Fırtınam... Felaketim, hasretim...

Levent Yüksel’in med-cezir şarkısı sanki bugünün Galatasaray’ını anlatıyor. Coşkulu, tutkulu, dalgalı. Taraftar denizin dalgaları gibidir. Fırtınayı da, felaketi de, hasreti de yaşar...

Vasat futbolla tribünden çekildiler; kaliteli, coşkulu oyunu görünce Türk Telekom’a geri döndüler. Yıllardır boş kalan tribünler şenlendi, kendine geldi. Peki ilk 2 hafta herkesi etkileyen futbol bir yanımsama mıydı? Nispeten zayıf rakipler karşısında alınan, yıllar sonra geldiği için de büyük bir hasretle kucaklanıp abartılan bir balon muydu? Bir yıl ardan sonra Süper Lig’e dönen, başında tecrübeli hoca Samet Aybaba’nın Sivas’ı karşısında da aynı resim verilecek miydi? Bir kere Kayseri ve Osmanlı maçlarındaki çılgın tempo ve yoğun pres yoktu. Osmanlı maçının 60. dakikasından sonra ortaya çıkan sert düşüş, enerjinin kontrollü kullanılması gerektiğini Tudor’a hatırlatmıştı. Hırvat teknik adam, 3. maçta da ilk 11’imi bozmadı. Hoş, bu kadroyu zorlayacak yedek var mıydı, o da ayrı bir soruydu. Türkçe konuşan (10 yedeğin 9’u Türk) kulübe pek o ışığı vermedi.

Uzun lig maratonunda da Galatasaray’ı en çok bu zorlayacak sanki. Maçın ilk yarısının hakimi Galatasaray’dı. Ama Sivas, göbeği kalabalık tutup Ndiaye ve Belhanda’nın içeri sızmasını ve geriden oyun kurmasını engellemeyi başardı. Gomis pas alamadı. Gol ise bu sezonun sürpriz golcüsü Tolga Ciğerci’den geldi. İkinci yarıda Sivas, gol atma mecburiyeti nedeniyle daha açık futbolu seçip topa daha fazla hakim olmaya başlayınca oyuna görece bir denge geldi. Ancak Sivas’ın ileride yeteri kadar çoğalamaması, savunmada zaman zaman aksayan Galatasaray karşısında gıl üretmesini engelledi. Maçın kırılma anı ise 70. dakikaydı. İlk golde arka direkte bitip dokunan Tolga Ciğerci’nin ceza alanı dışından attığı gol, Sarı-Kırmızılıları rahatlatı.

Galatasaray’da sağ bek Mariano yine en etkili isimlerden biriydi. Maicon yavaş, Serdar Aziz varlığı ile yokluğu belli olmayan görev adamıydı. Fernando enerjik, Ndiaye çok şey yapmak isteyip bu maçta performansı bir tık düşen, çok top kaybı yapan isimdi. Belhanda özel bir futbolcu olduğunu gösterdi ama skora yönelik daha özel işler de yapması gerekirdi. Gomis ise Burak Yılmaz’ı aratmayacak derecede ofsayta düşmeye başladı. Selçuk İnan’ın penaltı pozisyonunda topu Gomis’e bırakması ise önemli bir jestti, ki Selçuk zamanında bu duran toplar için Drogba ve Sneijder ile az mücadele etmemişti. Özetle Galatasaray çılgınca presi, tempoyu geride bıraktı ama geriye yine iyi futbol kaldı. Hakem Ali Palabıyık’a bir iki söz etmek lazım. Verdiği kararlarda işaret etmiyor, gol mü değil mi, ofsayt mı değil mi anlaşılmıyor. Sahada sanki kulaktan kulağacılık oynuyor. Bırakın seyirciyi sahadaki futbolcular bile ne kadar verdiğini zor anlıyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.