Yunus’un aşkından Namık Kemal’in aşkına

Yunus’un varlığı ve âlemi idrâki dinîdir. Dünya fânidir, vatan ‘mülk-i ezel (ezel ülkesi)dir. Âleme bir ‘tekke’den bakar, şiirine tekke terbiyesi, tekkenin vokabüleri ve söyleyişi hâkimdir. Şiirlerindeki ideal özne “Aşk şarabın” içmiş, “Her Dâvâdan” geçmiş ve “Hak’dan yana” uçmuş âşıktır. Bu âşığın gözü “hayâl ü düş”e benzettiği dünyada değil; asıl amacı “Baksam seni görür gözüm söyler ise sensin özüm” dediği üzere ‘ilâhî olan’dadır.

Namık Kemal’e gelince… Onun şiirlerindeki ideal özne, Yunus’un âşığı değil!.. Yaşadığı çevre, zaman ve şartlar başka… İdrak değişiyor! Aslında amacım da bu: Türk şiirinde âleme, varlığa ve gerçeğe dair değişen idrâki göstermek. Yunus’un gerçeğinden Namık Kemal’in gerçeğine, Yunus’un aşkından Namık Kemal’in aşkına, Yunus’un sevgilisinden Namık Kemal’in sevgilisine, Yunus’un dünyasından Namık Kemal’in dünyasına, Yunus’un vatanından Namık Kemal’in vatanına geçiyoruz…

Bence bu değişimi, Namık Kemal’in “Murabbâ”sındaki şu mısralar çok çarpıcı bir biçimde yansıtıyor. Şöyle:

“Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi

Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi”

“Dîn için devlet için can çekişen millet için

Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi”

Sufî şiirde ten/ beden, ruhun hakikate, aslına ulaşmasını engelleyen hazları; hırs, heva ve hevesi simgeler ve bu yönüyle kafese benzetilir. Nitekim Yunus’un; “Uşadam bu kafesi yıkam hırs u hevesi/ Za‘îf kılam bu nefsi tâ asluma ulaşam” mısraları bu anlamdadır. Şair diyor ki; bu kafesi parçalayıp hırs ve hevesi yıkayım, bu nefsi güçsüz kılayım da aslıma ulaşayım.

Namık Kemal’de de ten, bir kafestir. Tanzimat şiirinde bu ikilem var. Şair, hâlâ dinî-tasavvufî birtakım sembolleri kullanıyor, ama başka anlamlar yükleyerek. “Ten kafesi” bunlardan biri. Bunu görmek için şu soruları sormak lâzım: Yunus’ta ten kafesi neye ulaşmaya engeldi, Namık Kemal’de neye?.. Yunus’un gayesi ne, Namık Kemal’in azmi ne? İşte fark tam da burada. Yunus’ta ten kafesi, aslına, Allah’a ulaşmaya engel iken, Namık Kemal’de insanı vatan, millet, hürriyet için mücadeleden caydırabilecek menfaatleri, makam ve mevki hırsını simgeler. Âşık tipi değişmekte!.. Yunus’unki dinî-tasavvufî anlamda ‘Hak âşığı’yken, Kemal’inki vatan, millet ve hürriyet âşığı… Sevgili değişiyor! İdrâkin ilgi alanına modern kamusal kavramlar giriyor. Ama en önemlisi edebiyat giderek ‘ulusal alegori’ler üzerine bina edilmeye başlıyor. Meselâ Yunus’ta âşığın sevgilisi ‘Hak’ iken, Namık Kemal’in “Hürriyet Kasidesi” diye ünlenmiş şiirindeki “Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâze dönmüş kim/ Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten” beytinde görüldüğü gibi sâdık âşıklarını gurbet acılarından ayırmayan alaycı, nazlı ve vefasız vatan ya da “Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdar-ı hürriyet” mısraındaki gibi büyüleyici güzelliğiyle âşıklarını kendine esir eden hürriyet oluyor. Namık Kemal’in âşığının gayesi “Âmâlimiz efkârımız ikbâl-ı vatandır” mısraından da anlaşılacağı gibi vatanın yükselmesi!

Bu örnekler, Yunus’un idrakiyle modernleşen (!) Osmanlı şairinin idrâki arasındaki farkı gösteriyor. Modernleşen şairin idrâkini Fredric Jameson’un “Modernizmin İdeolojisi” (Çev. Kemal Atakay, Tuncay Birkan, YKY 2008) kitabında sözünü ettiği ulusal alegoriler kuşatıyor. Geç kalmışlık, savaşlar, radikal toplumsal değişmeler ve iktidar kavgaları Türk şair ve yazarlarını genelde toplumsal/ ulusal endişelere bağladı ve ontolojik endişelerin uzağına savurdu. Bir de ulusal alegori edebiyatının kendine özgü ideolojik zırhları var.

İyi ama ulusal alegori edebiyatının alternatifi Yunus’un şiiri mi? Ya da şiir “hoşumuza giden değil, boşumuza gelen”se Yunus’un dingin ve ahlâkî nasihatlerle örülü şiiri çağımızın insanının boşluğuna gelir mi?..

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum