Muhafazakâr siyaset: Dün, bugün, yarın

AK Parti’nin siyasi anlayışı, temsil ettiği hassasiyet itibariyle, bir dönem, diğerleri arasında dindar muhafazakârlık olarak tabir edilirdi.

O günler geride kaldı. Bugün AK Parti tarzı muhafazakârlık, Türkiye’de sağ siyaset alanını önemli ölçüde kuşatıyor. Bunun kritik ve tedrici bir dönüşüm sonucunda gerçekleştiğini görmek gerekir.

Son 15-20 yılda, muhafazakâr dünyada, kişi davranışı, algısı, tanımı ve referansları, izlenen genel bir özgüven ve alan genişletme siyaseti üzerinden kuvvetli bir yerel ve dini değerler aşısıyla yol aldı. AK Parti kurulduğu zaman doğan çocuklar bugün 18 yaşındalar, muhafazakâr veya sağ kesimde pek çoğu bu anlayışın içine doğdular ve böyle sosyalleştiler. Sonuç olarak geleneksel merkez sağ anlayış yeni doğan yapının içinde eridi veya muhafazakâr alanın dış sınırına yaklaştı.

AK Parti’nin kendi hesabına başarılarından birisiydi bu ve bugün geldiği otokrat noktadan, son otokrat tercihlerinden tümüyle bağımsız gerçekleşti.

Gerek gündelik gerek kamusal hayat bunun geniş bir çerçeveye oturan verileriyle doludur.

Nitekim bu gelişme, sadece dindar kesimin sistemin merkezine gelmesi, diğerleriyle eşitlenmesi, AK Parti’nin bu çerçevedeki fiili politikalarıyla ele alınamaz. Bu tablo, aynı zamanda, iç ve dış yeni girdiler sonucu, sağ siyasette ve kesimde seküler ve dini alanları ayıran boşluklar üzerine köprüler, geçitler inşa edilmesiyle, sosyolojik olarak bir tür tarihi, dolayısıyla kalıcı özellikler taşıyan, bir normalleşme dalgasıyla ilgiliydi.

Muhafazakâr kesimdeki dini değerler baskın bu mayalanma bugün artık bir veridir ve keskin bir geriye dönüş söz konusu değildir.

Son dönemde siyasi ve toplumsal merkezin yeniden kurulması talebi de bu çerçevede, tarihsel bir geri dönüşü, 1980’lerin siyasi anlayışları keşfetmeyi değil, yeni toplumsal-muhafazakâr zemin üzerinde siyaset yenilenmesini ifade ediyor.

Dünden bugüne gelen yol, kabaca bu. Peki, bugünden yarına nasıl olacak?

***

Ufukta iki muhafazakâr güzergah var. Otokrat, kimlikçi ve çoğunlukçu güzergah belli, Tayyip Erdoğan orayı tümüyle dolduruyor. Sentezci ve demokrat güzergah ise askıda duruyor, muhafazakâr siyasi dilin yenilenmesini bekliyor. Davutoğlu’nun kurduğu, Babacan’ın kuracağı siyasi partiler ile AK Parti’yle muhafazakâr siyaset yarışı ve sonuçları tüm ülkeyi ilgilendiriyor. Ancak şu açık: Gerek yeni aktörlerin yenilenme arayışları gerek AK Parti’yle arasındaki yarış, yukarıda altı çizilen toplumsal zemin üzerinde gerçekleşecektir.

Meseleye bu gözle yeniler açısından bakmakta fayda var.

Mevcut toplumsal-muhafazakâr zeminin yeni siyasi aktörler için hem zorlukları hem avantajlı yanları bulunuyor.

Avantaj ortada.

Türkiye, kültürel büyük fay kırığı sarsıntılarının kısmen azaldığı, muhafazakâr siyasetin kendisini sadece buna hasretmek zorunda olmadığı, kimlik tuzağından uzak durabileceği sosyolojik bir evrede. Yeni oyuncular için çevre sorunlarından kamusal alan-katılım-siyaset ilişkilerine, etik meselelerden birey özgürlüğüne, siyasal yetki devrinden kültürel hak teslimine kadar uzanan, muhafazakâr alana katılabilecek yeni temalar masada duruyor. Devlet güvenliğinden insan güvenliğe geçişin açık olan kapıları isterler ve cesaret ederlerse onları bekliyor.

Zorluklar da ortada.

Bunlar önce bu tür yeni girdilerle bildik muhafazakâr refleksleri iç içe sokmanın doğal engellerinden kaynaklanıyor. Bu engelleri aşabilmek için, yeni muhafazakâr siyasetin, farklı bir melodi üretmesi, liberal değerleri, insan haklarını ilkelerini, özgürlük, adalet ve liyakat sözlerini bir adım ileri taşıması, bunları “kuvvet, gelecek, özgüven” vurgularıyla bir tahayyüle çevirmesi gerekiyor.

Bu çerçevede sözün, beyanatların, çıkışların yeterli olmadığı, Kürt sorunu, Libya meselesi, Batı’yla ilişkiler gibi sorunlar ve durumlar karşısında kurucu tavırlarla yol almaları gerektiği açık.

Bu siyasi alıştırma zor, ancak, sanırız muhafazakâr kesime ulaşmak için bir ön koşuldur.

Sahaya çıkacak yeni aktörlerin diğer kesimlere ulaşması ise, AK Parti iktidar deneyiminin yarattığı muhafazakâr siyasete yönelik “hayal kırıklığını” ve “güven kaybını” aşmasını gerektiriyor. Bu ise, ancak sahada, yerdeki kırık dökük parçaları toplamakla, bunları yapıştırmakla, farklı aktörlerle aktif işbirliği yaparak, ittifaklar kurarak, bu çerçevede oluşturacağı yeni dengelerle bir referans merkezi olmakla mümkün.

Muhafazakârların Türkiye’yi dönüştürme iddiası devam ediyorsa, önce kendilerinin zihniyet ve siyaseten dönüşmeleri şart. Erdoğan’ı yenmenin şartı da bu.

YORUMLAR (35)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
35 Yorum