Aradığımız eşya değil hayat tarzı

“Falih Rıfkı Atay, bir İngiliz büyükelçisinden dinlemiştim:

‘Fransız merakı İngiltere’yi sardığı vakit, kendi eşyalarımızı attık ve Paris eşyaları edindik. Şimdi attığımız eşyaları nerede bulursak altın pahasına geri alıyoruz.’

Ama İngilizler yemek masalarının üslubunu değiştirmişlerdi. Biz ise eşya değil, bir hayat tarzı değiştirdik.”

Falih Rıfkı’nın 21 Ocak 1951 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazdığı durum modernleşme adına kaybettiğimiz maarifimizin orijinal halini halen bulamadığımızın ah vah ettiğimizin özetidir.

Doğu medeniyetleri kadim bir yapıya sahiptir. Savaşlar, göçler, hastalıklar doğu medeniyetlerine hasar verse de Doğu medeniyetleri kartopu misali zamanla bünyelerine kattıkları farklı kültürlerden de etkilenerek, gittikleri coğrafyaların iklim doğa farklılıklarını da bünyelerine katarak medeniyette çınar gibi köklerini derinleştirip ati için yeni güneşlere yönlerini çevirmişler.

Her uygarlığın yaklaşık 20 asırdan fazla birikimleri var. Zaman zaman kül olma durumu oluşsa da külün içindeki ateş hiçbir zaman yok olmamış. Kösedağ Savaşı sonrası Moğolların Anadolu'yu istila ettiği dönemde siyasi gücünün külü içinde ısısını günümüze kadar hissettiren ve 21. yüzyıl insanının en çok ihtiyaç hissettiği Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaşi Veli gibi çağları aşan Bilge insanlar oldu.

Cemil Meriç’in tabiriyle “İmanını kaybeden bir çağın dini” olan hümanizmi Cumhuriyet aydınları mal bulmuş mağribi gibi sarılırken Yunus Emre sekiz asır önce “Yaratılanı severiz yaradan ötürü” sözüyle sesini günümüze kadar duyurmuş. Mülklerin kılıçla fethedildiği Orta Çağ’da Yunus gönülleri kelam ile fethediyordu. Günlük hayatın dışında bir ayağı akla bir ayağı gönle adım atan yeni bir dil yaratıyordu. “ Aşık dilin bilmeyen ya delidir ya dehri (maddeci)” sözüyle bize iki cihan kapısının anahtar dilini sunuyordu. Ebedi ve estetik bir insanlık dili geliştiriyordu. Zaman ve mekan içinde Yunus’u ele almayan aydınlarımız ve maarifimiz Yunus’u Tekke şairi olarak etiketleyip maarif kitaplarına hapsederek çocuklara hümanist diye sundu.

Yunus’u şair diye daraltıp Yunus felsefesine gözlerini kapatan maarif, Falih Rıfkı’nın alıntısına benzer bir uyarlama ile Yunus’u eğitim dünyamızın dışına attı. Fransız Aydınlanma Çağı’na bel bağladı. Elbette çağın gelişmeleri görmemezlikten gelinemez. Ancak maarif kitapları Batı aydınlarının her söylediklerini tenkitsiz baş köşelerine alıp çocuklara kutsal bir metin diktesiyle okutmaya başladı. Bir asırdan fazladır bohçalı yama gibi dışarıdan bilgi ve değer ithal ediyor okullarımız. Her seferinde olmadı, yetmedi ithal bilgelere değerlere devam ile bağımlısı olduk. Olmayan bir insan tipi oluşturdu maarifimiz. Kendi değerlerini küçümseyip aşağılayan bir entel tip oluştu. Özgüvenini yitirmiş bir nesil oluşturdu. Düşünce iflası yaşayan gençler, batı menşeli olmayan her değeri aşağılayan, bizden adam olmazla başlayan bir genç nesil.

Geldiğimiz noktada okullar fabrikalara işçi yetiştiren kurumlara dönüşmüş durumda. İnsanın içini boşalttık. İnsanı, dünyaya yarar sağladığı kadarıyla, ürettiği kadarıyla vardır madenciliğine indirdik.

Sayısalcının kitap okuma ihtiyacı hissetmediği, sözelcinin günlük hayat için dahi matematiğe ihtiyaç duymadığı, dinin imamlar ile kısıtlandığı, felsefenin gereksiz lakırdı kabul edildiği, okulların diploma veren kurumlar ile sınırlandığı, öğretmenin atandıktan sonra mesleki bilgilerini emekliliğe kadar yeterli kabul ettiği, öğrencinin yazılı notu almak için kitap karıştırdığı, ders kitaplarının salt alanıyla kırpılarak sınırlandığı, öğrencilerin çeyrek asra yakın okullarda bekletilerek hayattan arındırılıp işlevsizleştiği, eleştirinin siyasi görüşler ile etiketlenip suçlandığı ... Tatsız tuzsuz bir maarif hayatı.

Yunus Emre’yi sekiz asırdır diri tutan felsefenin ne olduğunu Yunus Emre hayat tarzı bütünlüğü içinde ele alıp anlayabilseydik, anlatabilseydik okullarımızın da eğitim felsefesini kurulmuş olurdu.

Aradığımız nakısıyetin kendi küllerimizde mevcut olduğunu ihtiyacımızın bir kibrit çöpü kadar ateş olduğunu bunun da iki bin yıllık medeniyetimizde mevcut olduğunu sadece Yunus Emre’ye bakıp görebiliyoruz.

“Yetmiş iki millete bir göz ile bakan” Yunus’un “marifet ve hakikat” kelamı maarif davamızı yeniden çağın öncü ışığı kılabilir.

Tanzimat ile kaybettiğimize dünya kadar paralar verip ithal ettiğimiz halde bulmadığımıza bir Yunus kafi iken uygarlığımızda nice Yunuslar var. Marifet, maarifin yapay zeka ile hayat kuran kelam sahiplerinin dilini çözüp şifrelerini öğrenmek.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.