“Yol Ayrımı”ndaki Dr. Münir ve külyutmaz torunları…

Geçen hafta “Yol Ayrımı”nın bilgesi Dr. Münir’den bahsetmiştim. Bir roman kahramanı o, fazla büyütmeyin denebilir! Yok yok, kimi roman kahramanları hayattakilerden daha etkili. Dr. Münir de onlardan biri. Ufak tefektir ama akla gelmeyecek ters sorularla feleğini şaşırtır adamın. İttihat ve Terakki’nin ilk üyelerindenmiş “1908’de ayrılıp, 31 Mart maskaralığında muhaliflerle beraber Sinop’a sürülmüş.” (Yol Ayrımı, s. 34). Belli ki İttihatçıların içinde bir “sivri beyin”!

Bazı insanlar vardır, postlarına bağdaş kurup kendilerini aldanışın kollarına bırakır ve rahatlarını hiç bozmazlar!.. İşte bu postnişinlerin panzehiridir o. Zor ve ters sorularla madrabazları ve “sarışın tarihi” allak bullak eder. Bunları yazarken aklıma Ece Ayhan’ın bir yazısı geldi. “Dipyazılar”da buldum… Yıl 1973, MSP 48 milletvekiliyle Meclis’e girmiş. Vay ki vay! Emlâk sahipleri ve “sosyal bürokratlar”, Meclis’e böyle aniden paldır küldür girenlerin kimler olduğunu ve bu “kurtarılmış mahalle”ye nasıl girdiklerini bir türlü çözememişlerdir, hâlâ da çözemezler ya! İçlerinden yalnız Şerif Mardin ve İdris Küçükömer, “göz önünde bulundurulmayan” sıkı tahliller yapar. Çünkü ikisi de Dr. Münir’in torunlarıydı…

***

Ötekilerden ve tarihten bîhaber, rehavet postuna yayılmış “mürşit”lere en iyi cevabı verenlerden biri de Münirgillerden Ece Ayhan’dı bence. MSP’nin 48 milletvekiliyle Meclis’e girişini bir türlü çözemeyen alıklara şöyle demiştir:

“Evet, 1973’te, yıllar sonra su yüzüne çıkabilenler, çıkmayı başaranlar, geçmişteki ‘meczuplar’ın torunlarıydı, çapaçulların çocuklarıydı. Şunlardı, bunlardı ama bu toplumu onlar da kıyısından, köşesinden sakallarıyla, garip örtünme biçimleriyle… oluşturmazlar mı? Oluşturmuyorlar mı? Evet, belki de en çok kelle yitirenler onlar olmuştur tarihte… ‘ötekiler’i nasıl dikkate almazsın, almazsınız bir toplumbilim araştırmasında…” (Dipyazılar, s. 10)
Dr. Münir ailesi böyledir işte! Şimdi ilk sözüm Şatırzade Cumbul ailesine. Kendilerini hâlâ mahallenin muhtarı sanan bu mirasyedi ve kibirli alafranga aile ‘ötekiler’i görmemekte direniyor! İkincisi meczup “Seyit Lütfullah”lara; “Sizin kişisel düşüncenizi, tıkırınızı ben ne yapayım?” (Dipyazılar, s. 10) kardeşim!..

Hâsılı Dr. Münir, keyfi gıcırların rahatını bozan “Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur”du ve biz asıl böyle kafalara muhtacız! Romanda, gazeteci Murat’a söylediği şu sözleri, arka sıralarda oturan tüm “parmak çocuklar”a söylenmiş sayıyorum:

“…bir imparatorluk tasfiyesinde taraflar nasıl meydana gelir? Vekâletnameleri hangi noter tasdik eder, veraset ilâmlarını hangi mahkemeler çıkarır? Buraları güzelce araştıracağız Murat oğlum! Bunları kurcalamanın sırasıdır. Çünkü biz kurcalamazsak, biri çıkıp kurcalayacak er geç… Hem de ‘Bunlar ne kansız heriflermiş yahu, yediden yetmişe!’ diye mezarımıza tükürerek…” (s. 339)

***

Yeri gelmişken, vize krizinden sonra ABD’ye “kafa tutanlar”ı suçlayan bazı köle tabiatlılara da birkaç sözüm var. Belli ki keyfiniz kaçmış. Dr. Münir der ki; “Kurtuluş iki türlü olur: Ya bütün haklarını en son zerresine kadar koruyarak… Ya da haklarından birçoklarını vererek…” (s. 341) Siz, “vererek kurtulma”yı seçtiğinizden, kölelere uygun bir “ilişki”ye razısınız!..

Uzatmayayım, bizim bu tahterevallide zaman öldürme lüksümüz yok! “Batıyla er geç, ister istemez hesaplaşmak zorundayız! Bunu gerçekten yapmadıkça, Batıya hizmet teklif etmekle belayı başımızdan defleyemeyiz!” (Yol Ayrımı, s. 342)

Allah’tan, Dr. Münirlerin, meczupların torunları hâlâ yaşıyor; “Yol Ayrımı”ndaki Kadir gibilere kalsaydık, işimiz hayli zordu, hâlâ zor…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.