‘Sanatta gelenek, gelenekte sanat’

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi tarafından Ümraniye Belediyesi’nin işbirliğiyle düzenlenen “Sanatta Gelenek Gelenekte Sanat” konulu sempozyum dün başladı, bugün Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Kandilli’deki binasında devam ediyor. Dün Uğur Derman hocamızın yönettiği açılış oturumunda aziz dostlarım Turan Koç ve Savaş Barkçın’la birlikteydim. Sempozyuma konu olan bu hayatî meseleye farklı açılardan yaklaşarak görüşlerimizi açıkladık. İzninizle, bu oturumda yaptığım konuşmayı kısaca özetlemek istiyorum.

***

Eğer mağlûpsanız, ya galibe tapar, ona benzemeye çalışırsınız yahut kendi içinize kapanırsınız. Kendi içine kapanmak, ‘bozgunda fetih rüyası’ görmek şeklinde de tezahür edebilir; hele zengin bir tarihin ve kültürün içinden geliyorsanız, mağlûbiyeti asla hazmedemez, kendinizi daha rahat hissedeceğiniz muhteşem zafer devirlerine kaçarsınız.

Kendimizi daha rahat hissedeceğimiz geçmiş, aslında icat ettiğimiz, sadece iyilik ve güzelliklerden oluşan steril bir geçmiştir. Bu hayalî geçmişte oyalandığımız takdirde, akışı gittikçe hızlanan tarihin dışında kalabiliriz. Geçmişi yok saymak, paranteze almak gerektiğini söylemek istemiyorum. Geçmişe tapınmak kadar, onu yok saymak da tehlikelidir; yok saydığınız takdirde, “geçmişin hayaleti” hiç ummadığımız zamanlarda ve şartlarda karşınıza çıkarak sizi hazırlıksız yakalayıp çok zor durumlarda bırakabilir.

Türkiye, tarihinin bir döneminde geçmişin yok sayılması, yok saymaktan da öte, bütün maddî ve manevî tezahürleriyle yok edilmek istenmesi -ki bu belli ölçüde başarılmıştır- yüzünden bugün ciddi problemlerle karşı karşıyadır. Osmanlı geçmişimizin idealize edilip yüceltilmesi, yani geçmişe tapınma da bu yok sayışın dramatik neticelerinden biri olarak görülebilir.

***

Üzerinde oturduğumuz kültürden niçin kaçmak veya kurtulmak istedik? Bu zor sorunun cevabı ayrı bir tartışmanın konusudur. Bu yazıda sadece şu hususu kaydetmekle yetineceğim: Yönetici zümre ve entelijansiya, Avrupa’nın bizi geri püskürten ekonomik ve teknolojik üstünlüğüyle sosyal ve kültürel organizasyonu arasında deterministik bir ilişki kurmuş, mesela suçu toplumu uyuşturduğunu düşündükleri eski musikiye yüklemiş, tiyatromuz, operamız, polifonik müziğimiz olursa, yazıyı sağdan sola değil de, soldan sağa doğru yazarsak, eski binaları yıkıp düz caddeler açarak eğri büğrü sokaklardan kurtulursak ilerleyeceğimizi zannetmişlerdir. Bunun tabii sonucu, “mani-i terakki” olduğu düşünülen bütün değerlerden -çok zaman vandalizm ölçülerine varan- bir kurtulma gayretidir.

16-10/12/grfdgvh.jpg

Bu vandalizmin ciddi bir tepki ve öfke yaratması kaçınılmazdı; önceleri yer altında barınmaya çalışan bu tepki, yer üstüne çıkma imkânı bulduğunda, elinde kalanların yaratıcılığın kaybetmiş bir medeniyetin külleri olduğunu fark edemedi ve bu küllere perestiş etti.

***

Küllere tapınmak değil, ateşi canlı tutmak, tarih şuurudur. Tarih şuuru, geçmişin aslında geçmemiş olduğunun farkına varmak, daha açık bir ifadeyle, geçmişin hal’de mündemiç olduğunu bilmektir. “Geçmişin hal içinde varlığını hissetmek, sınırsızı sınırlı olanda, yani bugünde bulmak bir şairi yahut yazarı gelenekçi yapar” diyor T. S. Eliot.

Tarih şuuru, muhteşem zaferlerden dem vurmak, mefahirden söz etmek, geçmişte kalan her şeyin iyi, doğru ve güzel olduğunu zannetmek değildir. Geçmişi tekrarlayarak gelenekçi olunmaz. Aslolan, Tanpınar’ın ifadesiyle “Devam ederek değişmek, değişerek devam etmek”tir. Geleneğin içinde yetişmiş büyük bir âlim olan Elmalılı Hamdi Yazır da “Beka içinde yenilenme, yenilenme içinde beka” diyordu. “Beka”yı gelenek diye tercüme edebilirsiniz.

***

Bu açıdan bakılırsa, aslında muhafazakârlık yeniden üretmek, yaşar hâle getirmek, geçmişi çağın şuuruna tercüme etmek demektir. Muhafaza etmeyi, bir şeyleri ileride kullanmak üzere derin dondurucuya koymak diye anlamamak gerekir. O zaman “Neleri muhafaza edelim?” sorusuyla karşılaşmak kaçınılmazdır. Şunları muhafaza edelim, şunları etmeyelim diye bir liste tanzim edilemez; edilmek istenirse, bu bir çeşit mühendislik olur. Biz bu mânâda mühendisliğin en aşırılarını yaşadığımız için bugün bir yığın problemle boğuşuyoruz.

Neyin muhafaza edileceğini ve edilemeyeceğini hayatın şartları ve zamanın ruhu belirler. Ben geçmişi donmuş bir hâlde, olduğu gibi korumaya çalışanlara değil, onu yaratıcı bir hamleyle geleceğe taşıyanlara, geleceğimiz için besleyici bir kaynak haline getirme gayreti gösterenlere muhafazakâr diyorum.

***

Bu süreç, hiç şüphesiz, bizdeki gibi kültürden dramatik kopuşlar ve travmalar yaşamamış toplumlarda sağlıklı işleyebilir. İçinden geldiğimiz kültür, yaratıcılığını sürdürerek kendini yeniden üretme imkân ve şartlarını kaybettiği için kafalarımız çok karışık. Kısacası, trajik bir durumla baş etmek zorundayız. Bizim olduğunu zannettiğimiz kültür, aslında artık bizim olmayan, anlam dünyasını kaybederek dışına ve uzağına düştüğümüz, bu yüzden içi boşalmış formlarıyla avunduğumuz bir kültürdür.

Peki, bu kültür ve gelenekle yeniden bağlantı kurmak mümkün mü? Mümkün elbette. Hiçbir kültür büsbütün yok olmaz. Bizim kültürümüz işte burada, kütüphane raflarında, arşiv depolarında, mimari eserlerde, şehir dokularında, hatta mezarlıklarda... Eğer bu kültürün dilini öğrenip şifrelerini çözerek derinliklerine nüfuz edebilirseniz, onu yeniden üretebilirsiniz.

***

Geleneği yaşatıp gelecek nesillere aktarmak isteyen muhafazakârların davranışı elbette saygıya değerdir. Onlar olmasa, bir bilgi ve buna bağlı duyuş tarzı büsbütün yok olacak, yani daha da fakirleşeceğiz. Bunun hiç de istenen bir durum değil. Ancak gelenek diye icat edilmiş bir geçmişe kapanarak karşı meydan okuma imkânsızdır. Keşif ve yeniden inşa sürecinin yaratıcı olabilmesi için içinde yaşadığımız çağı iyi okumak, neler yapılıp edildiğini çok iyi bilmek şarttır. Aksi takdirde geleneğin ateşini canlandırmak mümkün değil. Çünkü Gustav Mahler’in dediği gibi, “Gelenek küllere tapınmak değil, ateşi canlı tutmaktır.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.