Türkiye üzerine düşünmek

Türkiye üzerine düşünmek ve yazmak boynumuzun borcu. Soru şu: Türkiye Cumhuriyeti’nin bir insan tezi var mıydı? Şüphesiz Cumhuriyetin bir insan tezi, bir medeniyet tezi var. Bu tez, altı okla özetlenen çağdaşlaşma projesi. Yani kendi kültürümüzü Batı medeniyetine intibak ettirmek. Evet, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan; on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” diye söylenen, yani Onuncu Yıl Marşı’yla diriltilmeye çalışılan bir şey var. Yani bir ateş varmış aslında Cumhuriyetin ilk dönemlerinde. Ama bu çok çabuk sönmüş. Çok çabuk sönmüş, çünkü gerçekten o bizim hayat tarzımızla münasebete geçilemediği için, Cumhuriyeti böyle bir bağlantı içinde oluşturamadığımız ve devam ettiremediğimiz için ikinci, beşinci gibi değişik cumhuriyetler ortaya atılmış. Cumhuriyet görünüşü altında yaşadığımız hayatın aslında cumhuriyete çok benzemediği, demokrasi adı altında yaşadığımız hayatın demokratik olmadığını da zaten anladık yol boyunca.

17-09/23/sablon-kopya-kurtarildi-1506197914.jpg

Şu hakikati iyice biliyoruz artık: Bu ülkenin çocuklarına yukarıdan bir hayat giydirildi. Kendi köklerinden beslenmeyen, dolayısıyla kendi toprağından da beslenmeyen bir hayat. Sonra ne oldu? Olanı size söyleyeyim: Biz imal edilmiş bireyler olduk. Bizi besleyen kültür kökleriyle ilişki kuramadığımız için birtakım özentili tipler olduk. İşte Fransız düşüncesine özenen veya ne bileyim ilme, fenne, Amerikan pragmacılığına, Avrupa’ya özenen insanlar haline geldik. Bu ülkenin çocuklarının savrulması sadece Avrupa istikametine doğru olmadı. Cumhuriyetin Batılılaşma projesine tepki duyan, fakat kendi tarihini de referans almayı aklına getirmeyen birtakım insanlar da bu savrulmadan nasibini aldı, Ortadoğu’daki bazı marjinal yapılanmalar ve bu yapılanmaların anlayışına yönelip savruldu ve savrulmaya devam ediyor. Açık yüreklilikle söyleyelim: Kendi kültür köklerimizden beslenmiyoruz. Şimdilerde de bu toprakların tarihi tecrübesini dikkate almadan bir yol yürümek istiyoruz. Bu sefer de işte yukarıda sözünü ettiğim Ortadoğu’daki bazı marjinal eğilimlere özenmeye çalışan insanlar olabiliyoruz. Düşünmeden, başını sonunu hesap etmeden bu eğilimlere kolaylıkla yönlendirilebilecek kitlelere zemin hazırlıyoruz. Belki de öncelikli olarak sorgulanması gereken hususlardan birisi bu ‘zemin’dir.

***

Bugün bizler kendimizi nasıl tarif ediyoruz? Cumhuriyetin bize sunduğu kavram dünyası özü itibarıyla Batılı. Batı dünyasının ihtiyaçlarından yola çıkılarak üretilmiş kavramlar. Oysa bu topraklar bugün kendimizi tarif ederken kullandığımız Batılı kavramların dünyasıyla çatışmanın cereyan ettiği yer. Bu topraklardaki varlığımızın izahını başka türlü nasıl yapacağız? Bu ülkenin tarihi tecrübesini hesaba katmadan atılacak hangi adım, hangi derdimize derman olabilecek? Bunun adı, Kemalizm değil de velev ki İslamcılık olsun! Demem o ki fikirlerimiz hayattan beslenmedi, beslenmiyor. Fikirlerimiz kendi tarihi köklerinden beslenmedi, beslenmiyor. Onların kaynağı yine başkalarından aldığımız başka fikirler. Bu nedenle gerek Cumhuriyet, gerekse Cumhuriyet karşıtlığı hep bir özenti, hep bir taklit olarak kaldı ve bu toprağın çocuklarına özgün bir felsefe sunamadı. Bir tarafta Cumhuriyet Türkiye’sinin boşluklarını yakalayıp rantını yiyen insan tipleri, diğer yanda Cumhuriyet Türkiye’sinin karşısında duran ancak yine bu topraklardan beslenmekten ar eden zevat. Öbür tarafta da bu iki hayata eğreti durup yaşanan çelişkilerin acısını çekenler… Peki, kimin hayır ve hakikat diye bir meselesi var? Var mı bu ülkenin hakikatini anlama derdinde olan? Devam edeceğim nasipse.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum