Bakınız AK Parti dün kendisini şöyle tanımlıyordu...

Hadi bugün de AK Parti’nin geçmiş güzel dönemlerine doğru, tabanın partisiyle gurur duyduğu günlere doğru nostaljik bir yolculuk yapalım.

Zira AK Parti’ye girdiği her seçimi kazandıran, ilk iktidar yıllarındaki o büyü, o eski ruh... Ve dahası AK Parti’ye 2019 seçimlerini kazandırabilecek yol haritası da o yıllarda saklı.

Sizi de heyecanlandıracak, “nerede o eski günler” dedirtecek konuşmayla baş başa bırakıyor ve aradan çekiliyorum. Aşağıdaki konuşmayı en çok AK Parti’nin mutfağındaki isimlerin, AK Partili kurmayların okumasını temenni ediyorum.

***

Tarih 15 Ocak 2004. Başbakan Erdoğan katıldığı Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’nda geçmiş ve şimdi arasında bir mukayese yaparak, partisini, misyonunu, siyaset tarzını, ülkeye ve topluma bakış açılarını ve vizyonlarını şöyle anlatıyor:

“AK Parti’den önce siyasi hayata hâkim olan partilerin iki karakteristiği vardı. Birinci kısım partiler, siyaseti sadece belli bir ideoloji temelinde yaparak “siyasi cemaat” gibi davranıyorlardı. Bu partiler, kamu siyaseti temelinde bir yapılanma yerine, katı ideoloji temelinde yapılanarak siyaseti radikalleştirmekteydiler. Diğer tür partiler ise her türlü “siyasi fikir”den yoksun, sadece rant dağıtmaya ayarlanmış “siyasi şirket” görümündeydiler. Biz AK Parti olarak siyaseti radikalleştiren “siyasi cemaat” anlayışına da, siyaseti fikirsizleştiren “siyasi şirket” anlayışına da karşıyız. Biz, muhafazakarlık temelinde bir kitle partisiyiz. Türk siyasi yaşamından silinip giden partilere baktığımız zaman bu partilerin siyasal kimliklerini geliştiremedikleri için önce “söylem krizi”ne, sonra “temsil krizi”ne girdiklerini görüyoruz.

Biz AK Parti olarak, radikal söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini düşünmekte ve ılımlılığın toplumun genel bir talebi olduğuna inanıyoruz.

Türkiye’de artık siyaset, birlikteliğin ve kuşatıcılığın lokomotifi olmak zorundadır. Halkımız Türkiye’yi kutuplaşmalara götüren, halkın genelini kucaklamayan, söylem ve üsluplarıyla marjinalleşen partilere tam anlamıyla güvenememektedir. Huzur ve uyum isteyen toplumumuz ülkenin tüm sorunlarını gören ve çözmeye çabalayan, farklı toplumsal kesimleri hasım olarak görmeyen bir anlayışı arzulamaktadır ki, AK Parti iktidarı bu hissiyatın bir neticesidir.

Gettolaşan, içe kapanan ve işbirliğine kapalı olan toplumlar dünya üzerinde her an sorun üretebilecek sağlıksız alanların oluşmasına sebep olmaktadır. Dünyanın geleceği medeniyetler çatışmasından değil, medeniyetlerin işbirliğinden geçmektedir. Yerel özelliklerin, farklılıkların, milli ve dini değerlerin yani her türlü çeşitliliğin sahiplenilebildiği bir ortam çatışma değil uzlaşma; kavga değil barış getirecektir. Keyfiliğe ve hukuksuzluğa olanak sağlayan, katılımı ve temsili önemsemeyen, bireysel ve kollektif hak ve özgürlükleri hiçe sayan totaliter ve otoriter anlayışlar sivil ve demokratik siyasetin en büyük düşmanlarıdırlar. AK Parti hukuk devleti normlarını benimseyen asli fonksiyonlarına çekilmiş, küçük ama dinamik ve etkili bir devletten yanadır.

Her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımlar sağlıklı bir demokratik sistem için engeldir. Hiç kimse masa başından toplumları yönlendirmeye, onlara biçim vermeye kalkmamalıdır. Türkiye’de kendine özgü bir demokrasi yerine; çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir.

Biz buna “derin demokrasi” diyoruz. Demokratik siyaset zemini her türlü sorunun aktarıldığı, tüm toplumsal taleplerin yansıtıldığı ve doğru ile yanlışın kendisini test ederek düzeltebilecekleri bir zemin olmalıdır. ‘Özgürlük’ sadece demokrasiyi mümkün kılan bir değer değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ve sorumlulukların ahlaki ve hukuki çerçevede işlemesini de temin eden bir değer ve ilkedir. İnsanlık ailesinin her ferdi temel hak ve özgürlüklere “insan” olmaları hasebiyle sahip olmalıdır.

AK Parti olarak, “biz ve diğerleri” ayrımı yapan; tek bir mezhebi, etnik unsuru veya dini anlayışı siyasetinin ana gövdesi haline getirerek, diğer seçenekleri karşısına alan bir söylem ve örgütlenme biçimlerini dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir özellik taşıyacağına inanıyoruz. Bunlar partimizin kırmızı çizgileridir.”

***

Böylesi sakin, huzur vaat eden, toplumu kucaklayan, kendisini böyle tanımlayan ve bu minvalde adımlar atan bir AK Parti 2019 seçimlerinde 50 artı 1’den daha fazlasını bulur mu bulmaz mı? Ben AK Parti’nin ilk yıllarındaki konuşmalarını çıkartıp hatırlatmaya, AK Parti’ye ayna tutmaya ‘Siz buydunuz, size kazandıran buydu’ demeye önümüzdeki günlerde de devam edeceğim. Israrla...

YORUMLAR (31)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
31 Yorum