Coğrafya kaderdir”… Türk edebiyatının kaderi de bu coğrafya! Kaçamazsın, kaçamazsın, kaçamazsın!.. Hoca Tahsin Efendi’nin; “Paris’e git hey efendi akl u fikrin var ise” mısraına, Kavafis’le cevap verelim: “Dedin, Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim./ Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.” Ama nafile; “Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın/ Bu kent peşini bırakmayacak…”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.